Silivri’de bulunan Kale Kayış fabrikasında işçiler ağır çalışma koşullarına, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmamasına, her hafta bir iş kazası yaşanmasına karşı, özcesi çalışırken ölmemek için yaklaşık 80 gündür fabrika önünde direniyorlar. Bu zaman diliminde türlü baskıya uğramalarına rağmen kararlı görünen işçiler, artık bir yol ayrımına girmiş bulunuyorlar.
Sendikal çalışma geçen senenin mart ayında başlamıştı. Asgari ücretin bir miktar üstünü alan işçiler, geçinebilmek için mesai saatleriyle birlikte yaklaşık 12 saat çalışıyor, başka hiçbir şeye zaman ayıramıyorlardı. En önemlisi ise 3 kişinin iş cinayetine kurban gittiği, her hafta iş kazasının yaşandığı fabrikada yoğun kimyasal tozlar solunuyordu. Sonunda işçiler, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için sendikal mücadeleye giriştiler. Daha önce de iş sağlığı ve güvenliği üzerinden direnişler olmuştu fakat bunun temel talep haline gelmesi işçi sınıfı için manidardır.
Kale Kayış işçileri yoğun baskı ve sömürüye karşı 6 Mart 2019 tarihinde grev kararı aldılar. Fakat türlü baskı ve zorbalık yine devam etti. Grev için fabrika önünde bekleyen işçilerin beklediği alanın girişinde jandarma bekliyor. Bunun, güvenlik bahanesiyle işçilere ve ziyaretçilere baskı olduğu açıktır. Bu ayrıca grev öncesi ve sonrasında işçileri tehdit eden patronun korkusunun göstergesidir. Yine patron “bu fabrikaya sendika girmeyecek” demesine rağmen işçilere görüşmek için belirli tarihler vermiş, bu tarihleri sürekli ertelemiş, kısa bir görüşmenin yapılmasından sonra net bir cevap alınamamış fakat buna karşı sendika yönetiminden gözle görülür bir tepki gelmemiştir. Halbuki patronun bu görüşmeleri işçileri oyalamak için verdiği baştan belliydi.
Bu direnişin büyük sorunlarından biri de grev kırıcılığıdır. Grev başında göçmen işçiler sigortasız çalıştırılmış, daha sonrasında ise işçi alımına gidilmiş, greve katılmayan işçilerin çalışması sağlanmıştır. Hatta bu işçiler arasında öncü sayılabilecek bir takım “lümpen” işçiler bulunmaktadır. Maddiyatı bahane etseler dahi grev kırıcılığı yapmanın onursuzluğunu taşımaktadırlar. Direnişçi işçiler bununla ilgili birtakım öneriler sunmuş fakat sendika yönetimi buna karşı çıkmış, işçilere deyim yerindeyse “oturun oturduğunuz yerde” demiştir. Oysa grev kırıcılığı engellenebilseydi, bu hem moral bakımından hem de direnişin kazanılması bakımından önemli sonuçlar doğurabilirdi.
Öte yandan Kale Kayış direnişi yeterli bir kamuoyu oluşturamadı. Direniş, sadece sendikalardan, siyasi partilerden, devrimci kitle örgütlerinden destek görüyor. Bu durum işçilerin moralini fazlasıyla etkilemektedir. Kamuoyu oluşturulamamasının sebebi ise işçilere fabrika önünde oturma ve basın açıklaması yapılması dışındaki alternatiflerin “aşırılık” olarak gösterilmesiydi. Fabrika önünde beklemek de bir görevdir ama bu beklemenin 80. gününü doldurması ve patronla henüz net bir görüşme olmaması asıl direniş alanının fabrikanın içerisi olduğunu işaret ediyor. Ayrıca Silivri halkından destek bekleniyor. Bunun için Silivri, İstanbul ve Trakya’nın önemli yerlerinde direnişi büyütme çağrısı yapmak, bildiri dağıtmak önemli bir etken olabilir.
Kale Kayış direnişi son olarak patronun fiziki saldırısıyla gündeme geldi. 20 Mayıs tarihinde direnişçi 2 işçi patronun çalışan işçilere verdiği iftar yemeğine katılmış, patronla konuşmak istemişlerdi. Patron ise önce kamerasız odada konuşmaya çağırmış, daha sonra ise özel korumaları ve oğluyla birlikte işçileri ve ailelerini -7 aylık bebek dahil- darp etmişlerdi. İşçilere yapılan bu saldırı sonrası devletin kolluk kuvvetleri işçileri oyalamış, patrona herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Bu planlı saldırı, devletin nasıl da patronun arkasında saf tuttuğunu yeniden tüm açıklığıyla göstermiştir.
Olaydan 1 gün sonra Silivri Atatürk Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirilmiş; işçilerin kararlı oldukları gözlemlenirken, Petrol-İş Sendikası yöneticisi Turgut Düşova, “Direnişimiz daha sert bir biçimde devam edecektir” demiştir. Bu sözlerin arkasında durulup durulmayacağını zaman gösterecektir.
Tarih bir lokomotif gibi ilerleyen işçi hareketleriyle doludur. Türkiye ise 1950’lerde kapitalizmin genişlemeye başlamasıyla birlikte bu hareketi hissetmeye başlamış, Kavel’den Greif’a nice grevler, eylemler, direnişler görmüştür. Bu grevler başladıkları gibi bitmemiş, arkalarında nice ders ve deneyim bırakmıştır. Kale Kayış direnişi bu lokomotifin içindedir. Durgun bir dönemde doğruları ve yanlışlarıyla önemli dersler barındırmaktadır.
Kale Kayış işçilerinin Türkiye işçi sınıfı hareketi tarihinden ve kendi deneyimlerinden çıkaracakları dersler, direnişi zafere taşıyabilmenin en önemli öğelerini içermektedir. Sınıf hareketi tarihi, baskıya, zorbalığa, şiddete ve sömürüye karşı çözümün nerede olduğunu göstermektedir. İşçilere kazandıracak olan, meclisten veya devlet erkanından medet ummak değil, sınıfa karşı sınıf mücadelesini büyütmek ve bu sayede gerçek kazanıma yürümektir.
Trakya’dan bir DGB’li