ABD-NATO cephesinin sürekli benzin döktüğü Ukrayna savaşı uzarken, enerji krizi de derinleşiyor. ABD’nin sürdüğü savaş arabasına atlayan AB şefleri, savaşın yarattığı krizleri aşmaktan aciz duruma düşünce sahtekarlık yaparak güya sorunlara çözüm üretiyorlar.
Enerji krizini tetikleyen savaşı bitirmek için çaba harcamayan AB Komisyonu, absürt denecek kararlara imza atıyor. Bu komisyon, yeni aldığı bir kararla gaz ve nükleer santral yatırımlarını “iklim dostu” olarak sınıflandırdı. Bazı AB ülkeleri bunu memnuniyetle karşılarken, Avusturya ve Lüksemburg ise karara itiraz ederek dava açma kararı aldılar.
Emperyalist/kapitalist sistemin neden olduğu doğanın tahribatı, çevre kirliliği, savaş gibi sorunlar derinleşiyor. Kendi sistemlerinin yarattığı bu sorunlarla boğuşan emperyalist devletler insanlığın yaşam alanlarını yok eden icraatlarına devam ediyor. Bu icraatlar ise, sorunları çözmekten çok var olanları derinleştiriyor. Örneğin “AB taksonomisi/Avrupa'nın sürdürülebilir yatırımlarını hızlandırmak" adı altında alınan bir kararla yüzyılın ortasına kadar iklim nötrlüğüne ulaşmak ve enerji arzının karbonmonoksitsiz olmasını sağlamak istediklerini iddia ediyorlar. Yapılan açıklamalarda bunu gerçekleştirmek için ekonominin ve toplumun yeniden yapılandırılmasının yanı sıra, maddi kaynağın yıllık yaklaşık 350 milyar avroluk yatırım gerektiği söyleniyor. Bu yatırımların özel şirketlerce sağlanmasını hedefleyen AB şefleri, Taksonomi’nin buna olanak sağlayacağını öne sürüyorlar. Oysa aldıkları kararla nükleer ve gaz enerjisine ağırlık vererek yeni sorunların ortaya çıkmasına kapı aralıyorlar.
***
Almanya’da son 3 nükleer reaktör 15 Nisan 2023’de kapatılmıştı. Amerikan savaş arabasına binen sosyal demokratlarla Yeşiller, yeniden kömüre, yani en zehirli enerjiye dönüş yaptılar. Avrupa Birliği'nde ise “Nükleer enerji yeşil mi, değil mi?” anlaşmazlığı sürüyor. Dünyada birçok ülke, nükleere yeşil ışık yakarken, büyük reaktörlerin yanı sıra küçük reaktörlerin gördüğü ilgi de artıyor. Oysa 11 Mart 2011’de Japonya’nın Fukuşima kentinde depremden sonra oluşan Tsunami Nükleer Santrali vurmuş ve olay büyük bir felakete neden olmuştu. Daha önce de benzer “kazalar” yaşanmış ve nükleerin ne kadar ölümcül olduğu görülmüştü. Ancak Fukuşima kazasından sonra Avrupa’da nükleere alternatif enerji geliştirme tartışmaları özel bir ağırlık kazanmıştı. AB’nin aldığı karar, nükleere yeninden dönüşü teşvik edici niteliktedir.
AB'nin bu kararına Fransa başta olmak üzere birçok ülke destek veriyor. Bunun en önemli nedeni ise AB kriterlerine göre mevcut enerji santrallerinin kullanım ömrünün uzatılması sırasında ilgili ülkelerin 2050 yılına kadar yüksek seviyeli radyoaktif atıklar için bir deponun işletmeye alınması için ayrıntılı bir planının olması gibi çeşitli koşulları içermesidir. Bu kriterler katı bir şekilde uygulanırsa çoğu AB ülkesinin bunları karşılayamaması muhtemeldir. Ayrıca bu ülkeler mevcut santrallerin iyileştirilmesinde ve yapılacak nükleer santral projelerinde özellikle araştırma ve güvenlik konularında yakın işbirliği yapmak istiyor. AB şefleri kriterleri gevşetip nükleere yatırımı cazip hale getirmeye çalışıyor. Uygulanırsa bu politikanın gelecekte ne tür felaketlere neden olabileceğini ise kimse tahmin etmek istemiyor.
AB şeflerinin aldığı karara karşı iklim aktivistleri Frankfurt’ta protesto gösterileri düzenledi. Alınan kararın siyasi olduğunu ifade eden aktivistler, karşı çıkma gerekçelerini şöyle açıkladılar:
“AB Parlamentosu'nun kararı, nükleer ve doğal gaz santrallerine yapılan yatırımların sürdürülebilir olup olmadığı sorusunun çok ötesine geçiyor. AB standartlarına göre nükleer ve doğal gaz santrallerindeki yatırımların gelecekte sürdürülebilir olarak belirlenmesine izin verilmesi inandırıcılıktan uzaktır. Çünkü nükleer enerji ve doğal gaz gibi teknolojilerin sürdürülemez olduğu aşikardir. Ayrıca nükleer yayılma riski ve üretilen yüksek seviyeli radyoaktif atıkla uğraşmanın tehlikeleri nedeniyle nükleer enerji sürdürülebilir olarak değerlendirilemez.”
Ukrayna savaşı silahlanma yarışını kızıştırdığı gibi büyük bir enerji krizine de yol açtı. Emperyalist ülkelerin birbirlerine olan bağımlılıkları gün yüzüne çıktı ve bu sorunları aşma noktasında zorlandıkları görüldü. Buna rağmen savaşa benzin dökme politikasından vaz geçmiyorlar. ABD ve AB’nin Rusya’ya karşı aldıkları yaptırım kararlar kendilerine büyük bir enerji krizi olarak geri döndü. Bu kriz, özellikle AB ülkelerinde çok daha belirgin. Şimdi, kendi eserleri olan bu krizlerden çıkabilmek adına aldıkları kararlarla insanlığın ve doğanın düşmanı olduklarını bir kez daha kanıtlamış oldular. Zira hem savaşı kışkırtarak hem “enerji krizinden çıkış” diye önerdikleri politikalarla insan soyunun geleceğini riske atıyorlar.