Çocuğunu yalnız büyüten göçmen bir anne olarak on yıllardır asgari ücretle gıda sektöründe çalışmaktayım. İş yerimizde tamamı göçmenlerden oluşan 10-15 işçi çalışıyor. Sınıf bilincinden yoksun oldukları ölçüde işçiler arasında ya milliyet ya da cinsiyet bazlı gruplaşmalar oluyor. İşimiz oldukça yorucuyken, patronumuz da bize baskı uyguluyor. Ama “daha iyi verim almak” için, erkek işçilere göre kadınlara daha çok baskı uyguluyor. Saat ücretli çalıştığımız için maaşımızı bazen eksik ödüyor. Tatillerimizi bize tam kullandırmıyor. Henüz birlik olup örgütlü hareket etmediğimiz için, baskı gören işçiler de birbirlerine mobbing uygulayabiliyor ya da patrona haksız şikayette bulunabiliyor.
Bir kadın işçi olarak da zaman zaman patronun, erkek işçilerin ya da müşterilerin tacizine maruz kaldığım oldu. Fiziksel sömürü yetmiyormuş gibi bir de cinsiyet bazlı şiddeti göğüslemek durumunda kalıyoruz. Kadına yönelik şiddet Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da Covid-19 sürecinde arttı.
Covid-19 ile beraber kısa çalışma dönemindeyiz ve tüm bunların yanı sıra maaşlarımız ailelerimizi geçindirmeye yetmiyor. Bir de koronavirüs bahane edilerek temel gıdalara zamlar yapıldı. Büyük kentlerde kiralar yüksek. Artan göçlerle de birlikte gözle görünür bir konut sıkıntısı yaşanıyor.
Bu zorlu dönemde, sermaye sınıfı işçi sınıfını daha çok sömürmek için Covid-19’u bahane olarak kullanıyor. Onlar sermayelerini arttırırken bizler temel gıda ihtiyacımızı bile karşılayamıyoruz.
Böylesi koşullar altında işçiler, emekçiler olarak bir araya gelip omuz omuza mücadeleyi büyütmekten başka kurtuluş yolumuz yok. Çünkü bu koşullar bizzat kapitalist sistemden kaynaklanıyor, bu koşulları değiştirmek için sistemi değiştirmek gerekiyor.
Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlamak için alanlara!
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm!
Stuttgart’tan bir emekçi kadın