Deutscher Paritätischer Wohlfahrtsverband (DPWV) adlı Alman kurumu, her yıl olduğu gibi Kasım 2019’da da Almanya’daki yoksulluk ile ilgili raporunu yayınlamış bulunmaktadır. (www.der-paritaetische.de/armutsbericht)
Rapor 2018 yılı içerisinde yüzde 0,3 oranında yaşanan bir iyileşmeyi baz alarak gelişmeler hakkında pozitif bir tablo çizmeye çalışmaktadır. Bu yolla asıl olarak 2008 yılında yüzde 14,4 olan ama 2018 yılında yüzde 15,5’lere yükselen yoksulluk oranı manipüle edilmek istenmektedir. Özellikle Alman vatandaşı olmayan göçmenler içerisindeki yüzde 30 ile yüzde 57 arasında seyreden yoksulluk oranlarındaki minimal iyileşmeler gösterilerek, bir başarıdan söz edilmektedir. Tümüyle devlet istatistik dairesi verilerine dayanan bu rapor doğal olarak birçok soru işaretleri barındırmaktadır. Ama raporun bütünü içerisinde boş bir laf yığınından ibaret olan bu “pozitif gelişme” açıklamalarının tersine, emekçilerin yaşadığı çıplak sefalet bir gerçek olarak ortaya serilmektedir.
Söz konusu rapor, dünyanın dördüncü büyük ekonomisine ve devasa bir sermaye birikimine sahip olan Almanya üzerine olunca, bu veriler bir barbarlık sistemi olan kapitalizmin insana ne kadar yabancılaştığını göstermesi açısından özel bir önem arz ediyor. Geniş istatistiklere dayanan rapora göre, Almanya yoksulluk eyaletlere göre farklılıklar göstermektedir. En iyi durumdaki Bayern eyaletindeki yoksulluk oranı yüzde 11,7 olarak verilirken, Bremen’de bu oran yüzde 22,7 yükselmiş bulunmaktadır. 2008 ile 2018 tarihleri arasındaki on yıllık bir zaman dilimini karşılaştıran bu rapora göre, Almanya genelinde yoksulluk oranı yüzde 1,1 oranında artmış bulunmaktadır. Bu yüzdelik oranın anlamı ise, 11,6 milyon olan yoksullara 1,2 milyon insanın daha eklenmesi demektir.
Farklı eyaletlerde bu oran bu ortalamaların çok daha üzerindedir. Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi Nordrein-Westfalen (NRW) eyaletidir. Nüfus oranı bakımından Almanya’nın en büyüğü olan NRW’deki yoksulluk oranındaki artış, yüzde 14,7’den yüzde 18,1’e yükselmiştir. Bremen, Hessen, Mecklenburg-Vorpommern, Sachsen-Anhalt gibi eyaletlerde her beş kişiden birisi, sadece NRW’de ise yaklaşık 6 milyon insan yoksulluk içerisinde yaşamaktadırlar.
Rapora göre, Almanya’daki ortalama gelirin yüzde 60 altında gelire sahip olan insanlar yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Buna göre yalnız yaşayan bir kişi eğer 1035 avro, bir çocukla yalnız yaşayan bir kişi 1533 euro, iki çocuklu bir aile ise 2381 euronun altında bir gelire sahip ise, yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Yoksulluktan en çok etkilenenlerin başında çocuklar, gençler, yabancılar, işsizler, çocuğu ile yalnız yaşayanlar ve emekliler gelmektedir. Bu kesimlerde yoksulluk oranı yüzde 50’lerin üzerine çıkmış bulunmaktadır. Çarpıcı bir başka örnek ise Almanya’da 8 saat sigortalı bir işte çalışanların yüzde 32’si yoksulluk sınırları altında yaşamaktadır. Aldığı ücret karşılığı yaşamını idame ettiremeyen bu insanlar ya sosyal yardıma muhtaç olmakta ya da ikinci bir işte çalışmak zorunda kalmaktadır. Bugün i Almanya’da ikinci bir işte çalışmak zorunda olan 3,5 milyon emekçi bulunmaktadır. 7 milyondan fazla insan geçici yarım günlük işlerde, asgari ücretin altında bir ücret karşılığı çalışmak zorundadır.
Almanya’da her iki emekliden birisi 900 euronun altında emekli maaşı almaktadır. Yoksulluktan en çok etkilenen bir diğer sosyal katman ise çocuğu ile yalnız yaşayan kadınlardır. Bu insanların büyük çoğunluğu tam gün çalışma olanaklarına sahip değildir. Bunlar düşük bir ücret karşılığında ağırlıklı olarak hizmet sektöründe çalışmak zorunda kalmaktadır. Her geçen gün sayısı artan aş evlerinde bir öğün sıcak yemek için kuyruklar oluşturan ve ücretsiz gıda maddeleri dağıtan hayır kurumlarından ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalan 1,65 milyonu aşmış olan açlık ordusunu bu emekçiler oluşturmaktadır.
Ayrıntılı istatistiklerin kullanıldığı bu kapsamlı rapordan daha birçok örnek kullanılabilir ama bu kadarı bile emekçilerin yaşadığı yoksulluk ve sefaleti anlatmaya yetmektedir. Açlık ve sefalet cephesi hızla büyürken, sermaye cephesinin serveti baş döndürücü bir hızla artmaktadır. Almanya’da sayıları her yıl artan dolar milyarderlerinden 45’nin serveti, nüfusun yüzde 50’sinin gelirinden daha fazladır.
Büyük bir zenginlik birikimine rağmen utanç verici boyutlara ulaşmış olan bu yoksulluk nasıl açıklanabilir? Bu sorunun cevabı sözkonusu yoksulluk raporunda kısmen bulunabilir. Raporda yoksulluğun kaynağı ve acil çözüm önerileri şöyle sıralanmaktadır:
1. Yoksulluk sınırının belirlenmesi için bağımsız bir komisyon kurulması ve asgari geçim için ödenen sosyal yardımın 424 eurodan 582 euroya çıkartılması. 2. Emeklilerin yaşamasına yetecek asgari emeklilik sistemine geçilmesi. 3. Çocuk ve gençleri yoksulluktan koruyacak yasal ve ekonomik adımların derhal atılması. 4. Asgari ücretin acilen 13 euroya çıkartılması. 5. Hartz IV yasasının değiştirilerek reforme edilmesi. 6. Yaşlılık bakım sigortasının kaldırılması, bakıma muhtaç insanlardan alınan payın en alt düzeye düşürülmesi. 7. Düşük gelirli insanlar için tam teşekküllü ücretsiz sağlık hizmetleri.
Burjuva liberalleri tarafından hazırlanan, emekçilerin yaşamında son derece sınırlı iyileştirmeleri kapsayan bu sosyal reform paketinin sorunların gerçek çözümü olamayacağı yeterince açıktır.
Sorunun kaynağı kapitalizmin bitip tükenmeyen kar hırsıdır!
Alman ekonomisinin 2019’un ilk altı ayında 45 milyar 300 milyon euro bütçe fazlası verdiği açıklandı. Buna rağmen yoksulluğa karşı acil programların uygulanması ve onu yaratan nedenlerle mücadeleden söz edilmiyor. Militarizm ve silahlanmaya ayrılan bütçe ise ikiye katlanmış bulunuyor. Yoksulluğun temel kaynağı olan düşük ücret politikalarına son verilmesi, asgari ücretin artırılması taleplerine, savunma bakanı ve CDU’nun yeni başkanı Annegret Kramp-Karrenbauer’ın cevabı daha fazla silahlanma oldu.
Öte yandan, BBC’nin bir haberine göre, İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın yayınladığı rapor, dünya genelindeki gelir eşitsizliğini gözler önüne sermiş bulunmaktadır. Raporda, dünyanın en zengin 2 bin 153 kişisinin servetinin, 4,6 milyar kişinin toplam servetinden fazla olduğu belirtilmektedir. 2010 yılında dünyada en zengin 10 kişinin toplam serveti 296,8 milyar dolar iken, 2019 yılı sonunda 822,5 milyar dolara çıkmıştır. Aynı dönemde toplam servet 200 trilyon dolardan 360,6 trilyon dolara yükselmiştir.
Kapitalizm daha fazla kâr uğruna dünyanın dört bir yanında açlık, yoksulluk ve emperyalist yağma savaşları üretiyor. Bu barbarca saldırılar tüm dünyada mücadele dinamiklerini tetikliyor. İşçi ve emekçilerin, mazlum halkların bu saldırılara karşı cevabı direniş oluyor. Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya, Asya’dan, Avrupa’ya milyonlarca insanın katılımıyla gerçekleşen kitle hareketleri bunun örnekleridir. Aylardır Fransa’yı sarsan işçi sınıfının genel grevi ve Hindistan’da 250 milyon işçi ve emekçinin katılımıyla gerçekleşen militan işçi eylemleri kapitalist barbarlığa karşı mücadelenin yolunu göstermektedir. Kapitalizm bütün bu saldırıları ile durmaksızın rüzgar ekiyor. İşçi ve emekçilerin, dünyanın mazlum halklarının buna cevabı mutlak bir biçimde fırtına olacaktır. Bugün yaşanan halk hareketleri ve kitle eylemler, gelecek büyük fırtınaların habercisidir.