Berlin’den Boğaziçililer: “Onlar bize bir gençlik borçlu”

Berlin’deki Boğaziçi mezunları 8-9 haftadan beri her cumartesi eylemler düzenliyorlar. Boğaziçi mezunu iki gençle, yurtdışındaki eylemler ve örgütlenmenin gidişatı üzerine konuştuk...

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 13 Mart 2021
  • 08:00

Berlin’deki Boğaziçi mezunları 8-9 haftadan beri her cumartesi eylemler düzenliyorlar. Boğaziçi mezunu iki gençle, yurtdışındaki eylemler ve örgütlenmenin gidişatı üzerine konuştuk...

- Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

İsmim Nihal. Boğaziçi Siyaset Bilimi 2012 mezunuyum. 2016 senesinden beri Berlin’de yaşıyorum ve özel sektörde çalışıyorum.

İsmim Mehmet. 2019 Boğaziçi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunuyum. 2019 yazından beri Berlin’deyim. Şu an sosyoloji bilimlerinde master yapıyorum ve yanı sıra araştırma asistanı olarak çalışıyorum.

- Boğaziçi direnişiyle dayanışma Berlin’de nasıl örgütlendi ve nasıl devam ediyor? Sonrasına dair düşünceleriniz neler?

Mehmet: Bu örgütlenme bayağı kendiliğinden, daha organik gelişti. Hala da öyle büyüyor. İşin içinde daha çok, burada bulunan, yaşanan durumları artık kaldıramayan ve okulunu özlemiş insanlar var. Ben de ilk başta öyle katılmıştım. Hani “Okulum için bir şey yapmak istiyorum” gibi. Daha sonra çeşitli öğrenciler olarak birbirimizi WhatsApp veya Facebook gruplarından bulduk. Böyle başladık ama zaman geçtikçe Berlin’de yaşayan farklı insanlar da destek vermeye başladı. Böylece sırf Boğaziçi geçmişi olanlardan ibaret kalmadık, daha kapsayıcı bir grup haline geldik. Daha farklı öğrenci grupları var. Örneğin üniversite öğrenci grupları var. Üniversiteli olmayan, başka hareketlerde (mesela işçi hareketinde veya Kürt hareketinde) aktif olan insanlar da var. Farklı siyasi partilerin temsilcileri gelip gidiyor. Mesela HDP veya TKP geliyor, CHP geliyor. Can Dündar geliyor. Boğaziçi dayanışması daha geniş bir koalisyona ilerliyor şu an Almanya’da. Yani sırf Boğaziçi için gelişen bir şey şu an daha kapsamlı bir örgütlülüğe dönüşüyor diyebiliriz. Şunu da ekleyeyim ki, eminim grupta oturup daha çok ciddi konulardan, mesela Kürt hareketinden konuşsak, grupta çok büyük çatlaklar çıkar. Çünkü herkes hemfikir değil. Ama herkesin ortak yanı, herkesin savunduğu nokta ifade özgürlüğü ve akademik özgürlüktür. Biz bu konuda ortaklaşmış bir grup olarak devam ediyoruz.

Nihal: Şu an 8. haftamızdayız. Bu bir süreçtir. İlk başta Boğaziçi mezunları bir araya geldi. Tabii korona döneminde eylemler ve bir araya gelmek nasıl olacak diye kendimize sorduk. O dayanışma kısmına tam 3 haftadan sonra geçtik aslında. Bir anda Berlin’de kolektif olarak bir araya geliyor, oturup konuşuyoruz, tartışıyoruz. Hep beraber karar veriyoruz. Bu çok güzel bir şey. Ama aslında direksiyonumuz ve örnek aldığımız yer Boğaziçi Dayanışması sonuçta. Boğaziçi Dayanışması'nın izlediği çizgiyi paralel olarak gözlüyoruz. Örneğin onlar da kampüs dışına çıkıp Kadıköy eylemleri yaptılar, işçi-emekçi dayanışmasını büyütmeye çalıştılar. Bunu belirtelim; Boğaziçi direnişi de, dayanışması da, mezunları da monoton bir yapı değil. O şu yada bu siyasi partili değil. Bu da tabi işin zorluğu biraz da. Kimisi diyor ki “Çok büyümesin olay ve daha ‘Boğaziçi’nde kalsın”. Kimisi diyor ki “Hayır, bu sadece Boğaziçi'nde kalırsa sönümlenir. Biraz daha dayanışmamız lazım. Türkiye’de haksızlık karşısında kimlerle yan yana gelebilirsek gelmeliyiz...” Kişisel olarak biz bu çizgiyi savunuyoruz.

Biz 4. haftamızda bir afiş çıkarttık ve burada özellikle “Kayyıma karşı” demedik, “Kayyımlara karşı” dedik. Bunun içerisinde son zamanlarda üniversitelere atanan rektörler var. Bir tek Boğaziçi ile başladığını veya buranın Türkiye’nin en önemli kurumu olduğunu iddia eden insanlar değiliz kesinlikle. Tabii ki Boğaziçi’nin bir önemi ve direnişin sembolik bir değeri var. Ama direniş Boğaziçi sınırlarını daha en baştan aştı. Dolayısıyla şu an her yerdeki direnişleri, mesela işçi direnişlerini savunmak gerekiyor.

- Yunanistanda’da öğrenciler ayakta. Orada üniversitelerde özel polisin harekete geçmesi planlanıyor.  Almanya’da Bavyera eyaletinde üniversiteleri şirketlere açan yüksek eğitim yasası tartışılıyor. Üniversiteler devletlerin hedefinde. Bu gibi gelişmelere dair yorumunuz nedir?

Mehmet: Ben bunu “devletler üniversitelere karşı” olarak okumuyorum. Ben bunu daha çok evrensel-ekonomik düzen komple insanlığa karşı gibi okuyorum. İçinde bulunduğumuz çağı çok önemli buluyorum. Sanki çok büyük toplumsal değişimlerin / dönüşümlerin içinden geçiyormuşuz gibi geliyor. Yürümeyen ve işlemeyen bir sistem var. Yürümeyen ve işlemeyen kapitalizm ve kâr mantığı var. Aslında tek tek (kendilerine uygun buldukları için mesela önce ‘basın’, önce ‘insan hakları’ gibi alanları) seçip yüklenmeye çalışıyorlar. Devlet bunların en büyük ortağı. Çünkü beraber işleyen sermaye ortaklığı var. Ben bunu daha çok evrensel bir mücadele olarak okumayı daha doğru buluyorum. Türkiye’de şu anda sadece üniversite hareketi yok, mesela toprak hareketi de var. Çok sık işçi grevleri var. Bunlar bu zamana kadar bu kadar olmuyordu. Şu anda herkes o kadar mutsuz ki, o kadar iş işten geçmiş bir durumda ki biz bunun yansımasını görüyoruz. Bavyera eyaletindeki bu yasa vb. girişimler, insanlar devlet ve sermayeye karşı bir savaş içindeymiş duygusu veriyor ve bunun küçük yansımalarını her yerde görüyoruz.

Bir şey daha eklemek istiyorum. Bizden bir iki önceki kuşak belki de bir nebze bu kapitalizm dağıtım ilişkileri içinde, kendi geleceklerini öngörecek kadar bir şeylerin içindelerdi. İnsanlar hala bu sistem içerisinde kalıp mutlu bir hayat kurulabileceğini hayal edebiliyorlardı. Ama şu an krizin geldiği seviye ve şu anki en genç üniversite kuşağının en büyük sorunu “Benim bu içinde bulunduğum sistem iğrenç bir sistem ve ben bunun içinde yaşayamam” farkındalığıdır. Baskılar bundan dolayı arttı. Çünkü gençliğin susması, herkesin susması anlamına geliyor diye düşünüyorum.

Nihal: Emperyalist ve neoliberal saldırının hedeflerinden biri üniversitelerdir. Özellikle Yunanistan için yorum yapmak gerekirse, Yunanistan’ın solu çok güçlüdür. Şimdiki sağcı hükümet insanları yerinden etti veya özelleştirmeyi yürüttü. Ardından iktidar açısından özel polis gerekli hale geldi. Çünkü insanlar çok ayaklanıyorlardı. Bunun önünü kesmek istiyorlar. O polisin sadece üniversitelere değil, metrolara da gelmesi planlanıyor. Polis devletin koruyucusu. Şunu da belirtmek isterim ki Avrupa’da mücadele Türkiye’ye oranla daha rahat. Şu an Türkiye’de kampüs dışına çıktığınızda polis ablukasıyla karşı karşıyasınız. Türkiye’de mücadeleye kalkışan insanların daha ağır bedeller ödediğini düşünüyorum. Ama tabii ki dayanışmamız enternasyonaldir. Sınırları aşan şekilde dayanışmada bulunursak güçlenebiliriz.

- Üniversitelerin bu dönemde yoğun bir baskıya maruz kalmasını neye bağlıyorsunuz? Bu yönlü gözlemleriniz neler?

Mehmet: Türkiye’de üniversitelere neden bu kadar yüklenildiğini kestiremiyorum. İktidardakilerin akıllı davrandıklarını düşünmüyorum. Tamamen bir kontrol kaybı ve rastgele buldukları her kuruma saldırıyorlar gibi bir durum söz konusu. Türkiye’de özel bir üniversite ajandası olduğunu düşünmüyorum. Spesifik olarak “üniversiteleri bitirelim” diye bir şey olduğunu da düşünmüyorum. Aslında tüm muhalif hareket ve örgütlenmelere karşı bir savaş var. Dünya genelinde gençliğin daha radikal ve devrimci hale gelmesinden korktukları için, üniversiteleri daha apolitikleştirmek ve pasifleştirmek yönlü müdahalelerde bulunuyorlar sanırım.

Nihal: 2015 yılından önce biz en azından Boğaziçi’nde daha çok forumlar düzenleyebiliyorduk, konuşabiliyorduk. Üniversitelerde var olan o özgür ortamı teker teker yok ettiler. Boğaziçi belki de son kalan kale oldu Türkiye’de. Tarihe bakılırsa Türkiye’de üniversiteler her zaman hedef altındaydı.

- Türkiye’de bulunan arkadaşlarla görüşülüyor mu? Oraya yönelik destek sağlanıyor mu?

Nihal: Kalbimiz elbette uluslararası düzeyde atıyor. Yine de öncelikle Türkiye’de ne olup bitiyor, onların sesini Avrupa’da nasıl duyurabiliriz ile ilgileniyoruz. Tabii ki Türkiye’de bulanan arkadaşlarla, çeşitli kurumlarla iletişim içindeyiz. Çok fazla detay vermeden şunu söyleyebilirim: Onların videoları olsun, eylemleri olsun, mesajları olsun hızla aktarıyoruz. Örneğin Türkiye’de direniş şu an 50. günlerinde. Orada hafta sonu çıkma yasakları var ve biz bir süreklilik olsun diye hafta sonlarında buradaki eylemleri düzenliyoruz. Türkiye’deki arkadaşlarımız hafta sonu mecburen evdelerken biz buradan canlı yayın yapıyoruz. Bir süreklilik var. Sadece burada değil, bir sürü kentte yurtdışı eylemi yapılıyor. Örneğin Paris’te, Avusturya ve Amerika kentlerinde…

Yaptığımız eylemlerde, tutuklu olan arkadaşlarımızın isimlerini teker teker okutuyoruz ve ‘Burada’ diye sesleniyoruz. O videoyu Türkiye’de gören arkadaşlar inanılmaz mutlu olduklarını ve çok duygulandıklarını söylediler. Onlara ayrıyeten bu hafta cezaevlerine kartpostal gönderdik. O arkadaşlara bir şekilde ‘Biz yanınızdayız’ demek istiyoruz. Onların Berlin’de bir evleri var demek istiyoruz. En önemlisi, şu an yanlarında olduğumuzu hissedebiliyorlar. Bizim asıl görevimiz de şu an bu.

Mehmet: Ben de hareketi bağımsız düşünemiyorum. Tabii ki onları takip ediyoruz, onları izliyoruz. Biz onlara göre kendimize çekidüzen veriyoruz. Onların söylemlerine uymaya çalışıyoruz. Onlara öncelik vermeye çalışıyoruz vs. Ama şunu da unutmamamız gerekiyor ki aramızda orada bulunan Boğaziçili öğrencilerle hiçbir şekilde kontağı olmayanlar da var. Bizim örgütlenmemiz daha çok bireysel arkadaşlıklar ve destek olmak isteği üzerinden kuruluyor. Yani böyle resmi Boğaziçi-Berlin grubunun onlarla kurduğu bir iletişim yok. Böyle net etkileyen bir durum yok. Biz birbirimizden tabii ki haber alıyoruz, birbirimizi takip ediyoruz ama böyle tekli-merkezi yönetim yok. Her grup kendi kendine hareket ediyor. Biz birbirimizi izliyoruz ve birbirimizden öğreniyoruz.

- Burada bulunan Türkiyeli toplumdan bir destek var mı?

Nihal: Evet, tabii ki var. Belirli partilerden gelip konuşmak isteyenler oldu. Biz zaten her eylemde serbest kürsü düzenliyoruz. Eyleme katılan, söz almak isteyen, bu konuyla alakalı olarak konuşabilir, bir sansürümüz yok. Belirli siyasi partiler geliyorlar ama teyzeler de geliyor. Kürt hareketinden temsilciler geliyor. Alman Sol Parti’si (Die Linke) geliyor. LGBTİ+’den gelen var. Herkesi aslında yan yana getiren bir eylem bu. Bir sürü farklı kesimler katılıyorlar. Geniş bir kesime hitap ediyoruz ve bu aslında zor bir şey. Çünkü bizim birleştirmek istediğimiz şey, daha çok partiler ve fikirler üstü.

Mehmet: Burada bulanan Türkiyeli kesim geniş olduğu için tabii ki ilgi ona göre var. Burada bulunan insanların kalbi Türkiye’de atıyor. Bundan dolayı katılımcı olarak destek veren var, direk direnişe destek veren insanlar var.

- Burada bulunan basından ilgi görüyor musunuz?

Mehmet: İki hafta önce toplantıda eylemlerin geleceğini konuşuyorduk ve şunu fark ettik ki aslında daha yeni yeni insanlar bizi konuşmaya başladı Avrupa’da. Türkiye’de gündem değişti bile. Boğaziçi’nden çıktı Gare’ye geldi. Ama Avrupa’nın gündemine daha yeni yeni geldik. 8 haftadan beri aslında bizim basına ulaşmak için bir çabamız var ama daha yeni yeni onların ajandasında yer alıyoruz. Bizim mesajları okuyup bize dönenler var. Örneğin Frankfurter Allgemeine gazetesi veya Deutschlandfunk gibi… Göçmen basını olarak Avrupa Forum’la canlı yayınımız oldu. Yani daha yeni yeni ilgi çekmeye başladık. 8 haftadır yapıyoruz eylemleri, son 3 haftadır ilgi görüyoruz: Yayın trafiği, bilgi trafiği, basın trafiği sonradan arttı. Daha yeni başlıyoruz gibi.

Nihal: Bizi başından beri destekleyen bir basın var. Sadece Alman basını değil, uluslararası basın, mesela Amerika’dan bize sosyal medya üzerinden ulaşıyor. Ayrıca örneğin belirli konularda araştırma yapan birisi de bize yazıyor. Bizin tabii burada basını neyle ilgilendiğine göre filtrelememiz gerekiyor. Bazen çok genel haber yapmak isteyen oluyor ama bazen sadece mesela LGBTİ+ ile ilgili haber yapmak isteyen bize ulaşıyor. Bazen burada bulunan basın bizi (Berlin Boğaziçililer grubunu) ‘iletişim köprüsü’ olarak görüp, bizim üzerimizden Türkiye’de bulanan arkadaşlara iletişime girmeyi hedefliyorlar.

- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Nihal: Melih Bulu’nun istifasına yükleniyoruz her defasında ama Melih Bulu gitse hayatımızda her şey çözülecek mi şu anda? Hayır. Onlar bize bir gençlik borçlular! Ve cezaevinde bulunan bir arkadaşımızın dediği gibi “Ne siz dışardasınız ne de biz içerde!”

Mehmet: Mehmet Bulu’nun istifası adaletsizlik yangınına sadece bir damla su gibi olur…

Kızıl Bayrak / Berlin