Büyük güçlerin çıkar çatışmalarının merkezi olan Orta Doğu, Filistin üzerinden sürdürülen savaşla birlikte bölgeyi daha da karmaşık hale getirmiş bulunuyor. Emperyalist güçlerin bölgedeki nüfuz mücadelesi ve İsrail'in soykırımcılığı onarılması güç yaralar açmış ve açmaya devam ediyor.
Çin, son dönemde Filistinli gruplar arasında “arabuluculuk” yaparak bölgedeki etkinliğini artırırken, soykırıma verdikleri destekten dolayı ABD ile Batı bloku ise iç ve dış kamuoyunda zorluklar yaşıyor. Bu ve benzer gelişmeler, bölgede dinamiklerin yeniden şekillenme sürecini hızlandırıyor.
Filistinli grupların uzlaşma-uzlaştırma çabaları
Çin’in başkenti Pekin’de yapılan toplantıda, Filistin'in en büyük iki siyasi akımı olan Hamas’la El Fetih arasında “bir uzlaşmaya varıldığı” açıklandı. Pekin’deki toplantıya İslami Cihad, Marksist-Leninist PFLP ve diğer sol partiler de olmak üzere toplam 14 Filistinli grup katıldı.
Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, bu toplantının, Gazze Şeridi'ni yönetecek bir "ulusal uzlaşı geçiş hükümeti"nin temelini oluşturduğunu belirti. Bu gelişme, Filistinli gruplar arasında uzun süredir devam eden rekabeti sona erdirme potansiyeli taşıması bakımından “tarihi bir dönüm noktası” olarak değerlendiriliyor.
ABD ve Batı blokunun Orta Doğu'da “itibar” kaybı
Gazze Şeridi'ndeki savaşın küresel jeopolitiği derinden etkilediği, ABD ve Batı için geniş kapsamlı sonuçları olduğu görülmektedir. ABD ve Batı, soykırım savaşını devam ettiren İsrail'e verdikleri desteği sürdürseler de kimi zamanda siyonist savaş çetesini dizginlemekte zorlanıyorlar. Bu durum, ABD'nin başını çektiği Batının Orta Doğu'daki itibarının ciddi şekilde zedelemesine yol açtı. ABD ve Batı artık İsrail’in soykırımcılığına suç ortaklığı ile anılmaktadırlar. “Arap Barometresi” araştırma enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma, Gazze'deki savaşın ABD'nin "popülaritesini” büyük ölçüde düşürdüğünü ortaya koymaktadır. Özellikle Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerde ABD'ye dair “olumlu” bakış, savaş sonrası ciddi şekilde azalmıştır. Buna karşılık, Çin’e yönelik olumlu görüşler de artmıştır.
ABD’nin Orta Doğu'daki negatif algısının temelinde Irak, Libya, Yemen, Afganistan ve Suriye'de suç ortakları ile birlikte yürüttüğü işgal ve sömürgeci savaşlar yatmaktadır. Bu ülkelerde gerçekleştirilen askeri müdahaleler, yüz binlerce sivilin hayatını kaybetmesine, büyük çaplı yıkımlara ve istikrarsızlıklara yol açtı. Bu emperyalist saldırganlık bölge halklarının hafızasında derin izler bırakmış ve halkların ABD'ye duyduğu kini pekiştirmiştir.
ABD'nin başını çektiği emperyalist blokun Filistin'deki soykırıma verdiği destek, bu olumsuz algıyı daha da derinleştirdi. İsrail'in Gazze Şeridi'nde uyguladığı abluka ve askeri operasyonlar, uluslararası kamuoyu ve dünya halkları nezdinde soykırım olarak nitelendirilirken, ABD'nin bu politikalara verdiği açık destek, suç ortaklığı olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, ABD'nin Orta Doğu'da hala varlık gösterebilmesinde İsrail, Türkiye, Mısır gibi Amerikancı rejimler ve Körfez şeyhlerinin yönettiği kabile devletlerinin işbirlikçiliğinin büyük rolü vardır.
Çin'in artan rolü
Çin, Gazze'deki savaş sırasında ABD'nin İsrail'e verdiği desteği eleştirerek, Orta Doğu'daki prestijini-konumunu güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Çin, Filistin'e tam BM üyeliği verilmesini veto ettiği için ABD'yi eleştirmiş ve isabetli bir saptama ile Gazze'deki savaşın sorumlusu olarak ABD'yi işaret etmişti. Bölge ülkeleriyle ittifakını güçlendiren Çin, Hamas ve El Fetih arasında uzlaşma görüşmelerine ev sahipliği yaparak “arabulucu” olarak güvenirliğinin artmasını sağladı. Çin elbette bu stratejisi ile ABD'yi bölgede gerileterek Orta Doğu'da daha güçlü bir aktör olarak konumlanmayı da hedeflemektedir.
İsrail'in soykırımcı politikaları
İsrail'in Filistin halkına yönelik uyguladığı politikalar, dünya halkları ve uluslararası kamuoyu tarafından soykırım olarak nitelendirilmektedir. Gazze Şeridi'nde uygulanan abluka, su ve gıdanın bir savaş silahı olarak kullanılması ve askeri operasyonlar, sadece on binlerce sivilin hayatını kaybetmesine ve büyük bir insani kriz yaşanmasına neden olmakla kalmamış, insan olmanın sınırları da aşılmıştır. İsrail'in bu sınır tanımayan vahşeti, Filistinli gruplar arasında birleşme ve direniş çağrılarını artırmıştır. İsrail ise bırakın Hamas'ın savaştan sonra siyasi bir rol üstlenmesini, El Fetih ağırlıklı Filistin Ulusal Yönetimi'nin bile Gazze Şeridi'ni yönetmesini şiddetle reddetmektedir. Siyonist İsrail, savaşın sona ermesinden sonra da bölgede askeri işgali sürdürmeyi planlamaktadır. Bu savaşın sona ermesinden sonra da savaşı sürdürmek demektir. Buna karşın Filistin halkının sergilediği kararlı direniş, soykırımcı siyonistlerin Gazze’ye hakim olmasını halen engellemektedir.
Orta Doğu'daki emperyalist çıkar çatışmaları ve İsrail'in soykırımcı politikaları, bölgenin daha da istikrarsızlaşmasına yol açtı. Çin’in Filistinli gruplar arasında arabuluculuk yaparak bölgedeki etkinliğini artırma çabaları, ABD'nin Orta Doğu'daki “itibar” kaybıyla birleştiğinde, bölgedeki güç dengelerini değiştirme potansiyeline sahip görünüyor. ABD'nin işgalci ve sömürgeci politikaları, bölge halklarının hafızasında tazeliğini korurken, Filistin'deki soykırıma verdiği destek, bu olumsuz algıyı daha da pekiştirmektedir. Çin’in kendi ajandası doğrultusunda da olsa attığı adımlar ise yeni dinamikler yaratabilir, Filistin halkının haklı direnişi ve bağımsızlık mücadelesinin daha da güçlenmesine zemin hazırlayabilir.