Almanya havaalanlarında ücretli kölelik düzeni!

Alman der Spiegel dergisinin 3 Ağustos tarihli sayısında, Almanya'daki havaalanlarında yaşanan kaos üzerine, iş hukukçusu Roland Blickhan ile yapılan bir röportaj yayınlandı. Yapılan röportaj, havaalanlarındaki insanlık dışı çalışma koşulları ve yıllardır devam eden düşük ücret politikaları konusundaki önemli gerçeklerin açığa çıkartılması bakımından dikkat çekicidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 11 Ağustos 2022
  • 08:00

Aşağıda der Spıegel dergisinde yayınlanan ve konuyla doğrudan ilgili olmayan bazı kısımlarını ayırarak çevirdiğimiz bu röportaj, Almanya’daki havaalanlarındaki ücretli kölelik düzenini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Röportaj kendi bütünlüğü içinde kapitalist tekellerin kâr daha fazla kâr amacıyla yıllardır, işçi çıkartarak yerlerine taşeron firmalar üzerinden alınan işçilerle aynı işi çok daha ucuza yaptırabilmek için ne kadar kirli yollara başvurduklarını göstermektedir.

Ağır iş koşulları ve dayatılan sefalet ücretleri ile tam bir köle pazarlarına dönüştürülen havaalanlarında bugün yaşanan kaos ve sorunlar bizzat kapitalist tekeller eliyle yaratılmıştır. Buralarda yılların biriktirdiği sorunlar üzerinden biriken öfke emekçileri her geçen gün mücadele alanlarına çekmektedir. Bu bilinçle hareket eden sınıf devrimcileri biriken bu öfkeyi devrimci kanallara yönlendirebilmek için yoğun bir çaba sarf etmektedirler. En son Frankfurt havaalanında sınıf devrimcilerinin önderliğinde gerçekleşen ve nitelik olarak çok güçlü olan eylem bu çabaların boşa gitmediğini göstermektedir.

Almanya havaalanlarında ücretli kölelik düzeni ve yaşanan gerçekleri ortaya çıkaran bu röportajı aşağıda okurlarımıza sunuyoruz:

Spıegel: Sayın Blickhan, Alman havaalanlarında ve özellikle Frankfurt Havaalanı’nda haftalardır ağır bir kaos yaşanmakta. Havaalanını işleten firmalar buna corona pandemisinin sebep olduğunu söylüyorlar, sizce bu doğru mudur?

Roland Blickhan: Hayır, sorunları yaratanlar, havaalanlarını işleten firmalardır. Sorunlar pandemi öncesinde de vardı ve şu an daha da ağırlaşarak devam etmektedir. Öyleki bu firmalar 2003 yılından beri çalışanların ücretlerini düşürmek için çaba sarf ettiler ve bugün yaşanılanlar onların düşük ücret politikalarının bir sonucudur.

Spıegel: Siz bunu nasıl açıklayabilirsiniz?

Roland Blickhan: Birincisi Franfurt Havaalanı önceleri bir devlet işletmesi idi. O zamanlar havaalanı çalışanları için kamu personeli için geçerli olan toplu sözleşme kuralları geçerliydi. Havaalanının bir kısmının zamanla özelleştirilmesi sonucunda bazı kısımlar taşeron firmalardan oluşan özel sektöre devredildi. Bunlardan birisi de Fraground’dur. Bu firmada çalışan işçiler çok ağır ve stresli bir ortamda çalışanlardır. Bunlar, uçaklardan bavulların boşaltılması, uçakların doldurulması gibi ağır ve zaman sıkıntısı altında çalışmaktadırlar. Kuşkusuz bu firmada çalışanlarında toplu sözleşme hakları vardır ama ana firmaya bağlı çalışan işçilerle kıyaslandığında çok kötüdür. Corona pandemisi başladığında ana firma olan Fraport çalışanları yüksek tazminatlar teklif edilerek işten çıkartılmak istendi. Bu yolla ana firmaya bağlı olarak çalışan ve işveren için pahalıya gelen çalışanlardan kurtulmak istendi. Ağır bir mobbing eşliğinde yürütülen bu uygulamanın bir sonucu olarak birçok çalışan işten çıkarıldı.

Spıegel: Bugün acilen ihtiyaç duyulan bu işçilere, dün iş ilişkilerini sonlandırmaları tavsiye edildi mi?

Roland Blickhan: Evet kesinlikle, buradaki asıl hedef eski işçilerin sahip oldukları iyi iş anlaşmaları ve onlara ödenen ücretlerdi.

Spıegel: Havaalanı çalışanları eskiden iyi kazanıyor muydu?

Roland Blickhan: Tam öyle değil, eski havaalanı işçileri kamu personeli statüsünde çalışıyorlardı ve toplu iş sözleşmeleri de bu statü üzerinden yapılıyordu. Çalışanlar 15 ayrı tarif grubuna bölünmüşlerdi. Bunların içerisinde 3’ten başlayıp 6’cı tarif grubuna kadar olanlar çok olmasa da iyi kazanıyorlardı. Oysa şimdi çalışanlar, bu kadar ağır bir işi, eski işçilere kıyasla yüzde 20 daha az bir ücret karşılığında yapmak zorundalar. Keza benim düşünceme göre Fraground şefleri çalışanların ücretlerini kamu çalışanlarına kıyasla yüzde 30 daha az ödemek için canla, başla çalışıyorlar ve bundan gurur duyuyorlar. Ayrıca Frankfurt havaalanında bugün 3 bine yakın işçi yüzde 30 daha az bir ücret karşılığında çalıştırılıyor.

Spıegel: Fraport borsada tam onanmış ve teşekküllü faaliyet sürdüren bir firma. Bu firmanın bünyesinde sendikalar ve işyeri temsilcilikleri var, bu düşük ücret politikasına karşı bu kurumlar mücadele etmiyorlar mı?

Roland Blickhan: Fraport isimli firma 2001 yılında borsaya katıldı. 2005 yılında ise devlet firma içerisinde sahip olduğu hisselerini elden çıkardı. Firma bu tarihten itibaren borsada dev bir tekele dönüştü. Fraport isimli tekelin şimdiki şeflerinden birisi ise eski kamu çalışanları sendikası yöneticilerinden birisidir. Doğal olarak, bugünün Fraport şefi, eski sendikacı geçmiş politik birikimlerini çalışanlara karşı kullanmak için yoğun bir çaba sarf ediyor. Bu eski sendikacının ilk icraatlarının başında, firmayı kâğıt üzerinde parçalara bölerek taşeron firmalar aracılığı ile, firma bünyesinde kamu çalışanları statüsünde olanların sayısını yüzde 40 indirmek oldu. Öyle ki bugün havaalanında çalışanların sadece yüzde 40’ı kamu personeli haklarından yararlanabilmektedir. Bu gelişmelere karşı bugüne kadar içeriden ve sektörde örgütlü olan Ver.di Sendikası’ndan bir tepki ortaya konulmadı.

Spıegel: Bu tespitinizi neye dayandırıyorsunuz?

Roland Blickhan: Federal İş Mahkemesi de dahil olmak üzere çeşitli mahkemeler, bu adımların yasal olarak iyi olmasa bile, taraflar arasında yapılan bu anlaşmalara göz yumdu. Bunu sendikalar onaylayarak bir başarı gibi gösterdiler. Bu adımın sendikanın tabanındaki çoğunluk görüşü olup olmadığından şüpheliyim. Öyleki 2010 yılında Ver.di Sendikası Toplu Sözleşme Komisyonu’nun onayı olmadan bir toplu sözleşme bile imzaladı. Bilmiyorum, ancak muhtemelen TİS sürecinde çok fazla baskı vardı. Toplu sözleşme politikası her zaman baskı altında ortaya çıkar. Havaalanı hizmet sektörünün özelleştirilmesi genellikle bir argüman olarak kullanılmış ve dayatılmış olabilir. Bu, havaalanlarında rekabete izin verdi. Böylece, sendika tarafından çalışanlara karşı ya bu özelleştirmeler kabul edilecek ya da işlerin kaybedilebileceği konusu sürekli gündeme getirildi.

Spıegel: Ver.di Sendikası kısa süre önce Fraground çalışanları için yüzde 14’e varan ücret artışı ve bir kereliğe mahsus olmak üzere 700 Euro ödeme şartlarında toplu sözleşme imzaladı. Buna rağmen sendikaları hiçbir şey yapmıyor diye şuçlayabilir miyiz?

Roland Blickhan: Ben imzalanan toplu sözleşmenin tam içeriğinin bilgisine sahip değilim, bu nedenle bir şey söyleyemem. Ama gerçekten böyle bir anlaşma söz konusu ise bu ancak şu an yaşanan personel sıkıntısının yarattığı basınç ve yaşanan kaosun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu zamana kadar Fraport şefinin sağ kolu gibi çalışan sendikanın böyle bir değişime uğradığını düşünmek akla uygun değil.

Spıegel: Siz bugün birisine havaalanında çalışmayı tavsiye edebilir misiniz?

Roland Blickhan: Hayır. Öncelikli olarak burada çalışmak isteyen birinin sağlıklı, Alman diline hâkim ve gerekli teknik bilgilere sahip olması gereklidir. En önemlisi de, çok kötü bir ücret karşılığında çalışmayı baştan kabul etmesi gerekir.

Spıegel: Türkiye’den işçi getirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Roland Blickhan: Böyle bir adımın soruna çözüm olması kesinlikle düşünülemez. Çünkü, aracı firmalara kişi başına yüzlerce Euro ödenmesi söz konusu, ayrıca oradan getirileceklerin Almanca ve buradaki sistemi bilmeleri gerekir.

Spıegel: Sizce ücretlerin daha da yükseltilmesi söz konusu olabilir mi? Çünkü bütün havaalanlarında personel eksikliği var ve kimse böyle bir işte çalışmak istemiyor.

Roland Blickhan: Sanmıyorum, ama işi cazip hale getirmeye çalışıyorlar. Mesela işe başlayacak olanlara iki, üç bin Euro civarında bonus vermeyi düşünüyorlar. Bu adım da çözüm olmayacak, maddi sıkıntısı olan birisi işe başlar ama en iyi durumda bir iki ay sonra tekrar işi bırakacaktır. Böylesi yolları deneyeceklerine, çalışanlara iyi bir ücret ödemeleri sorunun çözümünde belirleyici olacaktır.

Spıegel: Fraport isimli firmanın borsadaki hisse senetlerinin yüzde 33,31 Hessen eyaletine, yüzde 20,71 bir devlet kurumu olan Frankfurt Belediyesi hizmetlerine ait. Kamu kurumlarının da böylesi bir uygulamanın parçası olması sizi hayal kırıklığına uğratıyor mu?

Roland Blickhan: Hayır, ben uzun bir zamandır böylesi ticari ilişkilerin içerisinde olduğum için bu beni hayal kırıklığına uğratmıyor. Beni en çok rahatsız eden giderler içerisinde en büyük harcamaların çalışanlara yapıldığının düşünülüp iddia edilmesi. Bu durum çalışanlara ne kadar değer verildiği göstermesi bakımından şok edici.

Spıegel: Sizce şimdi neler yapılmalı?

Roland Blickhan: Kimse havaalanlarında bir mucize beklemesin, yaz tatilinin ilk aşaması yumuşak geçti. Öyle görünüyor ki bizim buna alışmamız lazım, çünkü gelecek yıllar çok daha büyük sorunlarla karşılaşacağız. 2003'ten bu yana geçen dönemde, Fraport ve Fraground çalışanları için yüzlerce dava açtım. İşyeri temsilciliği ve denetim kurulu seçimlerine yönelik birçok zorluk yaşadım. Şirket, kıdem tazminatı ödemeleri konusunda zorunlu kalmadığı sürece onlarca zorluk çıkartıyor. Yetmediği yerlerde sert yöntemlere başvurarak çalışanları tehdit ediyor. Fraport'un amacı her zaman sendikalarla kirli ilişkiler kurarak işyeri temsilciliği üzerinde denetim kurmaya çalışıyor. İşçilerin kitle örgütü olması gereken sendikalar işverenin yanında saf tutarak bu rollerini çoktan toprağa gömmüş bulunuyorlar. Olumlu bir gelişmenin olabileceğini düşünemiyorum. Sonuçlarla yaşamak zorunda kalacağız. Havaalanlarını işleten firmalar bugün hayıflandıkları bu krizi işçi temsilcilerinin de yardımıyla yarattıklarını anlamalıyız.

Kızıl Bayrak / Frankfurt-Almanya