Avrupa Birliği emperyalizminin savaş çığırtkanlığı

Avrupa Birliği; ABD ve Rusya’dan sonra üçüncü emperyalist güç olarak nüfuz mücadeleleri sahnesindedir. Dünya işçi sınıfı, emekçiler ve mazlum halklar AB de dahil bütün emperyalistlerin yarattıkları savaş ve yıkımların bedelini ödüyorlar. Önü alınmazsa emperyalizmin daha ağır şekilde gündeme getireceği yıkımlarla yüz yüze kalacaklardır. Bu yıkıma dur demenin biricik yolu, dünyanın her tarafında emperyalist saldırganlık ve savaşlara karşı mücadeleyi büyütmekten geçmektedir. İnsanlığın özgür geleceği, bu barbarlık sisteminin, işçi sınıfı önderliğindeki devrimlerle ortadan kaldırılmasıyla kurulabilecektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 16 Kasım 2019
  • 08:31

AB’nin egemen bir güç olarak sahneye çıkma eğilimleri, son günlerde açık ve daha yüksek sesle dillendirilmeye başlandı. Bunda Suriye sürecinin belirgin bir etkisi var. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Almanya Savunma Bakanı Kramp-Karrenbauer ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından yapılan açıklamalar, Birliğin emperyalist yayılmacı eğilimlerini gözler önüne seriyor.

Türk ordusunun Suriye’deki askeri işgali, Rusya ve İran’ın yine Suriye ve Ortadoğu’daki egemenlik alanlarını genişletmeleri, Avrupalı tekeller ve onların sözcülerini hızla harekete geçirmiştir. Avrupalı emperyalistler, söz konusu açıklamalarla, bu gelişmeler karşısında “kenardan bir izleyici olarak kalmayacaklarını” ilan ediyorlar.

Fransa, Almanya ve AB adına yapılan açıklamalar

Suriye’de emperyalist işgal koalisyonunun önemli bir gücü olan Fransa adına Cumhurbaşkanı Macron, İngiltere merkezli Economist dergisine verdiği röportajda, koalisyon içerisinde yaşanan sorunlara ve NATO’ya ilişkin açıklamalar yaptı. ABD’nin Suriye’den askerlerini çekmesini eleştiren Macron, “ABD ile NATO müttefikleri arasında stratejik karar alma süreçlerinde hiçbir şekilde koordinasyon yok. Hiç. Aynı zamanda bir diğer NATO üyesi Türkiye’nin, çıkarlarımızın söz konusu olduğu bir bölgede, koordinasyonsuz saldırgan eylemleri var.” diyor.

Röportajın devamında, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinden asker çektiğini Twitter üzerinden öğrenmelerinin, Avrupa’yı Ortadoğu’da önemsiz, küçük bir müttefik gibi gösterdiğini de belirten Macron, “NATO’da olduğumuzu düşünüyordum. ABD’nin ve Türkiye’nin de NATO’da olduğunu düşünüyordum. Sonra ABD’nin Türkiye’nin operasyonunun önünü açmak için askerlerini çekme kararı aldığını bir Tweet’le öğrendim. Herkes gibi başka bir NATO gücünün, IŞİD’le savaşan koalisyonun partnerine saldırma kararı aldığını anladım.” ifadelerini kullanıyor.

Bölgedeki dinamiklere ilişkin yaptığı değerlendirmedeyse Macron, “Bugün bölgede gördüğüm gerçeklik, güç uygulayarak kazanan konuma gelen ülkelerin Türkiye, Rusya ve İran olduğu. Bunun Avrupa ve ABD için en iyi stratejik durum olduğundan emin değilim” diyor. “Türkiye uzun vadede NATO’da olmayacak mı?” sorusuna ise, “Bunu söyleyemem. Türkiye’yi NATO’dan dışlamak çıkarımıza değil ama belki de NATO’yu yeniden gözden geçirmeliyiz.” yanıtını veriyor. Son olarak, “NATO’nun işleyişine ilişkin soru işaretleri yarattığını” savunan Macron, “bana göre şu anda yaşadığımız NATO’nun beyin ölümüdür” saptamasını yapıyor. Macron’un bu açıklamaları, emperyalist bir güç olarak AB’nin bundan sonra nasıl hareket etmesi gerektiği yönünde önemli sinyaller veriyor.

Fransa Cumhurbaşkanı’na paralel olarak, Almanya Savunma Bakanı Kramp-Karrenbauer, Münih Askeri Üniversite’sindeki subay mezuniyet töreninde uzunca bir konuşma yaptı. Bu konuşmada uzun zamandır Alman kapitalizminin farklı temsilcileri tarafından değişik vesilelerle ifade edilmiş olan düşünceler bir kez daha en resmi ağız tarafından dile getirildi. Bakan’ın yaptığı konuşmanın bütünü, Alman emperyalizminin geleceğe yönelik planları konusunda tartışmaya yer vermeyecek şekilde açık ve nettir:

“Bizim büyüklüğümüzdeki bir ülke, sahip olduğumuz ekonomik güç ve teknoloji, dünya pazarlarındaki çıkarlarımız, gelişmeler karşısında bugüne kadar olduğu gibi, bir kenarda oturup sadece izlememizi kaldıramaz... Artık dünyadaki gelişmeler karşısında düşünce üretmek, öneri yapmak, oyun kurucu olmak zorundayız... Böylesi bir yönelim uluslararası arenada, biz Almanların hem bir görevi aynı zamanda çıkarlarımızın bir gereği olarak önümüzde durmaktadır... Artık Alman kurumları ve toplumu askeri harekatlara hayır deme alışkanlığını bir tarafa bırakmalıdır.Askeri operasyonlar için uzun, yorucu beklemelere tahammül gösteremeyiz. Bu nedenle bu kararların süratle alınacağı ve süreci hızlandıracak bir oluşuma, yani asker ve bürokratlardan oluşacak milli güvenlik konseyine ihtiyacımız vardır...”

Bu açıklamaların yapıldığı günlerde, Berlin’de, Almanya eski Savunma Bakanı, bugün ise Avrupa Birliği Komisyonu Başkanlığı’na seçilen Ursula von der Leyen’in katıldığı bir toplantı gerçekleştirildi. Ursula von der Leyen’in, Konrad Adenauer Vakfı tarafından düzenlenen bu toplantıdaki konuşması, Fransa ve Almanya yöneticilerinin emperyalist yayılmacı açıklamalarıyla tam bir uyumluluk arz etmektedir.

“Avrupa gücün dilini öğrenmelidir” diyerek konuşmasına başlayan von der Leyen, AB’nin, güvenlik politikası gibi önemli bir meselede uzun bir süre başkalarına yaslandığını, “artık kendi kaslarını geliştirmesi” gerektiğini, sadece “yumuşak güç” olmanın yeterli olmayacağını söyledi. Bu amaçlar için AB’nin kendisine güvenmesi gerektiğine de değinen von der Leyen, “AB ortak ordusunu hızla oluşturarak, kendi güvenliğimizi kendi ellerimize almamız gerekiyor” şeklinde konuştu. Savunma sanayisinin önemine de değinen von der Leyen, Avrupa’yı dışa bağımlılıktan kurtaracak olan savunma sanayisini kurmak için hızlı adımların atıldığını da açıkladı.

ABD emperyalizmi, bu açıklamalar karşısında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg aracılığı ile AB’ye sınırlarını hatırlatmak ihtiyacı duydu. NATO Genel Sekreteri, Berlin Duvarı’nın yıkılışının 30’uncu yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde geldiği Berlin’de, ABD’nin “soğuk savaş” sonrasında Avrupa ve Almanya’nın birleşmesine izin vererek oynadığı hayati rolü Berlin’in unutmaması gerektiğini vurguladı.

Avrupa’yı Kuzey Amerika’dan uzaklaştıracak her tür girişimin sadece Transatlantik ittifakı zayıflatmakla kalmayacağına da değinen Jens Stoltenberg, böylesi girişimlerin aynı zamanda “Avrupa’nın kendisini bölme riski yaratacağını” dile getirdi. “AB savunma entegrasyonu yönündeki çabaları desteklemekle birlikte ABD’nin yerinin doldurulamayacağını”, “Avrupa Birliği’nin kendi başına Avrupa’yı savunamayacağını” belirten Jens Stoltenberg, aba altından sopa göstererek, efendinin kim olduğunu da hatırlatmış oldu.

Yapılan bütün bu açıklamalar, tarihsel olarak sömürgeci bir geçmişe sahip olan bu ülkelerin, bugün emperyalist bir birlik altında, dünya pazarlarının yeniden paylaşımı için sahnede etkin bir şekilde yer almak istediklerinin göstergesidir. Artık AB, ABD emperyalizminin gölgesinde kalmaya rıza göstermek istememektedir. O emperyalist ve karşı-devrimci bir güç olarak, sahip olduğu devasa ekonomik ve askeri gücüyle, başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın her tarafında işçilere, emekçilere, dünya halklarına karşı daha da saldırgan olacaktır.

Avrupa Birliği; ABD ve Rusya’dan sonra üçüncü emperyalist güç olarak nüfuz mücadeleleri sahnesindedir. Dünya işçi sınıfı, emekçiler ve mazlum halklar AB de dahil bütün emperyalistlerin yarattıkları savaş ve yıkımların bedelini ödüyorlar. Önü alınmazsa emperyalizmin daha ağır şekilde gündeme getireceği yıkımlarla yüz yüze kalacaklardır. Bu yıkıma dur demenin biricik yolu, dünyanın her tarafında emperyalist saldırganlık ve savaşlara karşı mücadeleyi büyütmekten geçmektedir. İnsanlığın özgür geleceği, bu barbarlık sisteminin, işçi sınıfı önderliğindeki devrimlerle ortadan kaldırılmasıyla kurulabilecektir.