AKP-MHP iktidarının baskıcı, gerici, sermaye yanlısı politikalarıyla birlikte kadın düşmanı uygulamaları da hız kesmeden devam ediyor. Tek adam rejiminin ayakta kalmak için işçi ve emekçilere yönelik yıkım politikalarını hayata geçirmekten, baskı ve zorbalığı arttırmaktan başka bir seçeneği bulunmuyor. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ı ağır pandemi ve kriz koşullarının devam ettiği böylesi bir süreçte karşılıyoruz.
Sözde tedbirlerle ölümüne çalışmaya mahkum edilen işçi ve emekçiler için öncelikli bir sorun alanı olarak görülmesi gereken pandemi işçi ve emekçilerin öncelikli gündemleri arasına dahi giremiyor. Pek çok işçi ve emekçi işsiz kalmaktan veya ücretsiz izne çıkartılmaktansa virüsle burun buruna çalışmayı tercih ediyor. İktidarın pandemiyi fırsata çevirerek hayata geçirdiği sosyal yıkım politikalarının sonucunda işçi ve emekçilerin öncelikli gündemlerini işsizlik, hayat pahalılığı, kölece çalışma koşulları oluşturuyor. Pandemi sürecinde yapılan pek çok araştırmanın ortaya koyduğu gibi, bu tablonun en ağır faturası işçi ve emekçi kadınlara kesiliyor.
Sermayenin elinde adeta koza dönüşen pandemi gerekçesiyle işçi ve emekçilere dayatılan düşük ücretler, ücretsiz izin uygulaması vb. hak gasplarından en çok kadın işçi ve emekçiler etkileniyor. Geçmişte de var olan ancak pandemi sürecinde artan ev işleri, hasta, yaşlı, çocuk bakımı sorumluluğu ve ev içi şiddet kadınların bu süreçte karşı karşıya kaldığı en önemli sorunları oluşturuyor.
AKP-MHP iktidarı bir yandan da kadınların kazanılmış haklarına saldırmaktan, kadınları hedef tahtasına çakmaktan geri durmuyor. Kadınların baskıcı-gerici politikalara, kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine karşı büyüyen öfkesini ve mücadelesini dizginlemek için bulduğu her fırsatta saldırıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi hamlesi kadın düşmanı politikaların son örneği oldu. Saldırı iktidarın uzun süredir gündemindeydi ancak kadın hareketinin eylemli mücadelesi ile rafta bekletiliyordu. AKP-MHP iktidarı, Saadet Partisi ile giriştiği gerici ittifak arayışının bir sonucu olarak, 8 Mart’ın hemen ardından bizzat Erdoğan’ın imzasıyla bir gece yarısı yayınlanan kararname ile sözleşmeden çekildiğini ilan etti.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshi saldırısı ile kadın düşmanı politikalara bir yenisi eklendi. Diğer yandan da hem İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı yapılan eylemlere hem de Boğaziçi eylemlerine katılan LGBTİQ+ bireyleri marjinalize etmeyi hedefleyerek, saldırarak farklı kimlikleri yok sayan, toplumu kutuplaştıran politikalar derinleştirilmeye çalışıldı.
Gerici-faşist rejim işçi-emekçi kadınların büyüyen öfkesinden korktukça saldırganlaşıyor. Ancak her seferinde fabrika önlerinde, meydanlarda, sokaklarda kadınların yükselen sesine, bitmek tükenmek bilmeyen mücadelesine tosluyor. 8 Mart’ta, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı süren eylemlerde tüm yasaklara, baskılara, devlet terörüne rağmen sokakları terk etmeme iradesi konuluyor. Ücretsiz izin, Kod 29, sendikal haklara yönelik saldırılara ve diğer hak gasplarına karşı Sinbo’da, SML’de, Migros’ta olduğu gibi kadın işçiler mücadelenin en ön saflarında yerlerini almaya, mücadeleye öncülük etmeye devam ediyorlar.
Şimdi sıra 1 Mayıs’ta! İşçi-emekçi kadınlar, tek adam rejiminin saldırılarına karşı bu kez de 1 Mayıs alanlarında taleplerini dile getirecekler. İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları olarak tüm işçi ve emekçileri bu sese ses katmaya; kadın düşmanı politikalara, baskıya, şiddete, çifte sömürüye karşı mücadele taleplerimizi 1 Mayıs’ta en güçlü şekilde haykırmaya davet ediyoruz!
İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları