Fransa ile Avustralya arasında 56 milyar avroluk düello

AUKUS paktı ve emperyalist dalaşma

Gelişmeler, Hint-Pasifik hattında suların her halükarda ısınmaya devam edeceğine işaret ediyor. Hegemon güçler arasındaki gerilim savaş riskini arttırırken, bu ülkelerin işçi ve emekçileri ile halklarının savaş tamtamlarına karşı alacağı tutumun önemi büyük olacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 29 Eylül 2021
  • 20:26

Fransa ile Avustralya arasında 2016’da varılan bir anlaşmaya göre, Avustralya Fransa’dan 56 milyar avro karşılığında 12 adet nükleer U-Bot (deniz altı) satın alacağını teyit etmişti.

Geçtiğimiz günlerde Avustralya “ani” bir kararla Fransa ile yaptığı anlaşmayı bozdu. Akabinde bu kararı ABD ile İngiltere’nin Avustralya’ya aldırttığı ortaya çıktı. 15 Eylül 2021’de ABD, Avustralya ve İngiltere’nin AUKUS adı altında bir “Savunma Paktı” anlaşması imzaladıkları ilan edildi.

Anlaşmanın, 1951 yılında Yeni Zelanda, Avustralya ve ABD arasında kurulan ANZUZ Paktı’nın (Pasifik Savunma Paktı) bir benzeri olduğu belirtildi. Hatta kimi yorumcular, AUKUS’u ANZUZ 2 diye nitelemenin daha doğru olacağını yazdı.

“Tesadüf” o ki, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve Yeni Zelanda tarafından Eylül 1951’de kurulan ANZUZ Paktı’ndan 70 yıl sonra, yine Eylül ayında kapsamı genişletilmiş, Hint ve Pasifik Okyanuslarını kapsayan AUKUS “Savunma Paktı”nın kuruluşu için ABD-İngiltere-Avustralya üçlüsü tarafından imza atıldı.

“AUKUS” olarak adlandırılan ittifak, “Hint-Pasifik’te ortak çıkarları savunmayı hedefleyen birliktelik, teknoloji, endüstriyel üsler ve tedarik zincirlerinin de paylaşılacağı bir anlaşma” olarak duyuruldu.

Fransa’nın tepkisi

AUKUS anlaşmasına en sert tepki “sırtımızdan vurulduk” ifadesiyle Fransa’dan geldi. Zira AUKUS anlaşmasıyla Avustralya’nın, Fransa’yla 2016’da imzaladığı ve 12 adet nükleer U-Bot alınmasının teyit edildiği, yaklaşık 56 milyar Avro tutarındaki denizaltı projesi iptal edildi.

Gelişmeler üzerine Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, “Gerçekten sırtımızdan vurulduk” diyerek, “Avustralya ile bir güven ilişkisi kurmuştuk ve bu güvene ihanet edildi” açıklamasını yaptı. Hemen ardından Fransa’nın, ABD ve Avustralya’da bulunan büyükelçilerini “istişare görüşmeleri gerçekleştirmek” için geri çağırdığı basına yansıdı.

Donald Trump döneminde ilan edilen ABD emperyalizminin Hint-Pasifik bölgesini “güvenli hale getirme” politikasını, Joe Biden yönetimi yeni adımlarla pekiştiriyor.  

Hindistan, Japonya İngiltere ve ABD’nin oluşturduğu “Dörtlü Güvenlik Diyaloğu” (QUAD) ve bölgede gerçekleştirilen askeri tatbikatlara ek olarak AUKUS Paktı’nın oluşturulması, Çin’i çevreleme/kıskaca alma politikasının giderek tehlikeli bir hal aldığına işaret ediyor.

AUKUS Paktı’na karşı, en sert tepkinin Fransa ve ardından Avrupa Birliği’nden gelmesinin altında, Kıta Avrupası’nın şimdilik “Çin Kıskacı”ndan elde edilecek pastadan dışlanması yatmaktadır. Bu çıkar çatışmaları Avrupa Birliği ile ABD-İngiltere ittifakı arasında “derin” çatlaklara yol açmış görünse de taraflar, “krizin diplomatik yollarla” aşılmasını “ümit” ettiklerini söylüyor.  

Bu çerçevede Joe Biden ile Emmanuel Macron’un Avrupa’da bir görüşme yapacağı duyuruldu. Ardından Fransa, geri çağırdığı diplomatların yerlerine döneceğini beyan etti. AB Dış İşleri Bakanları’nın konuyla ilgili toplantısında yapılan Fransa’ya “tam destek” açıklaması, Macron-Biden görüşmesinin bir nevi AB-ABD görüşmesi niteliği taşıyacağına işaret ediyor. Göründüğü kadarıyla taraflar bu görüşmede kozlarını masaya yatırmak suretiyle, çıkarlarını en çok para eden diplomatik dille paylaşacaklar.

Brexit ve İngiltere

İngiliz emperyalizminin ABD’nin eteklerine tutunarak yeni arayışlara ve stratejilere yönelmek istemesi, “Küresel Britanya” hayal ve hedefi, Avrupa merkezli politikayı Hint-Pasifik ve başka bölgelere yöneltmesi, Brexit süreciyle birlikte AB’den ayrılmasına neden oldu. Avustralya’nın Fransa’dan almaktan vazgeçtiği U-Botların teknolojik alt yapısı ile birlikte İngiltere tarafından tedarik edileceğinin duyurulması, ABD’nin tüm suçlarına ortak olan İngiltere’ye bahşedilmiş bir ödül olarak değerlendirilebilir.  

Geçmişteki gücüne dönmek isteyen elbette ki sadece “Küresel Britanya” hayali ile yola çıkan İngiltere değil. Kıta Avrupa’sı da aynı ham hayallerle yanıp tutuşuyor.  

Bugünlerde Fransa, yanıp tutuşanlar arasında öne çıkmış görünüyor. Geçmişteki gücünde olmayan, Akdeniz ve Afrika’daki beklentilerini elde edemeyen Fransa da eski günlerine dönmek ve küresel bir aktör olmak için yönünü yeni güç çatışmasının merkezi olan Hint-Pasifik’e çevirmiş görünüyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2018 yılında Avustralya’nın Garden Adası’nda bulunan Fransa’nın askeri üssünde yaptığı bir konuşmada, Fransa’yı “Hint-Pasifik Gücü” olarak nitelendirerek adeta ülkesinin rotasını belirlemişti.

Ne var ki, AUKUS oluşumunda Fransa’nın dışta tutulması “Hint-Pasifik Gücü” olmayı hedefleyen Paris’i hayal kırıklığına uğratmış görünüyor. 56 milyar Avroluk “dost kazığı” ise işin tuzu-biberi oluyor.

Bu çerçevede, “Gerçekten sırtımızdan bıçaklandık. Bu tek taraflı, nezaketsiz ve öngörülemez kararın Sayın Trump’ın yaptıklarından bir farkı yok. İtimadımıza ihanet edildi. Müttefikler birbirine bunu yapmaz. Bu anlaşmayı bizzat ben müzakere etmiştim” şeklinde konuşan Fransa Dışişleri Bakanı tepkisini dolaysız biçimde dile getirmişti.

Fransa’nın Eski Washington Büyükelçisi Gerard Araud’un ise, “Dünya bir orman. ABD ve İngiltere’nin Avustralya’da Fransa’yı sırtından bıçaklaması, Fransa’ya bu acı gerçeği hatırlattı. Hayat böyle işte” şeklindeki açıklaması, “dost kazığına” duyulan tepkinin yanı sıra, emperyalist “dostlar” arası ilişkilerde orman kanunlarının geçerli olduğunu da itiraf etmiş oldu. Gücü yeten yetene…

Avrupa Birliği sözcüleri, “Yeni açıklanan bu üzücü karar, Avrupa’nın stratejik özerkliği konusunu açık ve net şekilde gündeme getirme ihtiyacını güçlendirmektedir” diyerek tepkilerini gösterdiler. 56 milyar Avroluk “dost kazığı” konusunda da Fransa ile “duygudaş” olduklarını dile getirdiler. 

AUKUS’un taraflarından biri olan Avustralya, uzun süre ABD ile Çin arasında “denge stratejisi” izlemekteydi. Çin’le karşılıklı ekonomik bağımlılığı ve ilişkisi bulunan Avustralya’nın bu tutumunun ciddi yansımalarının olacağı açıktır. Buna karşın Avustralya tarafını seçmiş görünüyor.  

Avustralya, ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere ve Hindistan’dan sonra nükleer denizaltı sahibi yedinci ülke olacak. Avustralya AUKUS’la birlikte, Hint-Pasifik stratejisinin öncü devletlerinden biri olma, gelecekte bölgede “daha etkin roller” üstlenme hedefiyle hareket ediyor.  

Çin’den sert uyarı

ABD müttefikler bulup kuşatmaya çalışsa da Çin’in yükselişi devam ediyor. Göründüğü kadarıyla bu gidişatı tersine çevirebilecek bir güç de yok. Buradan da gelen bir özgüvenle Çin Dışişleri Bakanlığı, AUKUS’un “bölgesel barış ve istikrarı ciddi şekilde baltalayacağını ve silahlanma yarışını arttıracağını” söyleyerek, söz konusu paktın kendilerine karşı girişilen hamlelerin bir parçası olduğunu belirtti.  

Avustralya’da üretilecek nükleer U-Botların Çin’e yönelik olacağını ifade eden bakanlık, sert ifadelerle rakiplerini uyardı:

 “Avustralya Ordusu, Çin’le savaşırsa askeri unsurları Çin füzelerinin hedefi haline gelecektir. Avustralya en kötü senaryoya hazırlıklı olmalı. Küresel kaosa kim daha fazla dayanabilir? Çin mi onlar mı? Kaos mu istiyorsunuz? Biz kaosa dünden hazırız.”

Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın içinde yer aldığı Şanghay İşbirliği Örgütü’ne İran’ın da katılmasıyla hareket alanını genişletiyor, kaosa hazır olduğunu belirterek meydan okuyor.

Hem AUKUS bileşenlerinin hem Çin’in açıklamalarına bakıldığında, tarafların stratejilerinden vazgeçmeyeceği görülüyor.

AUKUS ülkeleri, Hint-Pasifik bölgesinde Çin’e karşı oluşturdukları askeri cepheyi önemli bir ekonomik avantaja dönüştürmeye çalışsalar da bu girişimin ne tür sonuçlar yaratacağı henüz belli değil.

Bu bağlamda Çin ile müttefiklerinin duruşunun yanı sıra, Kıta Avrupası’ndan yükselen “özerklik” ve “arkadan hançerlenme” seslerinin nereye evrileceği de önem arz etmektedir. Gelişmeler, Hint-Pasifik hattında suların her halükarda ısınmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Hegemon güçler arasındaki gerilim savaş riskini arttırırken, bu ülkelerin işçi ve emekçileri ile halklarının savaş tamtamlarına karşı alacağı tutumun önemi büyük olacaktır.