Emperyalist saldırganlığın merkezi ve kapitalizmin kabesi ABD 3 Kasım 2020’de yapılacak başkanlık seçimlerine hazırlanıyor. Her dört yılda bir olduğu gibi yeni bir “demokrasi” oyunu sahnelenecek ve emekçilerden, farklı kapitalist tekellerin adayları olan Cumhuriyetçi D. Trump ile Demokrat J. Biden arasında tercih yapmaları istenecek.
ABD bu seçimlere ülkeyi sarsan olağanüstü gelişmelerin etkisi altında girecek. İçeride pandemiyle mücadelede yaşanan fiyaskolar, derinleşen ekonomik kriz, krizin yarattığı milyonlarca işsiz, ardı arkası kesilmeyen kapsamlı sosyal saldırılar var. Zenginliğin en çok biriktiği bu kıtada parası olmayalar sağlık hizmetlerine ulaşamıyor. Nitekim korona salgınından dolayı ezici çoğunluğu yoksul, siyah, göçmen olan yüz binlerce insan hayatını kaybetti. İşsizlik, açlık ve sefalete karşı fabrikalarda, işyerlerinde hızla büyüyen grev ve direnişler, ülkenin yüzlerce şehrinde ırkçılığa, faşizme karşı milyonların katıldığı ve aylardır süren militan kitle gösterileri var.
Dışarıda ise, Çin, Rusya gibi yeni emperyalist merkezlerin ortaya çıkışı ABD’nin dünya üzerindeki egemenliğini sarsmakta ve tartışmalı hale getirmektedir. Bütün bu gelişmeler, emperyalistler arası rekabeti hızla körüklemekte, silahlanma, saldırganlık ve yeryüzünün bütün kıtalarında dünya halklarına karşı sürdürülen yağma savaşlarını tetiklemektedir. İçerde ve dışarıda kendisini kuşatan bu ağır şartlar altında bir seçim sürecine girilen ABD’de burjuva partilerin temsilcileri de kıran kırana bir çatışmaya tutuşmuş durumdalar.
Son gelişmeler, ABD tarihinde en tartışmalı ve burjuva anlamda bile her türlü kuralın, yasanın çiğneneceği bir seçim olacağını şimdiden ortaya koymuş bulunuyor. Financial Times yazarı Edward Luce, “Mükemmel fırtınaya doğru” başlıklı yazısında seçimler ve sonuçları üzerine şu çarpıcı değerlendirmelerde bulunuyor: “Birincisi, Biden ya da Trump, bu seçimi çok az farkla kazanacak. Her iki taraf da öbürünün hile yapacağına inandığı için, seçim gecesi ve ertesinde bir kriz çıkacak. Şimdilik, bu krizin biçimini, şiddetini, çapını kestirmek zor. Geçen hafta Trump seçimi kaybederse, sonuçları kabul etmeyeceğini açıklamıştı. Trump’ın akıl hocalarından ve Trump tarafından affedilerek hapisten çıkarılan Roger Stone’a göre, Trump ‘seçimleri kaybederse sıkıyönetim ilan etmeli.’
“İkincisi, Trump taraftarları (türlü̈ faşist örgütler), grupları silahlıydı, şimdi anti-faşist ve Siyah Yaşamlar Değerlidir hareketinden gruplar da silahlanmaya başladılar.
“Üçüncüsü, Trump ve Başsavcı William Barr, federal güvenlik güçlerinin aslında Trump’ın emrinde olduğuna inanıyorlar. Trump da bir taraftan toplumsal kutuplaşmayı ırkçı-dinci söylemle, komünizm korkusuyla (ortada komünist yok) alevlendirmeye devam ederken, bu güvenlik güçlerini milis gibi kullanmaya başlamıştı. Şimdi de özellikle Demokrat yönetimlerin olduğu bölgelerde sandıkları korumakla görevlendirecek. Bunlar da koruma adına hem katılıma, hem oy sayımına, müdahale edebilecek.
Olası yangına dönersek... “Bir tarafta Covid-19 salgını, ekonomik kriz, ırkçılığa ve yoksulluğa karşı ülke çapında patlak veren isyanlar var. Öbür tarafta, akla zarar dinci-ırkçı komplo teorileri ve beyaz üstünlüğü üzerinde gittikçe çeşitlenen, çoğalan, büyüyen dişinden tırnağına silahlı “Yeni Faşist” gruplar. Ortada da realiteyle bağları çoktan kopmuş̧ bir Devlet Başkanı.”
Bu arada Cumhuriyetçi Parti’nin eski ultra gerici devlet başkanlarından Ronald Reagan’ın baş hukuk danışmanlığını yapan Charles Fried ise, Trump’a bağlı bu milisler için “bir tek kahverengi üniformaları eksik” diyor. Fried’e göre “Trump ve etrafındakiler kesinlikle ırkçılar, sıradan demokratik ve anayasal kuralları takmıyorlar. Kendi çıkarlarının ve hedeflerinin ulusun çıkarı ve hedefi olduğuna inanıyorlar. Onları iktidarda tutan her şeyi ulusal çıkar adına mubah görüyorlar.” Fried, “Bu onları faşist yapmaz mı” diye soruyor.
Gelişmelerin seyri ve faşizmin ayak sesleri
Korona salgını başladığından bu yana kamuoyu yoklamaları Trump’ın toplumsal desteğinin giderek zayıfladığını gösteriyor. Fakat buna rağmen Trump’ın 2016 yılında başkan seçilmesini sağlayan koalisyonun, dinci-ırkçı çekirdek seçmeni hâlâ sadakatini sürdürüyor. Ancak Trump’ın pandemiyi yönetmedeki başarısızlığı, “Siyah Yaşamlar Değerlidir” hareketine karşı takındığı düşmanca tutum, insanları ırkçılık üzerinden kutuplaştırma çabaları, kadınları hedef alan cinsiyetçi söylemleri beyaz seçmenlerin bir kesiminin de Trump’ı terk etmeye başlamasına yol açıyor.
Kamuoyu yoklamalarında Trump’a verilen destek belirgin biçimde gerilerken, Demokrat Parti’nin desteği şimdilik aynı oranda duruyor. Verili durum değişmezse, Demokratların Kasım seçimlerini ancak çok az bir farkla kazanabilecekleri tahmin ediliyor. Trump ve Cumhuriyetçi Partili Ulusal Komitesi de (RNC) bu olasılığa yatırım yapıyor. Olası bir Demokrat Parti zaferinin meşruiyetini daha şimdiden sorgulamaya başladılar. “Postayla oy verildiğinde büyük hileler olacak” iddiaları hiçbir maddi temele dayanmadan hızla yayılıyor. RNC avukatları postayla oy vermeyi sınırlamak için kritik eyaletlerde davalar açıyorlar. RNC bu davalar için bugüne kadar 20 milyon dolarlık bir fon yarattı. Rolling Stone dergisinin aktardığına göre bu fon yaratma kampanyasını, perakende mağazalar zinciri L.L. Bean, finans sektörü̈, ilaç̧ sanayisi ve kömür sektörünün devleri olan kapitalist tekeller destekliyor.
Demokrat Parti adayı Biden kıl payı kazanırsa, RNC, Trump kampından büyük bir tepki gelmesini, hatta silahlı kitlelerin sokaklara inmesini, kararın, çoğunluğu Cumhuriyetçi hakimlerden oluşan Yüksek Hakimler Kurulu’na kalmasını bekliyor. Bu durumda Trump, seçimleri kaybetse bile bir “hukuk darbesi” yaparak Beyaz Saray’ı işgal etmeye devam edebilecek. Bu senaryo gerçekleşirse, yeni Trump hükümetinin, “hukuk ve düzen” sloganıyla daha da sertleşmesine, silahlı milislerin etkinliğinin artmasına, faşist çetelerin kitle gösterileri ve toplumsal olaylara yönelik saldırılarını daha da güçlendirmesine yol açacak. Bu ise, ABD’de olası bir iç savaşın gündemde olabileceği tartışmalarına neden oluyor.
Sermaye partileri kapitalizmin bekası için çalışıyor
ABD’deki iki partili burjuva sisteminin aktörleri olan Demokratlarla Cumhuriyetçiler emekçilere karşı kapitalist tekellerin çıkarları için her zaman birlikte hareket etmişlerdir. Dolayısıyla emperyalist rejim için hangi partinin seçildiği önemli değil. Çünkü her iki partinin yöneticileri sermaye ile organik bağı bulunan ve karşılıklı birbirini besleyen yapılara dönüşmüş durumdadır. Bu nedenle seçimlerde kimin seçildiğinden bağımsız olarak ABD’de emekçilere yönelik saldırılar daha da artacak işsizlik ve sefalet daha da derinleşecektir.
Washington Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre, yıl sonuna kadar korona salgını nedeniyle ABD’de ölenlerin sayısı 400 binin üzerine çıkabilecek. Kriz ve korona salgını sadece bir sağlık felaketini tetiklemekle kalmadı, milyonlarca insanı etkileyen ciddi bir sosyal ve ekonomik krize de dönüştü. Son dokuz ay içerisinde ABD’de 11 milyondan fazla çalışan işini kaybetti. Bu yıl açlık çeken Amerikalıların sayısının yüzde 45 artarak 50 milyonu aşacağı tahmin ediliyor.
Bu nedenle ABD’de 3 Kasım’da yapılacak olan seçimler ve hangi düzen partisinin kazanacağı emekçileri açlığa sürükleyen sistemin gidişatında öze dair bir değişikliğe vesile olmayacaktır.
“Burjuva hükümeti burjuva devlet yönetiminin siyasal icra organıdır. Burjuva devlet aygıtının bir mantığı var. Biz marksistiz, devlet nedir biliyoruz, devletin sınıf yapısını ve isleyiş̧ mantığını biliyoruz. Lenin, hiçbir zaman hiçbir ciddi karar gerçekte burjuva parlamentolarında alınmaz der. Her zaman işlerin esası parlamentoların ötesinde ve geri planda kotarılır, bir sonuca bağlanır ve ardından parlamentolarda, yalnızca biçimsel bir işlem olarak sadece onaylanır. Parlamento burjuvaziye hizmet ettiği sürece vardır, kazara bu hizmet imkanı ortadan kalktığı ya da aksadığı zaman da burjuvazi bu kurumu bir tarafa iter. Yerini burjuvazinin daha çıplak yönetim biçimleri, açık ve kaba diktatörlükler alır. Hükûmet, başkanlık, başbakanlık, devlet başkanlığı, bunlar burjuva siyasal yönetimin icra organlarıdır. Burjuva parlamentosu burjuva devlet aygıtının bir kurumudur ama belirleyici bir konumda değildir. Belirleyici olan her zaman bürokrasi ve ordudur. Hükümet parlamentonun içinden çıkar ama gerçekte ne yapacağına parlamentoda karar vermez. O karar uygun yollarla hükümete dikte edilir, hükümet de buna parlamentoda yasal biçimler kazandırır. Süreç̧ parlamentoda başlamaz, parlamentoda biter”. (Seçimler, parlamento ve parlamentarizm – H. Fırat)
Burjuvazinin seçim oyunları emekçileri düzen sınırları içerisinde tutabilmek ve egemenliğini sürdürebilmek için belli aralıkla gündeme getirdiği aldatmacadan başka bir işlev görmüyor. Kapitalizmin kabesi ABD’de bile faşizm tartışmalarının başlaması, sistemin işleyişi hakkında somut bir fikir veriyor. Emekçilerin gerçek kurtuluşu ise, bütün kurumları ve bu kirli oyunlarıyla birlikte kapitalizmi ortadan kaldırmakla mümkün olacaktır.