Son 20 yılda dünya halkları çok sayıda salgın hastalığa maruz kaldı. Domuz gribi, kuş gribi, deli dana, SARS, MERS gibi adlarla anılan bu salgınların peş peşe ortaya çıkması spekülasyonlara, komplo teorilerine zemin hazırladı. Emperyalist-kapitalist dünya sistemi her olayda şaibe altında kaldı. Zira bu tür salgınlarda toplum sağlığı önemsenmezken ekonomik, siyasi, mali çıkarlar sağlayan şirketler ya da devletler olabiliyor. Korona virüsü olayında ise, kapitalist devletlerin takındıkları tutum öncekilerden çok daha rezilce oldu.
Çin’e saldırı için fırsat saydılar
Korona virüsünün insanlara bulaştığı geçen Aralık ayının başında Çin hükümeti tarafından resmen açıklandı. Kimi iddialara göre Çin yönetimi hastalığı bir süre gizledi, açıklamak isteyen doktorları ise baskıyla susturdu. Buna rağmen virüsün yayılmaya başladığı 3.5 aydan beri biliniyordu. Ellerinde sınırsız kaynak bulunan kapitalist/emperyalist devletler bu süreyi Çin’e yardım etmek ya da virüsün yayılmasını önlemek için kullanmadılar. Tersine hem ABD hem bazı AB devletleri virüsün yayılmasını Çin’e hücum etmenin fırsatı saydılar. Örneğin batı medyasında Çinlilere hakaret eden ırkçı makaleler/yorumlar yayınlandı. “Çin virüsü” gibi iğrenç söylemler bile kullanıldı.
Salgının Çin’i uğrattığı zarardan dolayı Trump’la hempaları el ovuşturdu. Zararla-tedavi masraflarının 2 trilyon doları aşması, Çin’le “ticaret savaşına” tutuşanları daha da memnun etti. İnsanların ölümü elbette umurlarında değildi. Virüs kendi ülkelerine ulaştığında ise, ilkin inkar etmeye çalıştılar. Ancak mecbur kalınca bazı önlemler almaya başladılar. Borsalarda düşüş başlayınca olayın ciddi olduğuna karar verdiler. Bu tutum dehşet verici olsa da, emperyalist-kapitalist devletin “doğası”na tamamen uygundur.
Kapitalizmin kendisi bir “veba düzeni”dir
Ulaşılan teknik, tıbbi, bilimsel birikimler ile devasa mali kaynaklar insan sağlığını-hayatını esas alan bir anlayışla kullanılsaydı, sorunlar çıksa bile kısa sürede üstesinden gelinebilirdi. Bu birikim –doğayla uyumlu bir yaşama ek olarak- salt tedavi için değil, hastalıkları önlemek için seferber edilebilseydi, bu tür vebaların ortaya çıkma ihtimali minimuma indirilebilirdi.
Oysa kapitalist tekellerin hizmetindeki devletler insanlık tarihi boyunca yaratılan bu birikimleri savaş, sömürgecilik, hegemonya, lüks, şatafat gibi alanlarda tüketiyor. Bu politikalar daha çok yıkım, daha çok kıyımdan başka bir şey getirmiyor. Bir ay önce Çin korona virüsü salgınını kontrol altına almaya çalışırken, AKP-saray rejiminin Suriye’ye saldırısına destek veren batılı emperyalistler, virüsün yayıldığı İran üzerindeki ablukayı da sıkılaştırdılar. Siyonist İsrail medyası, Lübnanlıları birbirine düşürmek için, “İran virüsü Beyrut’a taşıdı” diye haberler yaptı. Amerikancı Suudi rejimi, “İran virüsü bize bulaştırdı” diyerek İsrail’e göz kırptı. Düne kadar Amerika’da korona virüsü bulaşan kimse yok havalarında olan Trump, şimdi koronavirüs aşısı üzerinde çalışan Alman biyoteknoloji firması CureVac’a 1 milyar dolar teklif ederek “Amerikalılara özel” aşı geliştirmesini isteyebiliyor. Küresel salgın ilan edilmişken yaşanan bu olaylar, kapitalizmin nasıl da kokuşmuş bir düzen olduğunu gözler önüne seriyor.
Bilimsel, insan merkezli, şeffaf, eşit, kolektif yaklaşım
Hızla yayılan küresel bir salgını kontrol altına almak, vakaları iyileştirmek, kayıpları azaltmak mümkündür. Ancak bunun olabilmesi belli koşullara bağladır: Soruna bilimsel yöntemle yaklaşmak, bilimsel-teknik imkanları bu uğurda seferber etmek. Soruna kâr-zarar kaygısıyla değil, insanı merkeze alan çözüm odaklı yaklaşmak. Sorunun boyutu hakkında halka gerçeği anlatmak, ne panik havası yaratmak ne kaderciliğe meydan vermek. Konunun uzmanları tarafından halkı bilinçlendirmek, kolektivizmi teşvik etmek hem bireysel hem toplumsal önlemlere aktif katılımını sağlamak. Kaynakların paylaşımında mümkün olduğunca eşitliği gözetmek. Merkezi bir planlamayla ihtiyaçları belirlemek, hem sağlık emekçilerini hem gerekli sağlık malzemelerinin dağılımını ihtiyaca göre gerçekleştirmek…
Küresel dayanışma
Salgın küresel olduğu için, buna karşı mücadelenin de küresel olması gerekir. Çin’le Küba’nın tıbbi malzemeyle birlikte İtalya’ya sağlık ekipleri göndermeleri bunun küçük bir örneğidir. Oysa olması gereken virüs saptandığı anda imkanı olan ülkelerin Çin’le dayanışma için harekete geçmeleriydi. Ancak bu sembolik ama bir o kadar da anlamlı örnek dışında atılmış somut bir adım yoktur.
Küresel dayanışma hayati önem taşırken, kapitalist dünyada işler farklı gelişiyor. Çin dışişleri bakanlığı sözcüsü üç gün önce korona virüsünün yayılmasından doğrudan ABD’yi sorumlu tuttu. ABD’de korona virüsten ölenler olduğunu gösteren bir video yayınlayan sözcü, ölüm olayından sonra Wuhan’da düzenlenen bir müsabakaya katılan Amerikalı askerlerin virüsü Çin’e taşıdığını iddia ediyor. Trump yönetiminden açıklama talep eden Çinli sözcüye verilen muğlak yanıt, iddianın yabana atılacak cinsten olmadığı kanısını güçlendiriyor.
Esas olan kapitalizmden kurtulmaktır
İlk elden alınması gereken önlemlerle kapitalist devletlerin pratik tutumları arasında derin bir uçurum var. Bu tesadüf değil elbet. Zira bu devletler temsil ettiklerin sınıfın, yani burjuvazinin ideolojisine göre hareket ederler. ‘İnsan merkezli, şeffaf, eşit, kolektif yaklaşım’ bu yapılara yabancıdır. Bu aynı aygıtlar icra ettikleri neo liberal politikalarla sağlığı özelleştirerek, kapitalist piyasaya açtılar. Bundan dolayı yerel bir salgın, üç ayda küresel bir boyuta ulaştı. Sınırlı bedelle atlatılabilecek bir olay, şimdiden ağır bir faturaya dönüşmüştür. Nasıl noktalanacağı da henüz belli değil.
Kapitalizm denen bu veba düzeninden kurtulmadan, yazık ki ne savaşların ne salgınların yıkımından kurtulmak mümkün. Elbette daha etkili daha hızlı daha kapsamlı önlemler almaları için halihazırda iktidarlara basınç uygulanmalıdır. Bununla birlikte kapitalizmden kurtulmanın acil önemi de göz ardı edilmemelidir. Salgınlara karşı etkili önlemler ancak insanın insan tarafından sömürülmediği, ayrıcalıkların ortadan kaldırıldığı sosyalist bir dünyada mümkündür.