Emperyalizmin 2 büyük paylaşım savaşı, sayısız bölgesel savaş ve çatışma, halkları birbirine kırdırma ve daha nice kıyımdan oluşan tahribatı hala giderilebilmiş değil. Buna rağmen sistemin sömürü ve yıkım üzerine kurulu çarkları hızla dönmeye devam ediyor. Günümüzde “küçük çaplı” bölgesel çatışmalar ve çeteler eliyle yürütülen “vekalet savaşları” öne çıkıyor. Genel tabloya bakıldığında, dünya ülkelerinin bir emperyalist paylaşım savaşı konusunda temkinli oldukları sonucu çıkabilir. Fakat şeytanı gizleyen detaylar, başka bir gerçekliğe ışık tutuyor. Örneğin ABD’nin yeni askeri konumlanışı ve sistematikleşen askeri tatbikatları değerlendirildiğinde aslında 3. emperyalist paylaşım savaşının altyapısının da döşendiğini görüyoruz.
Son dönemde ABD ordusu konusunda basına en çok “çekilme” haberleri yansıyor. Afganistan’dan, Irak’tan, Suriye’den çekilme haberlerinin yanı sıra, ABD askerlerinin Almanya’dan da çekildiği duyuruluyor. ABD askerlerinin Ortadoğu’daki kimi ülkelerden çekilmeleri, yalnızca ABD stratejisinin bir ürünü değil elbette. Bunun, bölgedeki ezilen halkların emperyalistlere karşı direnişinin de bir sonucu olduğunu not etmek gerekiyor. Bu, emperyalistleri her şeye kadir gören anlayışlara, bizzat direniş ve mücadelelerin doğrudan verdiği bir yanıt olması açısından da önemlidir. Ayrıca örneğin İranlı komutan Süleymani’ye suikastın bedeli ABD’nin Irak’taki varlığını sınırlandırması oldu. Ki bu vesileyle ABD güçleri, direniş gruplarının saldırıları altında sığınaktan çıkamaz hale geldikleri kışlaları da böylece ‘yenilgisiz’ boşaltmış oldular.
Fakat yine de ABD ordusunun kendi iradi çekilme ve değişikleri üzerinde durmak önem taşıyor. Çünkü bu, tek başına direnişlerden bağımsız, geleceğe yönelik bir hazırlıktır. Son dönemde özellikle Almanya’daki çekilme Amerikan emperyalizmi açısından politik mesajlar içermektedir. ABD’nin Almanya’daki askeri güçleri herhangi bir askeri birlik değil, dünya jandarmalığına soyunmuş ABD’nin küresel karakol ekibi konumundaydı. Afganistan’daki düğünleri bombalayan İnsansız Hava Araçları’nın yönetimi de nerede kimi katlettikleri dahi bilinmeyen “Özel Kuvvetler” Komutanlığı da Almanya’daydı. Afrika Kuvvetleri Komutanlığı dahi Almanya’dan yönetiliyordu.
Almanya’da konuşlu 36 bin askerden oluşan bu büyük güç şimdi parça parça başka ülkelere taşınacak. İlk etapta 12 bin askerin çıkışı açıklandı. Bu açıklamayı takip eden önemli haberlerden biri ise ABD ile Polonya arasında yeni bir anlaşma yapılarak, askeri ‘savunma’ planı geliştirilmesiydi. Böylelikle ABD’nin Almanya’daki askeri gücünü kaydıracağı başlıca noktalardan biri netleşmiş oldu. Halihazırda ABD’nin Polonya’da bir askeri varlığı var elbette. Fakat bunun birkaç yüz askerden menkul, sembolik bir değeri vardı yalnızca. Yeni anlaşma, yeni kışla ve karargahların inşasıyla cephenin Almanya’dan bir adım ileri çekilmesi anlamına gelmektedir. Bu anlaşmaya paralel olarak 7 yıl önce kapatılan “V Birlikleri” isimli ABD ordu grubu da yeniden kuruluyor. Polonya’da konuşlandırılacağı açıklanan yeni birlikler için kolordu kurulmaya başlandı bile.
Bu arada Almanya’daki güçlerin diğer bir kısmının Baltık bölgesine ve Belçika’ya, Hava Kuvvetleri’nin savaş filosu ve destek unsurlarının İtalya’ya taşınacağı açıklandı. İngiltere’deki Mildenhall Kraliyet Hava Kuvvetleri Üssü’nden Almanya’ya taşınması planlanan 2.500 kişilik havacı birliğinin ise yerinde kalacağı aktarıldı. Dolayısıyla bu adımların anlamı, ABD’nin askerlerini geri çekmesi değil, cephe tanımını değiştirmesidir. Rusya’ya karşı konumlanışın gereği, İtalya üzerinden Akdeniz ve Karadeniz, Belçika ve İngiltere üzerinden Baltık ve kuzey hattı yeni cephe bölgeleri olarak güçlendirilmektedir. Keza aynı stratejinin Uzakdoğu adımları da Tayvan gibi ülkelerle yapılan anlaşmalarla atılıyor.
Almanya’dan çıkışın gerisinde, Trump’ın yeni savaş cephesi planı ve Avrupalı emperyalistleri de bu girdaba çekme isteği yatmaktadır. Daha önce NATO üyesi Avrupa ülkelerinin “savunma” bütçelerinin düşüklüğüne dair eleştirilerine paralel tutumlar belirleyen Trump, bunu peyderpey pratiğe döküyor. Bu politikaya paralel olarak, NATO üyeleri arasındaki savaş çığırtkanları da artık kendi Avrupa ortak ordusunu kurma, ABD’nin himayesini aşma isteklerini yüksek perdeden dillendiriyorlar. Trump, Almanya’nın ‘kendini koruması’ gerektiğini ifade ederek artık eskisi kadar güç ayırmayacaklarını ilan ediyor. Var olmayan tehditlere karşı adımlarla karşılıklı beslenen savaş ortamları yaratılıyor. Rusya da bu adımlara karşı kendi sınırlarında ve işbirliği içindeki devletlerle benzer manevralar geliştiriyor. Trump, diğer NATO ülkelerinden yalnızca silah satabileceği müşteriler olmalarını beklemiyor. Yeni cepheleşme anlayışı çerçevesinde onlara somut savaş cephelerinde görev yüklenmeleri de dayatılıyor. Emperyalizmin büyük oyuncusu olan ABD Ortadoğu ve Afrika’daki sınırlı çatışmalarla, bölgesel gerilimlerin yarattığı savaş atmosferleriyle yetinmiyor. “Doğu Cepheleri”nde daha aktif adımlar istiyor.
Bugün tüm bunlar tatbikatlar üzerinden vücut buluyor. Son beş yıl içerisinde dünya tarihinin gördüğü en büyük askeri tatbikatlar yapılmaya başlandı. ABD’nin deniz kuvvetleri öncülüğündeki en büyük deniz savaşı tatbikatı RIMPAC’i Rusya’nın Vostok-18 ve Avrupa’daki en büyük tatbikat olan “Defender 2020” izledi. Bu arada Türk sermaye devleti bu tatbikatların bazılarına dahil olurken, kendi savaş arzusunu da “Mavi Vatan 2019” adlı en büyük tatbikatıyla gösterdi. Anlaşılacağı üzere, sadece yeni cephelerin açılması değil, yeni savaş konsepti olarak askeri tatbikatların yapıları da önemli bir hazırlık mesajı taşıyor. Bundan dolayı esasta tatbikatlar hazırlıktan öte bir politik mesaj oyununa dönmüş bulunuyor. Emperyalistler ya da işbirlikçi savaş çığırtkanlarının nerede bir gerilimi olsa bunu askeri tatbikatlar izlemektedir. Türk sermaye devletinin tırmandırdığı Doğu Akdeniz enerji geriliminin ardından, Fransa’nın bölgeye uçak gemisi göndermesi, Fransa, İtalya, Suudi Arabistan ordularının da tatbikatlara dahil olmaları bunun bir parçasıdır.
ABD’nin Almanya’dan çekilme kararına dair açıklama yapan Savunma Bakanı Esper, “Rusya’yı caydırma”yı, “NATO’yu güçlendirme”yi en öncelikli beş neden arasında ilk ikide ifade ediyordu. Emperyalizmin savaş örgütü NATO şefi Stoltenberg’in, “Kesin olan bir şey varsa o da Çin’in Avrupa’nın kapısına giderek yaklaştığı gerçeğidir” mesajı ise, ABD’nin bu politikasında Rusya’nın yanında ikinci cephe olarak Çin’i de gördüğünün kanıtıdır.
Emperyalist sistem artık “güç gösterileri”yle yetinemiyor. O artık güç kullanımını istiyor. Dünyayı 21. yüzyılda sarsan korona pandemisi gibi bir bela bile ne onları yavaşlatıyor ne de sağlık alanına yönlendiriyor. Koronavirüs dönemindeki karantina süreçlerinde savaş merkezlerinde askeri planlar yeni cephelerin açılması hazırlıklarıyla geçti. Virüse karşı aşı hala geliştirilmemişken milyar dolarlarla ifade edilen devasa bütçe ve insan kaynakları yeni savaş araçlarının üretiminde kullanılmaya devam edildi. Çünkü onlar için tek gerçek var, o da ölüm ve meta düzeninin sürmesidir.
Bu ölüm ve meta düzeni yeni bir paylaşım savaşı için cephelerini netleştirirken, bu savaşı durdurabilecek güç, onların sahte barış çağrıları veya ikiyüzlü diyalog masaları olmayacaktır. ABD’nin yeni savaş reisi başarısız, dolaylı oyunlardan çıkmak istiyor. Gücünün yeteceğine inandığı anda onu durdurabilecek bir şey de kalmayacaktır. Dünyayı yeni bir yıkıma sürükleyen emperyalist-kapitalist sistem, onun mezar kazıcılarının açacağı savaşa kadar durmayacağı ölçüde, işçi sınıfı ve emekçilerin önündeki tek seçenek, sosyalizm uğruna devrimci mücadeleyi büyütmektir.