ABD emperyalizmin daha büyük yıkımlara yol açacak olan yeni saldırgan stratejisinin bir parçası olarak İsrail ile Arap devletleri arasında “ilişkilerin normalleşmesi” adımları peş peşe geliyor. ABD Başkanı Trump bu adımları, “Tarihin seyrini değiştirmek üzere buradayız”, “On yıllar süren bölünme ve çatışmalar sonrasında yeni bir Orta Doğu’nun şafağındayız” ifadeleriyle kutsuyor. Büyük savaş çığırtkanının sözleri ne kadar şatafatlı ise taşıdığı tehlike de bir o kadar büyüktür.
Afganistan’da başlatılan “barış” görüşmelerini, Irak’ta bulunan ABD askerlerinin sayısının azaltılması, son olarak da İsrail ile Arap devletleri arasında “ilişkilerin normalleştirilmesi” anlaşmaları izledi. Bölgeye “barış” umudu olarak pazarlanan bu gelişmeler ABD emperyalizminin yeni saldırgan stratejisinin bir parçası olarak devreye konuldu.
Mısır ve Ürdün’den sonra İsrail’i tanıyan ilk Körfez ülkesi olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ardından Bahreyn de İsrail’le ilişkileri “normalleştirme” anlaşması imzaladı.
Bahreyn ve BAE ile İsrail arasında diplomatik ilişkileri başlatma imzalarının atıldığı Beyaz Saray sirkinde konuşan ABD emperyalizminin başı Trump, “beş ya da altı Arap ülkesinin daha” İsrail ile ilişkileri normalleştirme yolunda yakında adım atacağını, bu ülkelerle görüşmelerin sürdüğünü” açıkladı. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid el-Nehyan ise Natenyahu ile yaptığı görüşme sonrasında, “Suudi Arabistan ile de harika görüşmelerimiz var. Onların da açık görüşlü olduğunu düşünüyorum” açıklaması yaptı. Efendisiyle aynı telden çalan Abdullah bin Zayid’in bu sözleri, kapalı kapılar arkasında süren kirli pazarlıkların ifadesiydi.
Sicilleri oldukça kirli olan savaş tacirlerinin yaptıkları kirli anlaşmalardan sonra sarf ettikleri “barış” sözleri, bölgemizde yeni ve daha büyük çatışmaların da ön habercisidir. “Barış” söylevlerinin üzerinden daha 24 saat geçmeden İsrail’in Gazze Şeridi’ni bombalaması, anlaşmaların gerçek karakterini gösterdi. Dahası, İsrail’de yayımlanan Yediot Aharonot gazetesi, ABD ve BAE’den kaynaklara dayandırdığı haberinde, anlaşmadaki gizli maddeyle, Amerikan F-35 savaş uçakları ve İHA (insansız hava aracı) teknolojisinin BAE’ye satılmasının önünün açılacağını yazdı.
“Filistin yanlısı” açıklamalarla efendiye serzeniş
Amerikan F-35 savaş uçakları projesine daha önce dahil edilen Türkiye’nin S-400 nedeniyle bu projeden şimdilik dışlanması ve yerine BAE’nin alınacağının yazılması, saray ve çevresini oldukça rahatsız etti.
AKP iktidarı, ABD emperyalizminin AKP-MHP rejimi yerine BAE’yi tercih etmesine karşı tepkisini, “Filistin yanlısı” açıklamalarla efendisine serzenişte bulunarak gösterdi. Oysa Türk sermaye devletinin, İsrail’i 1949 tarihinde tanımasından sonra kurdukları ikili ilişkiler kesintisiz olarak sürdürüldü. İkili ilişkilerde askeri, stratejik ve diplomatik iş birliği iki devlet için de öncelikli oldu.
AKP döneminde, 2009 yılında İsrail’le 2 milyar 597 milyon 163 bin dolar olan ticaret hacmi, 2014 yılına gelindiğinde iki kattan fazla artarak, 5 milyar 832 milyon 180 bin dolar düzeyine çıktı. AKP iktidarının riyakarca tutumları, ABD emperyalizminin uşaklarını terbiye ederek hizaya getirmek için uşakları arasında yaptığı tercihin kendilerinden yana olmaması nedeniyledir.
Küresel hakimiyet çatışmasının odağı: Pasifikler
Washington’da Çin’in olağanüstü ekonomik büyümesi, Amerikan emperyalizminin küresel egemenliğinin devamına karşı başlıca tehdit olarak görülüyor. Küresel hakimiyet savaşında Çin’i yükselen en büyük düşman olarak gören ABD, askeri stratejisini asker ve savaş teçhizatı yığınağını yeni duruma uygun olarak yeniden konumlandırıyor.
Askeri hazırlıklarını muhtemel bir ABD-Çin savaşına yönelik olarak sürdüren ABD emperyalizmi bu strateji değişikliğini Obama döneminde hayata geçirmeye başladı. Obama, ABD savaş gemilerinin ve savaş uçaklarının yüzde 60’ının 2020 yılına kadar Hint-Pasifik bölgesine konuşlandırılmasının hedeflendiğini açıklamıştı. Devlette süreklilik esastır prensibiyle hareket eden Trump, selefi Obama’dan devraldığı kapitalist tekellerin stratejisini çok daha saldırgan bir üslupla sürdürdü. ABD Hint-Pasifiğinde, Japonya, Avustralya ve Hindistan’ı kapsayan “Dörtlü” askeri ittifakla stratejik ortaklıklarını sağlamlaştırdı.
Yeni stratejisini mümkün olduğunca eksiksiz bir biçimde sürdürebilmek için, Ortadoğu’da, uşakları arasında süren görünürdeki düşmanlıkları gidermeye bakıyor ve onları İsrail öncülüğünde birleşmeye zorluyor. ABD emperyalizmi Pasifiklere avlanmaya giderken aklının Ortadoğu’da kalmasını istemiyor. ABD basınında yer alan haber-yorumlar, İsrail ile Arap şeyh-aşiret kastının şeriatçı devletleri arasında hızlanan normalleşmelerin diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla sınırlı kalmayacağını, bölgede yeni bir saldırganlık paktına doğru zorlanacağına da işaret ediyor.
Wall Street Journal’ın 16 Şubat tarihli bir haber-yorumunda, Trump yönetimi yetkililerinin Arap müttefikleri ile İran’ın Ortadoğu’da gelişen nüfuzuna karşı NATO tipinde yeni bir askeri ittifak oluşturma görüşmeleri yaptığı, ittifak içinde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Ürdün gibi ülkelerin bulunduğu yazılıyordu.
ABD öncülüğünde Ortadoğu’da Arap-aşiret devletleriyle İsrail arasında başlayan “normalleşme” kapitalist tekeller için bir “normalleşme” olacaktır. Kurulması planlanan yeni militarist saldırganlık paktı emperyalist rekabetin, Filistin ve bölge emekçi halklarının özgürlük savaşımını bastırmanın aracı işlevi görecektir. İşçi sınıfı ve emekçilerin kendi sınıf partileri öncülüğünde bölge devriminin zaferi hedefiyle yürütecekleri mücadeleden başka hiçbir güç bu saldırganlık paktını boşa çıkarıp parçalayamaz.