8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde, krizin ve pandeminin yaşam koşullarımızı daha da ağırlaştırdığı, kadına yönelik baskı, sömürü, şiddet ve kadın cinayetlerinin hız kesmeden devam ettiği bir süreçten geçiyoruz. Bu, aynı zamanda örgütlü mücadelenin de yükseldiği, kadınların hak ve özgürlükleri için sokakları terk etmediği bir süreç oldu.
Koronavirüs salgını emperyalist-kapitalist sistemin çok yönlü krizini daha da derinleştirirken, çalışmak zorunda bırakılan işçi ve emekçiler, “virüs mü, açlık mı” ikilemi arasında yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldılar. Sömürü daha da katmerlendi, ücretler düştü, güvencesizlik arttı ve insanca yaşama koşulları zorlaştı.
Bu süreçte işçi ve emekçilerin bir parçası olan kadınlar da tüm dünyada krizin ve pandeminin faturasını en ağır bir şekilde ödediler. Emekçi kadınların yaşamı daha da ağırlaştı. Kadınlar şiddete açık hale geldi. Kadın emeği üzerindeki sömürü daha da derinleşti. Gerici baskıcı rejimlerin kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırıları daha da arttı.
Salgına karşı önlemlerin yeterli alınmaması nedeniyle, pandemiye karşı en önde mücadele eden sağlık emekçileri başta olmak üzere pek çok kadın işçi ve emekçi Covid-19’dan yaşamını yitirdi ve can kayıpları devam ediyor.
Ağır ve insanlık dışı çalışma koşullarının yanı sıra, kısa çalışma, ücretsiz izin vb. uygulamalarla, zaten düşük ücretlerle çalışan kadınların gelirlerinde ciddi bir düşüş yaşandı. Pandeminin ekonomik olarak en çok vurduğu sektörlerde öncelikli olarak evlerine gönderilenler kadınlar oldu. Milyonlarca kadın daha şimdiden işsizler ordusuna katılmış durumda. Örneğin ABD’de sadece mart ve nisan aylarında genç kadınlar arasında işsizlik yüzde 7,5’ten 29,8’e çıktı.
Kayıt dışı sektörlerde çalışan işçi kadınlar, pandemi sürecinden en ağır etkilenen kesimlerden birini oluşturdu. İşçi kadınlar ya işten çıkarıldı ya ücretsiz izne gönderildi ya da artan kural dışılık nedeniyle vahşi çalışma koşullarına mahkum edildiler. Özellikle Asya, Afrika ve Latin Amerika’da uluslararası tekellere mal ve hizmet üretimi yapan kayıt dışı işçiler şimdiden yüzde 80’e varan bir gelir kaybı yaşarken, yoksul emekçilerin sayısı dört kat arttı. Kayıt dışı istihdamın yüzde 90’a vardığı Hindistan’da zorunlu çalışma günde 12 saate çıkarıldı.
Home Office, yani evden çalışmak zorunda kalan kadınların yükü ev işi, çocuk, hasta ve yaşlı bakımı gibi sorumluluklarla birlikte katbekat arttı. Eve kapanma, kadının öldürülmesi ve şiddete maruz kalması anlamına geldi. Kesin veriler şimdilik bilinmese de dünya nüfusunun yarısından fazlasının tecrit altında olduğu nisan ayında, birçok ülkede kadına yönelik şiddet oranında yüzde 30’a varan bir artış yaşandı.
Kadınlar susmadı
Tüm dünyada ucuz ve güvencesiz işçiliğe, kötü çalışma koşullarına, şiddete, ayrımcılığa, kadın cinayetlerine, kürtaj yasaklarına karşı kadın hareketi dinamizmini korurken, kadınlar sistemlerin kendilerine dayattığı politikaları reddediyorlar, özgürlükleri için ayağa kalkıyor, hakları için greve gidiyorlar. Militanlaşan eylemleriyle, ısrarın, cüretin, cesaretin ve iradenin sınırlarını zorluyorlar.
Pandeminin ve krizin yükünün işçi ve emekçilere ödettirildiği, baskı ve terörün eksik edilmediği yıl boyunca sağlık emekçileri daha iyi çalışma koşulları ve daha yaşanabilir ücret talepleri için tüm dünyada mücadelenin başını çekti.
Irak, İran ve Lübnan’da kadınlar hükümete karşı yolsuzluk ve hayat pahalılığı protestolarının ön saflarına geçti. Sudan’da 30 yıl sonra baskıcı rejime duyulan öfke kadınların öncülüğünde isyana dönüştü. Ortadoğu’da Kürt halkının direnişinde kadınların özel bir rolü oldu. Hindistan tarihinin en büyük grevine kitlesel olarak katılan kadın işçi ve emekçiler eşitlik ve özgürlük taleplerini haykırdılar.
Kadınlar, Fransa’da “emeklilik reformu” saldırısına karşı gençlerle birlikte en yaratıcı eylemleri örgütlediler. Almanya’da “Eşit işe eşit ücret!”, “Geleneksel kadın mesleklerinin değerinin hak ettiği yere yükseltilmesi!” mücadelesine giriştiler. İsviçre’de salgınla birlikte derinleşen eşitsizlik ve artan şiddete karşı sokaklara çıktılar. Yunanistan’da “Yunan kadınlarıyız, mülteci kadınlarız, farklı dilde konuşan ama aynı dilde dayanışan kadınlarız” diyerek, AB’nin mültecilere karşı ördüğü sınırları reddettiler.
Tüm dünya kürtajı suç haline getiren yasaların iptali için süren kararlı ve uzun soluklu mücadelelere tanıklık etti. Polonya’da kürtaj yasasına karşı milyonlarca kadın haftalarca süren eylemleriyle ülkenin nabzını tutarken, Arjantin’de onyıllardır sürdürdükleri kürtaj mücadelesini zaferle taçlandıran kadınlar tüm dünyanın emekçi kadınlarına “Mücadele kazandırır!” dediler.
Şili’de kolluk güçlerinin şiddetine ve tecavüzüne karşı isyanları ile yeni anayasanın yolunu döşediler. “Kadına yönelik şiddetin bir devlet suçu” olduğuna dikkat çeken Meksikalı milyonlarca kadın, ülkedeki kadın cinayetlerini protesto etmek amacıyla 8 Mart 2020’de “Bizsiz bir gün” diyerek greve gittiler. İspanya’da gerçekleşen kadın grevinde ücret eşitsizliğine ve cinsel şiddete karşı milyonlarca kadın iş bırakırken, Arjantin, Şili, Pakistan, Nikaragua, Meksika ve Türkiye’de “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz” diyerek kadın cinayetlerine; Arjantin, Bangladeş, Ekvador, Guatemala’da cinsel şiddete karşı öfke öne çıktı.
Hong Kong, Cezayir, Ekvador, Lübnan, Brezilya, Güney Afrika, Haiti, Nikaragua, Peru, Myanmar gibi dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan düzenin değişimi talebiyle ve insan hakları ihlallerine karşı harekete geçerken, kadınlar en ön cephede yer aldı.
Emperyalist-kapitalist sistemin merkezlerinde ise cinsiyet eşitsizliği ve sömürü politikalarına karşı tepki ve mücadele diğer sorunların yanı sıra daha belirgin olarak kendini gösterdi.
Emekçi kadınlar sosyalizm için kavgaya!
8 Mart’lar son yıllarda tüm dünyada milyonlarca işçi ve emekçi kadının kitlesel olarak sokağa çıktığı eylemliliklere, kadın grevlerine dönüştü. Bu 8 Mart’ta da Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün tarihsel ve sınıfsal özüne uygun bir şekilde gerçekleşmesi için bulunduğumuz her alanı mücadele alanına çevrilmeliyiz.
Pandemi süreci, insanlığın şu yol ayrımına doğru sürüklediğini bir kez daha ve çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır:
Ya kapitalist barbarlık içinde yok oluş, ya sosyalizm!
Kapitalist barbarlığa son vermek ve sosyalizmi kurmak, biz emekçi kadınların ve insanlığın en büyük özlemi ve kurtuluş umudu olmaya devam ediyor. Bu çağrı bugün her zamankinden daha da günceldir. O halde eşit ve özgür yarınları inşa edebilmek için, sosyalizm için kavgaya!
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
Enternasyonal EKK