New York’ta bulunan Kolombiya Üniversitesi öğrencilerinin Gazze’deki soykırımın durdurulması talebiyle başlattığı direnişin kolluk kuvvetlerinin kaba şiddetine maruz kalması ve öğrencilerin “Ulusal Muhafızlar” tarafından ezilmekle tehdit edilmesi ters tepti. 100’den fazla öğrencinin gözaltına alınması, onlarcasının üniversiteden uzaklaştırılması, sağcı-faşist İsrail destekçilerinin sergilediği histerik saldırganlık öğrencilere geri adım attırmak bir yana, direnişin ABD’nin dört bir yanındaki üniversitelere yayılmasına etken oldu.
Saldırganlık ve tehditlere karşı tepkilerin anında yükselmesi, en büyük olanlar dahil direnişin Amerika’nın dört bir yanındaki üniversitelere yayılması, patlamaya hazır bir tepkinin biriktiğini gösterdi. Kolombiya Üniversitesi bunun kıvılcımını çakmış oldu. Bu üniversite Vietnam savaşına karşı mücadele dahil pek çok direnişin kalesi olmuştu. Filistin halkıyla dayanışmanın fitilini ateşlemesi, direniş geleneğinin Kolombiya Üniversitesi’nde devam ettiğine işaret ediyor.
Üniversitelerde direniş çadırları kuran öğrencilerin “Özgür Filistin” şiarını yükseltmeleri, sadece Siyonist rejimin soykırım suçuna ortak olan Joe Biden yönetiminin değil, Amerika’daki gerici, ırkçı, faşist tüm İsrail destekçilerinin histerik tepkileriyle karşılandı. İsrail’in soykırım suçunu destekleyen Siyonist medyanın “bindirilmiş kıtaları” direnişe “antisemit” damgası vurmak için seferber edildi. Soykırım destekçilerinin bu histerisi tesadüf değil. Öncekilerden farklı bir direnişle karşı karşıya kalmanın telaşı içindeler.
“Soykırım durdurulsun! Özgür Filistin!”
Direnişin ilk talebi, İsrail’e baskı yapılarak Gazze’deki soykırımı derhal durdurmasını sağlaması. Bu talep, Biden yönetiminin siyonist rejimle suç ortaklığını deşifre etmekle kalmıyor, verdiği desteği keserek İsrail’i durdurabileceğine de işaret ediyor. Üniversite gençliği Gazze’de ne yapıldığını, kimin ne yaptığını, kimlerin suça ortak olduğunu bildiğini ortaya koydu. Göründüğü kadarıyla Siyonizm’in medyadaki ahlaksız “savaş taburu” gençlik nezdinde teşhir olmuştur. Bu ise yalan makinesinin gerçeklerin üstünü örtme kapasitesinde ciddi bir daralma yaşadığına işaret ediyor.
“Özgür Filistin!” talebini dillendirmeye başlayan gençlik, siyasi talep çıtasını beklenmedik bir şekilde yükseltti. Bu, ABD’deki Siyonist lobileri, Siyonizm destekçisi neo-con/neo faşist çeteyi çileden çıkaran bir talep. Basına açıklamalar yapan gençlik temsilcileri, “İşgal ve sömürgecilik sona erene, Filistin özgür olana kadar mücadeleye devam edeceğiz” diyor.
Bu talepler, daha önce yapılan dayanışma eylemlerinin şiarlarından belirgin bir fark taşıyor. Daha önce soykırımın durdurulması, insani yardımların Gazze’ye ulaştırılması ve Filistin halkıyla dayanışma şiarları öne çıkartılıyordu. Şimdi ise bunlara işgalin sonlandırılması ve Filistin’in özgürlüğü talepleri ekleniyor. Bu ise hem taleplerde niteliksel bir sıçramaya tekabül ediyor hem eylemlerin devam ettirileceğinin işaretlerini veriyor.
“Soykırımcılarla işbirliğini/suç ortaklığını durdurun”
Öğrenci gençliğin bir diğer önemli talebi ise, üniversitelerin soykırımcı Siyonist rejim ve kurumlarla tüm ilişkilerini kesmesidir. Bu talep, ABD üniversitelerinin siyonistlerle suç ortaklığının boyutunu da gözler önüne serdi. Üniversite adı taşıyan bir kurumun soykırımcı bir rejim ve onun savaş aygıtı ile çok yönlü ilişkiler içinde olması, başlı başına bir kepazeliktir. İsrail’e mali destek sağlanmasını, İsrail silah şirketleriyle işbirliği yapılmamasını, ortak silah geliştirme projeleri yürütülmemesini, işgalci Siyonist ordunun aparatı gibi kullanılan İsrail üniversiteleriyle tüm ilişkilerin kesilmesini talep eden öğrenciler, taraflar arasındaki ilişkilerin boyutunu da teşhir etmiş oldular.
Akademisyenlerin bir kesimi tarafından da desteklenen direniş, üniversite yönetimlerini sıkıştırıyor. Üniversite yönetimleri İsrail’le suç ortaklığını hemen sona erdirmeyecektir. Ama bunu eskisi kadar rahat ve pervasız bir şekilde sürdürmeleri de kolay değil. Zira direniş Siyonistlerle işbirliği içinde olduklarını deşifre etmiş, soykırım suçuyla lekeli olduklarını kayıt altına almıştır.
Amerikan gericiliğinden histerik saldırganlık
Emperyalist ABD’nin direnişçileri hedef alan saldırganlığı dikkat çekici derecede hızlı ve pervasız oldu: Kolombiya Üniversitesi gibi uluslararası çapta bilinen, dünyanın gözü önünde olan bir mekanda sergilenen pervasız polis şiddeti, gözaltılar, okuldan uzaklaştırmalar, Ulusal Muhafızlarla tehditler, Mısır asıllı üniversite rektörü Nemat Shafik’e karşı “Yahudi öğrencileri koruyamadığı” zırvasıyla linç kampanyası başlatılması, Biden’in eylemcileri kınaması, soykırım destekçisi ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın üniversiteye gelip öğrencileri tehdit etmesi, bazı faşist provokatörlerin kampüse alınıp direnişin bazı öncülerine saldırtılması vb…
Bu ve bunlara benzer pek çok gelişme, ABD sistemine egemen olan gericiliğin nasıl bir histeri içinde olduğunu gözler önüne serdiği gibi, “liberal demokrasi” laflarının da iğrenç bir riyakarlıktan öte pek bir anlam taşımadığını da gösterdi. Ne ifade özgürlüğü ne üniversite özerkliği ne akademisyenlerin saygınlığı kaldı. Anında tümü ayaklar altına alındı. Burada suçüstü yakalanmış olmanın yarattığı histerinin rolü olsa da, yaşananlar emperyalist kapitalist sistemde özgürlüklerin, egemenleri rahatsız eden bir nitelik kazandığı anda nasıl ayaklar altına alınabileceğini de gözler önüne sermiştir.
“Anti-semitizm” şarlatanlığı tutmuyor
Irkçı-Siyonist saldırganlığa karşı olanlara “anti-semitizm” damgası vurulmasının uzun bir tarihi var. Fakat tutum, İsrail’in Gazze’de soykırım suçunu işlemeye başladığı 7 Ekim’den bu yana görülmemiş bir boyuta ulaştı. Daha önce politikacılar ve medyadaki “savaş taburları” tarafından organize edilen propaganda bu defa pek etkili olamadı. Siyonistler kısa sürede dünya nezdinde teşhir oldu. Filistin halkıyla dayanışma eylemleri yayılınca kapitalist devletler bizzat devreye girdi. Eylemleri “antisemit” diye yaftalayıp, vahşi polis şiddetiyle, mahkeme kararlarıyla etkisizleştirme politikasına yöneldiler.
Üniversitelerdeki direnişi “antisemit” diye yaftalamak için tüm soykırım destekçileri harekete geçti. Joe Biden, Binyamin Netanyahu, Temsilciler Meclisi Başkanı, ABD Kongresi üyeleri, medya baronları, akademik alandaki Siyonizm destekçileri ve daha pek çok çevre ve kişi bu şarlatanlar korosuna katıldı. Polisle işbirliği yaparak kendini küçük düşüren Rektör Nemat Shafik bile Siyonistlerin hedef olmaktan kurtulamadı.
“Büyük başların” da dahil olduğu bu histerik kampanya beklenen etkiyi yaratamıyor. Zira direnişçiler arasında azımsanmayacak sayıda Yahudi kökenli öğrenci de var. Oysa soykırımcı koro, “kampüslerde Yahudi öğrencilerin can güvenliği yok” diye sahte vaazlar veriyor. Direnişin niteliği, kararlılığı, talepleri ve tüm kaba saldırılara rağmen yayılması, Netanyahu çetesi ile destekçilerinin histerisini şiddetlendiriyor. Direnişin farklı ülkelere yayılma olasılığı ise korkulu rüyaları.
Siyonist işgale karşı direnişte yeni bir sayfa açıldı
Linç kampanyaları ve polis terörüne rağmen direniş yayılıyor. Şimdiden Fransa ve Avustralya’daki bazı üniversitelerde benzer eylemler yapıldığına dair haberler var. Yaratacağı sonuçlardan bağımsız olarak, gelişen bu dalga, Siyonist işgal ve soykırıma karşı direnişte yeni bir sayfa açmıştır. Bu artık bir olgudur ve hiçbir güç bu gerçeği değiştiremez. Başta ABD’dekiler olmak üzere, farklı ülkelerde bulunan soykırım destekçisi taburların histerisi ne kadar şiddetlenirse şiddetlensin, “İşgale son!” ve “Filistin’e özgürlük!” şiarlarının enternasyonal bir mahiyet kazandığı gerçeğini değiştiremez. Artık ne Tel Aviv’deki soykırımcı çetenin ne de onun hamilerinin işi eskisi kadar kolay olacak…