2021 1 Mayıs’ının öngünlerindeyiz. Geçtiğimiz yıl, pandeminin etkisi ile kapitalist sistemin sosyal, siyasal ve ekonomik krizi daha da şiddetlendi. Bu süreçte işçi ve emekçilere, kadınlara, gençlere yönelik saldırılar da alabildiğine tırmandı. Tek adam rejimi, krizin ve pandeminin faturasını büyük bir pervasızlıkla işçi-emekçilere, gençlere, kadınlara ödetmek istedi. Ancak yaşanan gelişmeler bunun rejimin umduğu kadar kolay olmayacağını gözler önüne serdi.
Gençlik 2021 yılını daha ilk gününden direniş ile karşıladı. Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun kayyım rektör olarak atanması, gençlik cephesinde uzunca bir süredir mayalanan öfkenin açığa çıkmasına neden oldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan direniş daha ilk gününde meselenin yalnızca kayyım rektörler olmadığına ayna tuttu. Bir dizi uygulama ile eğitim hakkı her geçen gün daha fazla gasp edilen gençlik saflarında somut bir tepki birikmişti. Gençlik kitleleri, tek adamın iki dudağı arasından çıkacak talimatlar ve gece yarısı kararnameleri ile eğitim sisteminin hallaç pamuğu gibi atılmasına, sınav tarihlerinden üniversitelerin kim tarafından yönetileceğine dek hemen her konunun tek adama bağlanmasına, AKP’nin üniversitelere yönelik saldırısına ve geleceksizlik dayatmalarına tepki göstererek harekete geçti. Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan direniş, geniş gençlik kesimlerinin, “Özerk demokratik üniversite istiyoruz” talebi ile yan yana geldiği bir eylem dalgasına dönüştü. İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok şehirde ve birçok üniversitede “Kayyım rektör istemiyoruz”, “Özerk-demokratik üniversite istiyoruz”, “Söz, yetki, karar hakkı üniversite bileşenlerine” talepleri ekseninde eylemler gerçekleşti.
Sermaye iktidarı direnişe daha ilk günden tüm gücü ile saldırdı. Yandaş medya üzerinden direniş karalanmaya, toplum gözünde itibarsızlaştırılmaya çalışılsa da başarılı olunamadı. Ev baskınlarında, üniversite ve kent meydanlarında gerçekleşen eylemlerde binden fazla kişi gözaltına alındı. Onlarca kişi ev hapsi aldı, tutuklandı. Ancak bütün saldırılara rağmen devam eden direniş toplumsal muhalefetin dahi başlıca gündemlerinden biri haline geldi ve bir odak oldu.
Güncel durum ve gençlik mücadelesi
Boğaziçi direnişi ile gençlik cephesinde bir süredir biriken öfke açığa çıktı. Uzunca bir süredir politik gençlik öznelerine daralan gençlik hareketi bir ivme kazandı. Gençliğin yaşadığı en önemli sorun alanlarından olan eğitim hakkının gaspı, AKP iktidarın üniversitelere yönelik artan baskı ve saldırıları, geleceksizlik dayatmaları gençliğin en dinamik öznelerini bu süreçte harekete geçirdi. Üstelik bu son derece politik bir çıkıştı ve sermaye iktidarının başta gençlik olmak üzere topluma dönük politikalarını doğrudan hedef alıyordu.
Pandeminin ilk günlerinde sermayeye teşvik ve yardım paketleri açıklanırken milyonlarca işçi ve emekçi adeta kendi kaderine terk edildi, kölece çalışma koşullarında, hiçbir önlem alınmaksızın zorla çalıştırıldı. Sermaye iktidarı “Evde kalın” çağrısı yaparken çalışmak zorunda kalan ve evde kalamayan milyonlarca insan hastalığa yakalandı. On binlercesi yaşamını yitirdi. Eğitimin tüm kademelerinde örgün eğitime ara verildi. Online eğitime geçildi. Online eğitim ile halihazırda eğitimde yaşanan sorunlar da katlanarak arttı. 8 milyona yakın öğrenci internet, bilgisayar vb. eksiklikler nedeniyle güdük online eğitime dahi ulaşamadı. Eğitimde fırsat eşitsizliği daha da derinleşti. Pandemi ile eğitim hakkının gaspı yeni boyutlar kazanmış oldu. Üstelik okulların tedbir için kapatıldığı söylenirken, işçi ve emekçilerin, yani öğrenci velilerinin zorla çalıştırılması bu tedbirin dahi ne kadar güdük ve göstermelik olduğunu gözler önüne serdi. Tüm toplumun yaşam hakkı deyim yerindeyse yok sayıldı.
Sermaye iktidarı bununla da kalmadı. Lise ve üniversiteye giriş sınav tarihlerini herhangi bir telafi eğitimi dahi yapılamamışken, pandemi tehlikesi henüz geçmemişken, yalnızca sermayenin ihtiyaçlarını gözeterek yapboza çevirdi. Eğitimin hiçbir öznesi eğitimden sınav sistemine varıncaya dek herhangi bir karar alma sürecine dahil edilmedi. Öğrenciler, öğretmenler, veliler, okul ve üniversite çalışanları, sendikalar, bilim insanları yok sayıldı. Diğer her alanda olduğu gibi eğitimde de tek adamın iki dudağından çıkan sözler uygulandı. Yeni eğitim yılında da benzeri gelişmeler yaşandı. Tedbirler alınmaksızın okulların açılması dayatması ile okullar salgının merkezlerinden biri haline geldi.
Üniversitelerde de durum benzerdi. Online eğitim sorunları, üniversite altyapı eksiklikleri, öğrencilerin teknik ekipman ve internete ulaşamaması gibi sorunlar artarak büyüdü. Yüzbinlerce öğrenci online eğitime dahi devam edemedi. Üstelik bu sorunlar yerli yerinde dururken dinci gerici iktidarın tüm topluma olduğu gibi gençliğe yönelik baskı ve yasak politikaları da arttı. Gençlik sermaye iktidarı tarafından bir yandan geleceksizlik saldırısı bir yandan da dinsel gerici kuşatma altına alındı.
Boğaziçi direnişi, gerici-faşist iktidarın yarattığı bu baskı ve yasak atmosferinde önemli bir gedik açtı. Saldırıları, yasakları, dayatmaları dinlemeyen direniş sayesinde gençlik mücadelesi önemli bir ivme kazandı. Bütün saldırı ve yasaklara karşı gençlik sokaklarda ve bazı kampüslerde fiili meşru mücadele yolunu izledi.
Aynı dönemde İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması nedeniyle kadınlar da sokaklara indiler. İşçi sınıfının içinde de direngen özneler Kod 29, ücretsiz izin gibi saldırılara karşı direnişe geçtiler. Toplumsal mücadelenin hareketli dinamikleri yer yer bir araya da geldiler. Bütün bunlar sokakların gücünü bir kez daha hatırlattı.
1 Mayıs’a giderken
Bir yılı aşkındır süren pandemi kapitalist-emperyalist sistemin dünyayı ne denli yaşanmaz hale getirdiğine yeni bir ayna tuttu. Dünyamız kapitalist sistemin yarattığı her yeni krizde daha büyük bir çöküşe sürükleniyor. Üstelik bütün bu krizlerin faturasını dünyanın her yerinde işçi ve emekçilere, ezilen halklara, gençlere, kadınlara ve çocuklara ödetmek istiyorlar. Oysa bu krizin sorumlusu bizler değiliz, faturayı da bizler ödemeyeceğiz.
***
Direnişini ve mücadelesini bütün baskı ve saldırı koşullarına rağmen sokaklara taşıyan gençler, kadınlar, işçi ve emekçiler için önemli bir mücadele günü olan 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Lebalep kongreler toplayan, işçi ve emekçileri pandemi koşullarında sömürmeye devam eden, baskı ve gericiliği tırmandıran sermaye iktidarı 1 Mayıs’ı yasaklama niyetini sözde “tedbirler” ile duyurdu. Pandemiye rağmen işçi sınıfı için çalışma koşullarında hiçbir değişiklik yapmayan, hatta sömürüyü katmerleştiren, her gün yeni bir hak gaspı gerçekleştiren, kadınlara, gençliğe, Kürt halkına dönük baskı ve saldırı politikalarını hayata geçiren iktidar büyük bir korkuya kapılarak 1 Mayıs’ı yasaklamak istiyor. Kuşkusuz bu korku yersiz değil. Ağırlaşan ekonomik, sosyal ve siyasal kriz nedeniyle toplumun öfke biriktirdiğini ve bu öfkenin Boğaziçi’nde gençlik nezdinde, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması üzerinden kadınlar nezdinde nasıl açığa çıktığını görüyor. AKP-Erdoğan zorbalığı, bu öfke dalgasının, kendi iktidarını sarsacak bir sosyal patlamaya dönüşmesinden korkuyor.
Özerk demokratik üniversite için 1 Mayıs’a!
1 Mayıs’ı yasaklamaya çalışanların korkularını geleceğimiz ve özgürlüğümüz için büyütmeye geliyoruz. Boğaziçi Üniversitesi ile başlayan direnişimiz aylardır sürüyor. Tek adam rejiminin bizlere hazırlamak istediği karanlık geleceği, baskı ve saldırıları kabul etmediğimizi bu 1 Mayıs’ta da güçlü bir şekilde, üstelik diğer toplumsal mücadele dinamikleri ile beraber göstermeye devam etmeliyiz.
Eğitim hakkımızın gasp edilmesine karşı, yaşam hakkımızın yok sayılmasına, üniversitelerimize dönük saldırılara, dinci faşist kuşatmaya karşı bu 1 Mayıs’ta fiili meşru mücadeleyi büyütmek gençlik cephesindeki en önemli sorumluluklarımızdan biridir. Boğaziçi direnişi ile gençlik cephesinde önemli bir mücadele dinamiği ortaya çıkmıştır. Bu mücadele dinamiğinin bütün gücüyle ve ortak talepler ekseninde 1 Mayıs’a taşınması gençlik hareketinin en önemli görevlerindendir. Gençlik kitlelerinin aylardır mücadelesini verdiği “Özerk demokratik üniversite” ve “Söz, yetki, karar hakkı üniversite bileşenlerine” talepleri, 1 Mayıs’ta gençliğin ortak, politik ve kapsayıcı sözü olacaktır.
Faşist baskı ve zorbalığa dayalı sermaye diktatörlüğü karşısında gençlik cephesinin önemli bir mücadele dinamiği olduğunu, Boğaziçi direnişi üzerinden bir kez daha gördük. Gençliğin devrimci öznelerinin bu mücadele dinamiğine; birleşik, kitlesel ve devrimci bir gençlik hareketi yaratma perspektifi ile bakması ve bugünden başlayarak güçlü bir hazırlığa koyulması gerekmektedir.