İsrail’in soykırım savaşı 9’uncu ayında…

Filistin halkının direnişi devam ediyor!

Geçmişte emperyalistlerin çıkarlarının bölgedeki bekçisi olan İsrail rejimi, artık emperyalistlerin özel himayesi olmadan varlığını devam ettiremeyecek bir duruma düşmüştür.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 07 Temmuz 2024
  • 08:00

7 Ekim 2023’te Gazze’ye karşı soykırım savaşı başlatıldığında hem Netanyahu’nun başını çektiği Tel Aviv'deki savaş çetesi hem onun suç ortağı ve hamisi batılı emperyalistler kolay bir zafer kazanacaklarını var saymışlardı. 500 binden fazla askeri 365 kilometrekarelik Gazze sınırına yığan işgalci İsrail ordusu, “birkaç haftada zafere ulaşacağız” havasına bürünmüştü. Hazır Gazze’de direniş kırılmışken, Lübnan direnişini ezmek savaşın ikinci aşaması olarak planlanmıştı. Bu hedeflere ulaşıldıktan sonra ise bölgede Siyonist rejimin önündeki engeller temizlenmiş olacak, “normalleşme” anlaşmaları imzalayan gerici Arap rejimleri rahatlayacak, bunlara yenileri eklenecekti. Özellikle de Suudi Arabistan... 

Hegemonya savaşının adım adım şiddetlendiği koşullarda bu, ABD emperyalizminin Ortadoğu’da kazandığı bir zafer olacaktı. Joe Biden başta olmak üzere Washington’daki savaş kundakçılarının İsrail’e histerik bir şekilde destek vermeleri bundan kaynaklanıyor. ABD, Filistin’de soykırımın yapılması ve kısa sürede sonuç alınması için İsrail’e askeri, mali, teknik, siyasi, diplomatik, kısacası her alanda tam destek verdi/veriyor. Çünkü Gazze’de soykırım bir Amerikan savaşıdır aynı zamanda. 

Barbarlık gösterisi onuncu aya girerken tablo, yapılan hesapların hiçbirinin tutmadığını gösteriyor. Bir kez daha görüldü ki, işgalcinin gücü ve barbarlığı direnen halklar karşısında zafer kazanmasına yetmiyor. Zira ırkçı-Siyonist işgalcilerin davası yok, soykırım yaparak başka bir halkın topraklarını gasp etme histerileri var. Oysa toprağını savunan Filistin halkının varoluş davası var. Bu sayede mucize gibi görünen direniş dokuz aydır devam ediyor.

Dokuz ay önce…

Filistinli direnişçilerin 7 Ekim’de yaptıkları saldırıyı bahane eden Siyonist rejim anında soykırım savaşını başlattı. İsrail’de savaş histerisi sadece rejimi değil toplumun ezici çoğunluğunu da esir almıştı. Savaşa destek verenlerin oranı %94’de kadar çıkıyordu. Dinci-faşist hükümetin başı olan kriminal Netanyahu’ya destek bile %57’ye ulaşabildi. Hükümetle muhalefet kısa sürede birleşti ve “Savaş Kabinesi” kurdular. Oysa 2023 yılının başından beri dinci-faşist Netanyahu hükümetine karşı gösteriler yapılıyordu. 

Savaş histerisi hem Siyonist rejimi hem rejimdeki rakip klikleri hem toplumu esir almıştı. Siyonistler, topraklarını işgal ettikleri Filistinlilerin isyan etmesinden, hele de işgalci orduya etkili bir darbe indirmeyi başarmalarından dolayı zıvanadan çıktılar. Kısa sürede, 365 kilometre karelik Gazze’nin etrafına yarım milyon asker yığdılar. Karadan, havadan, denizden bombalamaya başladılar. Histerinin şiddetiyle “Filistinlilerin işini kısa sürede bitireceğiz” havası estirildi. 

İçeride soykırıma tam destek sağlanmışken ABD ile batılı emperyalistler anında koşulsuz destek ilan ettiler. Başta ABD olmak üzere Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi emperyalist devletlerin başkanları ya da başbakanları Tel Aviv’i hac yerine çevirdiler. Siyonist savaş çetesinin etrafında tavaf ederek soykırım saldırısının bir an önce hedeflenen sonuçlara ulaşması için çaba harcadılar. Silah/mühimmat taşıdılar, savaşı finanse ettiler, siyasi ve diplomatik alanda İsrail’e kalkan oldular. Soykırımı protesto etmeyi yasakladılar. Batının “demokratik değerlerini” anında paçavraya çevirdiler… 

Siyonist çetenin arkasında duran bir başka “savaş taburu” ise emperyalist medya tekelleri ve bunların farklı ülkelerdeki uzantılarıdır. Gerçekleri tersyüz eden, olayları çarpıtan medya tekelleri, iğrenç bir dezenformasyon kampanyası başlattılar. Filistin direniş hareketini “IŞİD’in bir versiyonu” şeklinde sunan medya tekelleri ilk dönemde etkili de oldu. Hatta kendini solda konumlayan bazı çevreler bile bu savaş taburunun servis ettiği dezenformasyonla zehirlenebildiler.

Görüldüğü üzere 7 Ekim’in ardından ortam her açıdan işgalci İsrail ordusunun lehine görünüyordu. Konjonktürün sağladığı imkanlara ek olarak sahip olduğu teknik, silah ve personel sayısındaki üstünlük eklenince ırkçı-Siyonistler için zaferin kısa sürede sağlanacağı hikayesi inandırıcı görünüyordu. Oysa bu denklemin dışında tutulan Filistin halkının direnişi, emperyalist/Siyonist barbarların hedeflerine ulaşmasını engelledi. Bedeli ağır olsa da bir bütün oluşturan Filistin direniş hareketi, tahmin edilenin çok ötesinde bir direniş gösterdi. Soykırım savaşının 9. ayı geride kalırken de direnişin kararlılığında en ufak bir tereddüt bulunmuyor.

Soykırım savaşı onuncu ayına girerken

Filistin halkının direnişi ile Lübnan, Yemen ve Irak’tan verilen dolaysız destekler, kolay zafer beklentisini soykırımcıların kursağında bıraktı. İlk dönemdeki tüm avantajlarını yitirmiş durumdalar. Savaş taburu medya tekellerinin katkılarıyla pazarlanan “saldırıya uğrayan mağdur İsrail kendini savunuyor” uydurması çöktü. Artık dünya İsrail rejiminin soykırımcı, savaş suçlusu olduğunu biliyor. İsrail rejiminin hem Lahey Adalet Divanı’nda hem Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanması ise Tel Aviv’deki savaş çetesinin “haklı, mazlum, demokrat” maskesini paramparça etti. 

İşgalci ordunun halen kayıp veriyor olması, ilan ettiği hedeflerin hiçbirine ulaşamaması, yüzbinlerce Yahudi yerleşimcinin işgal ettikleri Filistin topraklarından göç edip başka kentlere taşınması, esirlerin kurtarılamaması, ekonominin çöküşe doğru gitmesi gibi sorunlar savaşa verilen desteğin %94’ten %27’ye gerilemesine neden oldu. Netanyahu’ya destek ise %57’den %21’e geriledi.

Soykırım yapan işgalci ordu ciddi bir şekilde hırpalandı. İsrail medyasında yer alan haber ve yapılan değerlendirmelere göre, işgalci ordunun tanklar ve diğer savaş araçlarının binlercesi devre dışı kaldı. Tekrar savaşa katılmalarına engel olan psikolojik sarsıntı/depresyon yaşayan askerlerin oranı %10’a ulaşıyor. Yaralı sayısı %10 civarında hesaplanıyor. Siyonist rejim kayıplarını saklasa da ölü sayısının binleri bulduğu tahmin ediliyor. Muhalefetin temsilcileri Netanyahu’nun kurduğu savaş kabinesinden çekildi. İşgalci ordu komutanları ile Siyonist şefler arasında basına da yansıyan ciddi çelişkiler yaşanmaya başladı. Netanyahu hükümeti karşıtı gösteriler tekrar başladı. Kimi zaman kitlesel boyutlara ulaşıyor. Siyonist rejim içeride paramparça olmuş görünüyor. Netanyahu’ya göre İsrail’de iç savaş tehlikesi var.

Emperyalist şeflerin “demokrat” maskeleri parçalandı

İlk dönem medya tekellerinin yürüttüğü savaş kampanyası etkili olmuştu. Filistin direnişini itibarsızlaştırmak için histerik bir kampanya başlatan medya tekelleri şuna benzer temalar işlediler: “Filistinliler terörist, çocukların başını kestiler, kadınlara tecavüz ettiler, sivilleri yaktılar, bunlar IŞİD’in bir başka versiyonu, Ortadoğu’nun tek demokratik devleti olan İsrail’i ortadan kaldırmak istiyorlar…”  

Bu iğrenç savaş propagandası ilk haftalarda etkili oldu. Bazı sol çevrelerin kafasını bile karıştırdı. Ancak Filistin halkının direnişi ve direnişin sosyal medya aracılığıyla İsrail barbarlığını dünyaya anlatmayı başarması bu denklemi tersine çevirdi. Medya tekellerinin yarattığı sahte algılar dağıtıldı. Bu ise, soykırım suçuna ortak olan emperyalist şeflerin maskelerini de parçaladı. İsrail’e destekleri devam etse de gardları düştü. Siyonistlerin en rezil yaltakçısı olan Alman emperyalizminin şefleri bile artık İsrail’den çok söz etmemeye çalışıyor. Fransa’da son seçimlerde faşist partinin üçte ikisi kadar oy alabilen Macron artık başka telden çalıyor. Soykırım savaşının önde gelen suç ortaklarından İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ise, utanç verici bir seçim hezimetine uğrayarak Muhafazakar Parti Genel Başkanlığı’ndan da istifa etti. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un “Sosyal Demokrat” partisi de Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ırkçı-faşist AfD’nin gerisine düştü. ABD Başkanı Joe Biden’ın koltuğunun da sallandığı yönünde değerlendirmeler yapılıyor…

Dünyanın sokakları Filistin direnişinden yana

Gerçeklerin fark edilmesiyle dünyanın sokakları da Filistin direnişinden yana tutum aldı. Emperyalist devletlerin estirdiği polis terörüne rağmen sol/sosyalist güçler, ırkçılık ve savaş karşıtları, bazı sendikalar, üniversiteli gençler İsrail’in soykırım saldırılarına karşı yaygın eylemler gerçekleştirdiler. 

ABD’nin önde gelen üniversitelerinde öğrenci gençliğin başlattığı direniş ise bir ilktir. Onlarca kampüste “Nehirden denize özgür Filistin!” sloganları yükseltildi. Üniversite öğrencilerinin başlattığı işgal eylemleri batılı emperyalist şefleri köşeye sıkıştırdı. Polis şiddetiyle ezmeye çalışsalar da İsrail’le suç ortaklığı yapmak emperyalist şefler için de bir ağırlığa, utanç verici bir rezalete dönüştü. Tel Aviv, tavaf ettikleri hac yeri olmaktan çıktı. Zira ortalıkta “demokrat” maskesi ile dolaşsalar da barbarlıkları deşifre oldu. 

Artık “Ortadoğu’da tek demokratik yönetim” diye pazarlanan İsrail rejiminin savaş suçlusu olduğu biliniyor ve onunla işbirliği yapanların rahat edemediği bir dönemin kapıları açılıyor. Savundukları rejim artık hem Lahey Adalet Divan’ında hem Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanıyor, soykırımcı, katliamcı damgası taşıyor. 

Bu sırada direniş cephesi

Dokuz aydır İsrail’e ve batılı emperyalistlere karşı verdikleri savaş, direniş hareketlerini bu süre içinde hem siyasi hem ahlaki hem askeri bakımdan güçlendirdi. Savaş deneyimleri arttı. Kararlı olduklarını, zafer kazanmasalar da dünyanın en büyük emperyalist gücüne kafa tutabileceklerini gösterdiler. 

Ne soykırımcı Siyonistler ne onların hamisi ABD ile batılı emperyalistler bu durumu değiştirebildi. Lübnan, Yemen ve Irak’ta gelişen “Gazze’ye destek savaşı” bir ilke işaret ediyor. Çünkü ilk defa bir çatışmada İsrail-Batılı emperyalistler barbarlığına karşı dört koldan direniş geliştirildi. Ne saldırılar ne tehditler ne vaatler bu cepheyi dağıtabildi. 

Lübnan direniş cephesi dokuz aydan beri işgalci ordunun hedeflerini vuruyor. Yemen Kızıldeniz’i İsrail’e giden ve oradan gelen gemilere kapattı. Ne ABD-İngiliz emperyalistlerinin saldırıları ne Alman emperyalizminin İsrail’i savunmak için savaş gemisi göndermesi bu durum değiştirebildi. Tersine Ansarullah hareketi ve Sana’daki hükümet bir milim bile gerilemedi. Irak’taki direniş hareketleri hem ABD üslerini hedef aldı hem İsrail’deki belli hedefleri vurmaya devam ediyor. 

İşgalci İsrail ordusu geçmişte küstahça savaşlar ilan ediyor, kısa sürede hedefine ulaşıyor, istediği yeri işgal ediyor, yakıp yıkıyor, katliamlar yapıyor, girdiği yerleri yağmalıyor sonra geri çekiliyordu. Tüm bunları çok ağır kayıplar vermeden yapabiliyordu. Oysa şimdi dokuz ayda üstü açık bir hapishane olan Gazze’yi kontrol altına alamadı. Filistin direniş hareketi halen işgalci orduya kayıplar verdiriyor. 

Geçmişte emperyalistlerin çıkarlarının bölgedeki bekçisi olan İsrail rejimi, artık emperyalistlerin özel himayesi olmadan varlığını devam ettiremeyecek bir duruma düşmüştür. Soykırımcı vahşi yüzünün de teşhir olması bunlara eklenince, Siyonist rejimin emperyalistlerin ayaklarına dolanan bir prangaya dönüşmeye başladığını söylemek abartı olmayacaktır.