Kale Kayış işçilerinin insanca çalışmak ve iş cinayetlerinde ölmemek için, 150 günü aşkın bir süre boyunca tüm saldırılara ve engellemelere rağmen sürdürdükleri direniş, Petrol-İş’in mücadele tarihi ile övünen sendika bürokratları tarafından sesiz ve sedasız bir biçimde bitirildi.
İşçi sınıfın mücadele davasını savunan ve bu uğurda mücadele eden sınıf devrimcileri olarak bu direnişten hem kendi payımıza hem de sınıfımız adına dersler çıkarmak büyük önem taşıyor.
Her şey bir yana direnişin temel talebi bile bu direnişi ayrı bir yere koyuyor. Birçok fabrikada sendikal örgütlenmeler genel olarak ekonomik talepler temelinde ortaya çıkıyor. Ve genelde böylesi bir örgütlenmenin işçide oluşturduğu bilinç iktisadi-sendikal sınırları aşamıyor. Dikkatlerin yoğunlaştığı temel konuyu ekonomik kazançlar oluşturuyor. Birçok “örgütlü” fabrikada işçiler sırf sendikanın sağladığı “ekonomik fayda”dan kaynaklı patronun azgın sömürüsüne katlanıyorlar. Fakat Kale Kayış işçileri direnişi parasal kazançtan önce emeğin korunması temelinde insanca çalışma koşulları, fabrikada ölmemek, yaşamak için başlattılar. Bu anlamı ile ekonomik alana sıkışmış genel bir örgütlenmenin dışında farklı bir taleple mücadeleye atıldılar. Ortaya koydukları direnişi başlatma biçimleri bile bu anlamı ile önemlidir. Ayrıca hiçbir biçimde yasal dayanağı yokken fiili bir direnişin başlatılması yönüyle de direniş ayrı bir öneme sahiptir.
İleri bir taleple başlatılan direniş Petrol-İş yönetiminin en başından sonuna kadar uyguladığı yöntemlerle bir biçimde sönümlendirildi ve sonuç olarak bitirildi. Direnişin sessiz sedasız bitirilmesinde temel sorumluluk, her defasında büyük harflerle Petrol-İş’in mücadele tarihinden bahsedip buna uymayan sendika bürokratlarınındır. En başından itibaren ileri çıkmak, fiili mücadeleyi büyütmek isteyen işçileri geriye çeken, sendikal anlayıştır.
Sınıf mücadelesinin önündeki engel: Sendikal bürokrasi
Aslında Petrol-İş bürokratlarının, Kale Kayış direnişinin belli bir aşamasından itibaren giderek artan biçimde dayattıkları geri tutum ve mücadele, soluklarının, hedeflerinin ne olduğunu yansıtıyordu. Genel anlamda bakıldığında bu tutum ve mücadele hattı, Flormar direnişinde, PETKİM ve TÜPRAŞ sözleşmelerinde ve daha bir dizi yerde hayata geçirildi. Temelde bu anlayış işçilerin mücadelesini sönümlendirme üzerine kurulu bir anlayıştır. Bu anlayışın taktiği gereğince süreçler uzatılıyor, işçiler süreç içinde sınırlı bir mücadele içine sokularak solukları tüketiliyor. Ya da eylemsizlik süreçleri, “Planlarımız var, bu işler aceleye gelmez, yöneticilerin karar vermesi gerekiyor!” gibi argümanlarla gerekçelendiriliyor, çeşitli manevralarla işçiler oyalanıyor. Sonrasında zaten geri bir bilinç ve örgütlülük düzeyinde olan işçiler geri düşmeye başlayınca suçu bir çırpıda işçilerin üzerine bırakıyorlar.
Son dönemdeki deneyimler göstermektedir ki bu yaşananların hiçbiri tesadüf değildir. Açıktır ki geçmiş geleneği ne olursa olsun, genel anlamda sendikaların hepsine hakim olan bürokratik, icazetçi, ihanetçi anlayış Petrol-İş genel merkezinden şubelerine sirayet etmiştir. Kale Kayış işçilerine, direnişin en başından itibaren, “Kesin kazanacaksınız, biz genel merkezimiz ve şubelerimiz olarak arkanızdayız. Biz en büyük sendikaların başında geliyoruz, maddi manevi imkânlarımızla güçlüyüz, hepinizi mecbur geri alacaklar” diyeceksiniz, sonra da bu söylediklerinizi yutacaksınız. Zaman ilerledikçe işçilere “Bizim genel kurul sürecimiz var, seçimler var, daha fazla sürdüremeyiz. Sendika size daha fazla maaş veya maddi destek veremeyecek. Şimdi bizim yaptığımız çok da doğru değil, patronla anlaşalım” diyeceksiniz. Bu işler eline mikrofonu/megafonu alıp yaldızlı laflarla, yumruk sıkarak nutuk atmaya benzemiyor. “Patrona Silivri’yi dar edeceğiz!” denilerek büyük sendikacı olunmuyor.
Kimse işçilerin geri bilincine sığınmasın. Siz ne yaptığınıza bakın. Direniş boyunca işçileri mi eğittiniz, sınıf bilinci mi aşıladınız, işçilerin öz güçlerine dayanan fiili-meşru eylem metotları ile bir mücadele hattı mı çizdiniz? Cevap her zaman olduğu gibi “hayır”dır. Zira bu bürokrat sendikacıların ne böyle bir derdi var ne de mücadele anlayışları buna uygun.
Kale Kayış’ta neden patronla yapılan görüşmelerin hiçbirine işçilerden temsilciler katılmadı? “Bizde kararlar tepeden alınmaz!” deyip, neden işçileri bu süreçte sadece alınan karaların uygulayıcısı olarak gördünüz? Neden işçiler direniş yerinde fiili mücadeleyi büyütmek istediğinde, içlerindeki geri işçilerin geri bilincine oynayarak, bu süreçte işçileri birbirine düşürerek bunu engellediniz? Daha bir dizi soru da sorsak bu soruların cevabı bizi tek bir yere götürür. O da sizlerin alt kademe sendikacısından en üstüne içine saplandığınız sendikal bürokrasidir.
Bugün işçilerin gerek sanayi bölgelerinde gerek tek tek fabrikalardaki ağır çalışma koşullarına, alınmayan iş güvenliği önlemlerine, ağır sömürü koşullarına karşı gösterdikleri mücadelenin önündeki en büyük engel sendikal bürokrasidir. İşçilerin bugünkü verili bilinç ve örgütlülük düzeylerinden ötürü ilk sığındıkları, başvurdukları yer sendikalar oluyor. Sonuç olarak da işçilerin ileriye çıkışları, sendikaların halihazırdaki vahim durumundan dolayı her defasında sendikal bürokrasinin ayak oyunlarına takılıyor.
Sendikal bürokrasinin bu kadar rahat hareket etmesinde, Kale Kayış örneğinde olduğu gibi, yapılan ihanetlerin hesabının sorul(a)maması da var. En başından itibaren işçilerin sendikacıların her söylediklerine inanmaları, keza dışarıdan sürece destek olmak isteyenlerin uyarıcı davranışlarını dışlamaları da sendikacıların işini kolaylaştırıyor. Sendikalar bu bürokratik bataklığa bu kadar rahat batırıyorsa, bunun bir yanı ile sorumlusu da kendi sendikalarına yeterince sahip çıkmayan işçilerdir. İşçiler her şeyi sendikacılara bırakarak onların yolunu düzlüyorlar. Dolayısıyla işçilerin yaşanan deneyimlerden dersler çıkarması ve bunun bilinciyle davranması büyük bir önem taşıyor.
Direniş sürecinde sınıf devrimcileri
Her direniş sürecinde olduğu gibi işçi sınıfı mücadelesinin bir tarafı olan bizler direnişin en başından itibaren sürece destek olmaya, sınıf dayanışmasını büyütmeye özen gösterdik. Ama imkânlarımızın ve güçlerimizin sınırlılığından, ayrıca direnişin fiziken alanımızdan uzak olmasından dolayı gerekli yoğunlukta ve ağırlıkta direnişe destek sunamadık.
Elbette çeşitli sektörlerden işçilerle, öğrenci gençlikle direnişe ziyaretler örgütledik. Direnişin ilk gününden itibaren sendika yöneticilerinin bizlere yönelik uyarılarından ve işçilerin bizleri yalıtan tutumlarından dolayı işçilerle yeterince bağ kurmakta, onları ileriye çıkarmakta sorun yaşadık. Müdahalelerimizin sınırlılığına rağmen gönül rahatlığı ile şunu söyleyebiliriz. İşçilere bu süreçte nasıl bir tablo ile karşılaşacakları, gerek sendikanın içinde bulunduğu durum üzerinden, gerekse izlenmesi gereken fiili meşru mücadele noktasında uyarıcı davranmaya, yanlarında olmaya çalıştık. Ama sınırlı müdahalelerimizin etkili bir karşılığı olmadı.
Karşılaştığımız engellere rağmen sınıfı devrimcileştirme ve onun devrimci eylemini örgütleme gayesi olan biz sınıf devrimcilerinin böylesi bir direniş üzerinden daha kapsayıcı olması gerekirdi. Toplamda daha güçlü bir müdahaleye konu etmemiz gerekiyordu. Bu noktada bizlerin de eksikliği oldu.
Kale Kayış direnişi, tüm sınırlılıklarına, sendika bürokrasisinin tutumlarına ve direnişi bitirmesine rağmen 150 günden fazla süren bir direniş olarak sınıf mücadelesi tarihinde yerini alacak. Şimdi hepimize düşen görev buradan gerekli dersleri çıkarmak ve sınıfın devrimci eylemini örgütlemek alanındaki sorumluluklarımıza daha fazla yüklenmektir.
Trakya Petrokimya İşçileri Birliği