AKP iktidarı büyük bir pişkinlik ve arsızlıkla kriz ve pandeminin faturasını işçi ve emekçilerin sırtına yıkmaya devam etmektedir. Emeğin milli gelirden aldığı pay “istikrarlı” bir şekilde azalmakta, servet-sefalet uçurumu derinleşmektedir. Gerçeğin çok çok altında veriler açıklamasıyla nam salan TÜİK oranları dahi bunları gizleyememektedir. TÜİK hesabına göre en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay 2019’da 46,3 iken 2020’ye yüzde 47,5’e yükselmiş; en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay yüzde 6,2’den yüzde 5,9’a düşmüştür.
Emeğin yoksulluğunu gösteren bir başka veri de 2019’da ücretli emeğin milli gelirden aldığı yüzde 31,2 payın yüzde 27,9’a gerilemiş olmasıdır. Enflasyon yüksek seyrederken ücret güncellemeleri sürekli olarak bunun altında kalmaktadır. Yol, yemek, sosyal hak ve ikramiyeler dahil edildiğinde bile işçi maaşları yoksulluk düzeyini geçememektedir. Çalışanların büyük kesiminin yoksulluk sınırının altında kaldığı Türkiye’de, her geçen gün artan oranda insan iş/gelir kaybına uğramaktadır. Bu, nüfusun büyük oranda açlık sınırının altında ve açlıkla karşı karşıya olduğunu göstermektedir.
Güncel işsizlik rakamları, ekonomik-sosyal durumun diğer bir aynasıdır. DİSK-AR Türkiye’de mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranını yüzde 22,1 olarak açıklamıştır. Buna göre işsiz sayısı 8 milyon 45 bine çıkmıştır. Geniş tanımlı işsizliğin cinsiyete göre dağılımı ise erkeklerde yüzde 17,9, kadınlarda yüzde 29,8 düzeyindedir.
Bu sınırlı oranlar dahi Türkiye’deki sefalet endeksinin ne kadar derinleştiğini göstermektedir. Büyüyen eşitsizlikte, artan yoksullukta kadınların oranı oldukça yüksek düzeydedir. Toplumsal eşitsizliğin yanı sıra, kadın olmaktan kaynaklı yaşanan cinsiyet temelli eşitsizlik ve ekonomik güçten mahrumiyet kadınlar için yaşam koşullarını iyice ağırlaştırmaktadır. AKP iktidarının dinsel-gerici politikalarını da hesaba kattığımızda, ortadaki tablonun kadın işçi ve emekçiler için daha karanlık ve vahim olduğu görülmektedir.
Bilindiği gibi kadınlar çalışma yaşamına girmekte bin bir türlü sorun yaşamakta, olduğu kadarıyla geçici, kayıt dışı bir istihdam içerisinde yer almaktadırlar. AKP iktidarı kadını annelik kariyeri üzerinden tariflemekte ve buna yönelik propaganda yürütmektedir. Kadınların çalışma yaşamıyla bağını ise ev içi hizmetleri aksatmadan, geçici, güvencesizlikle kurmaktadır.
İstihdamda yer alabilen kadın işçi ve emekçilerin aynı işi yaptıkları durumlarda bile erkeklerle eşit ücret alamadıkları örnekler çok yaygındır. Kriz dönemlerinde ilk çıkartılanlar çoğunlukla kadınlar olmaktadır. Benzer şekilde, salgın sürecinde de kadınlar istihdamdan çekilmişlerdir. Kadınların işlerine sermaye odaklı politikalar sonucu son verilmesinin yanı sıra, artan ev içi hizmetler ve çocuk bakımı da kadınların çalışmasını engellemiştir. Dinci-gerici rejim sosyoekonomik destek sağlamak şöyle dursun, pandemide tam bir fırsatçılıkla hareket etmiştir. Kadınlar AKP iktidarı eliyle pandeminin sonuçlarından en ağır şekilde etkilenmişlerdir. Ücretsiz izne gönderilen kadınlar yatırılmayan sigorta primleri nedeniyle analık ödeneğinden dahi mahrum bırakılmışlardır. Kadın işsizliği ve yoksulluğu tavan yapmıştır.
Geçinme şartları oldukça sınırlanmış, kadınların yaşadığı sorunlar katmerlenmiştir. Örneğin kadınlar fahiş zamlar nedeniyle sürekli ihtiyaç duydukları tampon, ped gibi hijyen malzemelerine erişimde zorluk çekmektedirler. Çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak pek çok kadın için güçleşmiş; aileler çocuk bezi, mama, süt gibi en temel malzemeleri dahi alamaz duruma gelmişlerdir. Bu nedenle pek çok anne çocuğuna şekerli su, hazır çorba vermekte, çocuk bezini alamadığı için sağlıksız çözümlere başvurmak zorunda kalmaktadır. Çocuklarının beslenmesini sağlayamayan pek çok kadın çocuklarıyla bakıma muhtaç duruma düşmekte ve çocuklarından ayrılmak durumunda kalmaktadır.
Artan kiralar nedeniyle evsiz kalanların sayısı artmakta, pek çoğu evsizlik, açlık tehdidi altında bulunmaktadır. Sokakta kalmak kadın ve çocuklar için daha büyük tehlike ve istismara açık bir durum yaratmaktadır.
Kriz ve pandemi sürecinde sürekli artan sayıda çocuk, eğitim hayatını sürdüremez duruma gelmiş, işçiliğe başlamıştır. Eğitime devam edememek, hayat pahalılığı, dinci-gerici politikalar çocuk yaştaki evlilikleri tetiklemiştir.
Emek sömürüsünün, eşitsizlik ve yoksulluğun katmerli hale geldiği AKP iktidarında, kadın ve çocuklara yönelik daha güvensiz ve şiddet dolu bir ortam hakim kılınmıştır. Bundan çıkış için, emek düşmanı politikalara, kriz ve pandeminin faturasına karşı tüm emekçi kesimlerin bir araya gelmesi, örgütlü duruş sergilemesi yakıcı bir zorunluluğa dönüşmüştür. Sermayenin temel direği AKP-MHP iktidarını ve ekonomik, sosyal, kültürel politikalarını her alanda temizlemek için emeğin kurtuluşu mücadelesini yükseltmemiz gerekmektedir.