Emperyalist merkezlerin ve sözcülerinin halk ayaklanması korkusu büyüyor ve bu yönlü açıklamalar art arda yapılıyor. Halk ayaklanması kelimesini “dolaşıma sokan” ise emperyalist-kapitalist hükümetlerin ve onların sözcülerinin bizzat kendileri. Bunun son örneği, Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock oldu. Bu yeşilci-militarist, bu azgın savaş kışkırtıcısı, Almanya’da bir halk ayaklanması olabileceği korkusunu dile getirdi. Putin’e cesaret veriyor diye de kimi çevrelerce azarlandı. Baerbock’tan önce de bu korkuyu dile getiren birçok emperyalist kurum ve temsilciler oldu.
Küresel sigorta tekeli Allianz’ın şirketleri uyarmak amacıyla hazırladığı “Yaşam Pahalılığı Krizi ve Sivil Huzursuzluk” başlıklı bu yılki rapor da halk ayaklanmasına işaret ediyordu. Covid pandemisini takip eden bir yaşam maliyeti krizi nedeniyle dünya çapında birçok ülkede kitle huzursuzluğunun artacağı konusunda şirketleri uyaran sigorta tekeli, “grevler, huzursuzluk ve şiddetli protesto hareketleri de şirketler için risk teşkil ediyor” demişti. 2022 yılı sonuna kadar Avrupa ve ABD’deki birçok ülke dahil 75 ülkede protestolarda artış beklediğini “dünya çapında kusursuz bir hoşnutsuzluk fırtınasına hazır olun” ifadeleriyle duyurmuştu.
Uluslararası Para Fonu (IMF) Genel Müdürü Kristalina Georgieva da kovid pandemisinin ve Ukrayna’daki savaşın birleşik etkisine atıfta bulunarak, “Kriz üstüne bir krizle uğraşıyoruz’’ diyerek ve artan enflasyonu bir neden olarak göstererek küresel büyüme beklentilerinin düşürüldüğünü açıklamıştı. Açık ve mevcut tehlike olarak “daha fazla açlık, daha fazla yoksulluğa” işaret etmiş ve daha “fazla sosyal huzursuzluk” diye de eklemişti. Birleşmiş Milletler de bozulan tedarik zincirlerinin istikrarsızlaştırıcı potansiyeli ve gıda, yakıt ve gübre fiyatlarının “artan etkisi” konusunda uyarıda bulunmuştu. “Bütün bunlar en çok yoksulları vuruyor ve siyasi istikrarsızlık için temelleri atıyor” demişti. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, mart ayında yaptığı açıklamada, “dünya çapında sivil huzursuzluğa” dikkat çekmişti.
Baerbock, Alman tekellerinin korkusunu dillendirdi
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, 20 Temmuz günü Hannover’de RND medya grubunun düzenlediği basın toplantısında, Almanya’nın büyük ölçüde Rus gazına bağımlı olduğunu itiraf etti. Rusya tarafından bir ambargo veya teslimatların tamamen durdurulması durumunda halk ayaklanmalarının bekleneceğini söyledi. Baerbock, Kanada ile bir gaz türbininin ihracatı hakkında yapılan müzakerelerde olası iç siyasi etkilerin önemli bir rol oynadığını ifade etti.
Baerbock, Kanadalılar bize “bir sürü sorumuz var” dediler, biz de “Bunu anlayabiliriz, ancak gaz türbinini alamazsak daha fazla gaz alamayız” dedik. Bu durumda “Ukrayna’yı hiçbir şekilde destekleyemeyiz çünkü o zaman halk ayaklanmalarıyla meşgul olacağız” dediğini söyledi. Halk ayaklanmalarını gerçekten bekleyip beklemediği sorulduğunda, Baerbock, gelen tepkilerin de bir sonucu olarak bunun “belki biraz abartılı” olduğunu belirtti, ancak aynı zamanda “gazımız biterse” diye vurguladı ve ekledi: “Tam olarak benim açımdan, Rusya’dan hala gaza ihtiyacımız var.” Alman Bakan Almanya’nın Rusya’dan gelen gaz ve petrole karşı tam ambargo konulmasına da karşı olduğunu belirtti. Dışişleri Bakanı, yüksek gaz fiyatlarının Almanya’daki birçok insan için büyük bir yük olduğunu da sözlerine ekledi. “Bu kış için önemli görevimiz, bu savaşın toplumda bir bölünmeye yol açmamasını sağlamalıyız” olgusuna dikkat çekerek, “sosyal gerilimleri yumuşatmak federal hükümetin görevidir” dedi.
Baerbock, üç ay önce Riga’da “Bugün yarından daha iyi olmak üzere tüm gaz kaynaklarını aşamalı olarak kaldırmak istiyoruz” demişti. Üç ay sonra, bir gaz türbini ihracatı için Kanada hükümeti tarafından uygulanacak yaptırımlardan muafiyet için yalvarıyordu. Alman hükümeti Rusya’dan gaz dağıtımını “yarın yerine bugünden”, “aşamalı olarak kaldırmak” istese de Rusya’nın sadece bugün değil yarın da doğal gaz vermeye devam etmesi için yalvarıyor, halk ayaklanmalarının korkusuyla. Bu ifadeler, Baerbock’un açıklamalarına karşı tepki gösteren kimi Alman yazarlarına ait.
Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser de daha önce, elektrik kesintileri ve soğuk apartman daireleri nedeniyle protestoların olması durumunda, “Hazırız” açıklamasını yaparak “ayaklanma beklentisini” ve buna karşı hazırlıklarını itiraf etmişti. Faeser, bu tür gösterilere katılmama konusunda da halkı tehdit etmişti. Thüringen Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Stephan Kramer ise, Handelsblatt’a verdiği demeçte, yalnızca ısıtma için gazın eksik olması değil, aynı zamanda endüstriyel üretimin çökmesi ve işsizliğin "önemli ölçüde" artması durumunda "güvenlik durumu için bir risk" gördüğünü söyledi. Daha şimdiden "Kamu güvenliği ve düzeninin nasıl garanti edileceği" ifadeleriyle kaygılara gömülmüş bulunduğunu gösterdi.
Bild gazetesi için yapılan bir ankette, Almanların yüzde 44’ü yüksek enerji fiyatları nedeniyle sokağa çıkmak istediklerini belirtti. Kamuoyu araştırma enstitüsü Insa’ya göre hemen hemen her iki kişiden biri "yüksek enerji fiyatlarına karşı gösterilere kesinlikle veya yüksek bir olasılıkla katılacağını" söylediği belirtiliyor. Protesto potansiyelinin özellikle AfD (yüzde 72), Sol Parti (yüzde 60) ve FDP (yüzde 50) seçmenleri arasında yüksek olduğu iddia ediliyor.
Ukrayna savaşının dünya ölçüsünde çok boyutlu sonuçları oldu. Bunun iktisadi ve sosyal alandaki yansımaları, enerji ve gıda fiyatlarındaki büyük artışlar ve bunun geniş emekçi kitlelerin yaşamında yarattığı yıkımdır. Neolibral saldırıların sonuçları bir yana, son yıllarda pandeminin yarattığı yükleri işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkan kapitalist hükümetler, şimdi de buna Ukrayna savaşının yarattığı yükleri ekliyorlar. Silahlanmaya ayrılan dev mali kaynaklar da emekçilerin cebinden çıkıyor. Rusya’ya karşı görülmemiş kapsamdaki ambargo “Batılı kapitalist tekeller kadar özellikle yakıt ve gıda fiyatları üzerinden geniş tüketici kitlelerini de derinden etkileyecek, böylece sistemin çok yönlü krizini de ağırlaştıracaktır.”
Emperyalist-kapitalist dünya sistemi, dizginlerinden boşalmış halde toplumsal fay hatlarında büyük enerji birikimleri yaratmaktadır. Bunun sosyal bir patlamaya dönüşeceğini egemenler de biliyor ve korkuları büyüyerek bunu önlemeye değilse de zorbalıkla bastırmaya hazırlanıyorlar.