Nisan 2022’de Sri Lanka’da yaygın, sert bir halk ayaklanması başladı; hâlâ sürüyor. Ayaklanmanın seyrini aşağıdaki haber başlıkları aktarıyor1:
2 Nisan: “Kemer sıkmaya karşı kitle protestoları. Olağanüstü hal.”
14 Nisan: “Gençlik isyanda; sistem değişikliği talep ediyor.”
7 Mayıs: “Genel grev sonrasında yeniden olağanüstü hal.”
9 Mayıs: “Başbakan istifa etti; konutu yakıldı.”
11 Mayıs: “Konutların yakıldığı ikinci gece; başbakan kaçtı.”
12 Mayıs: “Cumhurbaşkanı’ndan askere ‘ateş serbest’ emri.”
14 Mayıs: “Yeni başbakan acı IMF programını üstleniyor.”
Bu dramatik haberlerin ayrıntılarına giremem. Elbette Sri Lanka uzmanı da değilim. Ama “dünya sınıf kavgaları” üzerinde derlediğim bilgileri aktarmaya, değerlendirmelerimi okurlarımla paylaşmaya çalışıyorum.
İki hafta önce Latin Amerika ile başlattığım bu gezintiyi bugün Asya’da, Sri Lanka ile sürdürmek istiyorum.
“Kendiliğinden”, yıkıcı bir sınıf patlaması…
Aktardığım haber başlıkları Sri Lanka’da “kendiliğinden bir sınıf kavgası” yaşandığını gösteriyor.
Öğrenebildiğim kadarıyla Sri Lanka’da en azından dört sosyalist parti var. Kısaltmalara göre NSSP, FSP, USP ve SEP… Parlamentoda temsilcileri yok.
Bunlardan Troçkist SEP’in ayaklanma üzerindeki bildirisi dikkat çekiyor: “İşçi sınıfı sendikalardan bağımsız eylem komiteleri oluşturmalı; işçilerin çıkarlarını savunarak ezilen kitlelerin desteğini sağlamalıdır. Sosyalist politikaları izleyecek bir işçi ve köylü hükümetinin temeli böyle inşa edilebilir” (WSWS, 17 Mayıs 2022).
Güzel, ama isyan haberlerinde bu tür örgütlenmelerin ipuçları dahi yoktur. “Kendiliğinden”, yani örgütsüz bir sınıfsal patlama söz konusudur. Yakar, yıkar, istifalara yol açabilir; sonunda sönüp gider… Sri Lanka, galiba bu çalkantıyı yaşamaktadır.
Çeyrek yüzyılı aşkın bir iç savaş
Hint yarımadasının uzantısı, bugün nüfusu 22 milyon olan ada ülkesi Sri Lanka (eski adı Seylan), 1948’de Britanya İmparatorluğu’nun bir dominyonu, 1972’de cumhuriyet olarak bağımsızlığını kazanacaktır.
Nüfusun %75’i Budist çoğunluklu Sinhal’lerden, %15’i Hindu ağırlıklı Tamil’lerden, %10’u Müslüman ve Hristiyan azınlıklardan oluşuyor.
Bağımsızlık sonrasında Tamil azınlığın savunduğu federal sistem kabul edilmedi. Tamil’lerin ve diğer azınlıkların %50’lik temsil ilkesi bir süre uygulandı; sürdürülemedi. 1956’da Sinhal dili (Sinhala) resmî dil olarak kabul edildi.
Sonraki dönemde, Sinhal çoğunluğun Tamil nüfusa karşı uyguladığı ayrım ve baskılar silahlı bir direnme hareketini tetikleyecektir. Tamil Kaplanları adındaki ayrımcı hareket silahlı bir ayaklanma başlatacak; ülke, çeşitli kesintilerle 26 yıl (1983-2009) sürecek bir iç savaşa sürüklenecektir.
2009’da Birlemiş Milletler iç savaşın 80.000-100.000 ölüme yol açtığını tahmin edecektir. Ayaklananların terör eylemlerine başvurduğu biliniyor. Hükümet güçlerine dönük ağır savaş suçu iddiaları yaygındır; yargılanma gerçekleşmemiştir.
On beş yıllık bir iktidar: Rajapaksa hanedanı
İç savaş son bulduğunda Cumhurbaşkanı olan Mahinda Rajapaksa dört yıl önce (2005’te) seçilmişti. Kardeşi Gotabhaya Rajapaksa o tarihte Savunma Bakanı, bugün Cumhurbaşkanı’dır. 11 Mayıs’ta evi yakılarak kaçan ve istifa eden başbakan ise 2005’in cumhurbaşkanı Mahinda’dır.
Bu iki kardeşe, iki erkek kardeşi daha ve hepsinin yetişkin erkek çocuklarını ekleyelim. Büyük toprak sahibi feodal Rajapaksa ailesinin yedi kişilik siyasetçilerine ulaşacaksınız. Bu yedi kişi (üç yıllık bir kesinti hariç) 2005-2022 dönemi boyunca, ülkeyi Cumhurbaşkanı, Başbakan olarak ve diğer ana bakanlıkları dönüşümlü paylaşarak yönetmiştir. Görevlerini de içeren listeyi BBC News veriyor (12 Mayıs 2022).
Nisan-Mayıs ayaklanmasının hedefi olan; konutları yakılan Rajapaksa hanedanı budur.
Bu “hanedan saltanatı”nın öncesine de göz atalım.
Sömürge döneminden devralınmış yapısal özellikleri ağır basan Sri Lanka, 1955 Bandung Konferansı’nın kurduğu bağlantısızlar grubuna katıldı. 1977’de de “serbest piyasa ekonomisi” güzergâhına yönelen ilk Güney Asya ülkesi oldu. Planlı, korumacı politikalar son buldu; ülke “erken sanayisizleşme” tuzağına savruldu (A.Chowdhury, Naked Capitalism, 19 Nisan 2022).
Bağımlı yapısal özellikleri temsilî ve aksak bir “demokrasi” ile bütünleştirelim; 26 yıllık bir iç savaşın katkılarını da ekleyelim. Sonuç, iç savaşa son veren Podujana Peramuna Partisi’nin on beş yıllık iktidarıdır. Özelliklerini aktardığım Rajapaksa ailesinin partisi…
Büyük toprak sahibi, giderek “hanedanlaşan” bu klan için temel öncelik, devlet aygıtının denetimini sürdürmektir. “Normalleşen” ortamın ekonomik çıkarları, ne pahasına olursa olsun iktidarın korunmasını gerektirecektir.
İlk uyarı 2015’te gelecek, muhalefeti toplayan bir ittifak karşısında Mahinda Rajapaksa başkanlığı yitirecektir. Yenilgi geçicidir. İktidara gelen ittifak Ekim 2018’de dağılacak; yeni başkan Sirivasan üç yıl önce yenilgiye uğrattığı Mahinda Rajapaksa’yı bu kez başbakanlığa atayacaktır.
İktidar nasıl korunur? Türkiye ile benzerlikler…
Mahinda Rajapaksa’nın 2018’deki başbakanlığı “yarım iktidar”dır. Telafi fırsatı 2019 seçimi arifesinde gelecektir. IŞİD, Nisan’da başkent Colombo’da otelleri, kiliseleri bombalayacak; 269 kişi ölecek; 500 kişi yaralanacaktır.
Rajapaksa ailesi 2019 terör eylemini fırsata çevirecektir. İç Savaş’a son veren savunma bakanı Gotapaya Rajapaksa Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterilecek; Tamil Kaplanları’nı IŞİD terörünün suç ortağı olarak ilan edecektir. “Sinhal oyları seçimi almamıza yeter” diyen Gotapaya haklı çıkacaktır. Ezici oy farkıyla cumhurbaşkanlığını kazanacak; Podujana Peramuna Partisi de parlamento çoğunluğunu sağlayacaktır.
Ülkeler-arası benzerlikleri abartmayalım. Yine de bu iki ülkede “Güney faşizmi” süreçlerinin ortak özellikleri dikkat çekicidir:
IŞİD’in Suruç, Ankara Garı katliamları, Davutoğlu’nun “kokteyl terör” benzetmesi, Güneydoğu’da Hendek operasyonu, Aralık 2015 seçimleri, 2016 FETÖ darbe girişiminin Saray tarafından bir “fırsat” olarak kullanılması ve sonraları… Bunlar, Rajapaksa ailesinin yukarıda sıraladığım 2019 hamlelerine adeta örnek olmuştur.
Güvenlik, büyüme ve refah artışları vadederek 2019 seçimini kazanan Gotapaya Rajapaksa, başbakanlığa kardeşi Mahinda’yı getirecektir. 2020-2022 döneminde, kamu açıkları ölçüsüzce pompalanacak; dış açıklar döviz rezervlerini tüketecek; Nisan 2022’de 78 milyon dolarlık bir ödeme temerrüde düşecek; dış borç krizi patlak verecektir. Batı basını Çin’den kaynaklanan “borç tuzağı”nı vurguluyor. Geçersiz iddia… Dış borçların ezici ağırlığı uluslararası finans kapitaledir.
Türkiye benzerlikleri, Saray’ın 2016 sonrasında büyümeye öncelik veren politikaları bakımından da devam ediyor. Şu farkla ki Türkiye bütçe açıklarına değil, kredi pompalamasına dayalı seçeneği yeğlemiştir.
Sonuçlar şimdilik çakışmıyor. Sri-Lanka’daki siyasal sonuçları yazının başında aktardığım haber başlıkları özetliyor. Halkı ayaklandıran ekonomik sonuçları ise IMF ile kredi müzakerelerine hazırlanan yeni başbakan Wickremesinge açıklıyor (WSWS, 17 Mayıs 2015):
"Kasım 2019’da döviz rezervlerimiz 7.5 milyar dolardı; bugün 1 milyon dolara zorlukla ulaşabiliyoruz. İki üç günde içinde 75 milyon dolar bulmazsak bugünkü kuyruklar kısalmaz. Bir günlük benzin stokumuz kaldı. Elektriğin dörtte biri de petrolle üretiliyor; kesintileri günde 15 saate çıkarmamız gerekebilir. Dört aydan beri ilaç üreticilerine ödeme yapılamadı. Sri Lanka Havayolları satmak zorundayız. Yurttaşlarımızı çok sancılı aylar bekliyor.”
Birkaç yıldan beri öngörülen borç krizlerinin ikinci örneği Arjantin’den sonra Sri Lanka'da yaşanıyor.
Türkiye, Sri Lanka başbakanının özetlediği eşiğe henüz gelmedi. Benzer bir ortam belki 2023 seçimine kadar ertelenebilir. Saray’ın B planı bu ortamı yeni iktidara devretmek olamaz mı?
1.Kullandığım haber kaynakları: World Socialist Web Site (WSWS), Defend Democracy Press, Hindustan Times, BBC News.
soL / 20.05.22