8 Mart’ın çağrısı... Baskı, sömürü ve şiddete karşı birleşik direniş!

Başta Boğaziçi direnişi ile kendisine yol açmaya çalışan gençlik hareketi olmak üzere diğer mücadele dinamikleri gelişmekte olan kadın hareketi ile birleşebilmeli; 8 Mart’ı, gerek kendi somut talep ve özlemlerini dile getirecekleri, gerekse her geçen gün yeni boyutlar kazanan kadın sorununa karşı ortak tavır geliştirecekleri bir süreç olarak ele alabilmelidirler.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 04 Mart 2021
  • 02:52

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü, sermayenin çok yönlü saldırılarının gündemde olduğu bir süreçte karşılıyoruz.

Kriz ile pandeminin toplumu kuşattığı, her ikisinin faturasının emekçilerin omuzlarına yüklendiği, eğitim ve sağlık gibi temel insani hakların gasp edildiği, faşist baskı ve zorbalığın dizginlerinden boşandığı günümüz Türkiye’sinde, doğal olarak 8 Mart’ın gündemlerini de bu başlıklar oluşturmaktadır.

8 Mart ve kadın hareketi

Bu genel çerçeve içerisinde, günbegün ağırlaşan kadın sorunu ve buna karşı gelişen kadın hareketi ise özel bir yer tutmaktadır.

Bugün gerek ekonomik krizin gerekse pandeminin yarattığı ek sorunların en ağır yükünü emekçi kadınlar sırtlamış durumdalar. Fabrikalarda ve işyerlerinde emeği azgınca sömürülen, işçi kıyımında ilk gözden çıkarılan emekçi kadınlar, evde, sokakta, fabrikada ve yaşamın diğer tüm alanlarında eziliyor ve aşağılanıyorlar. Günümüzde hemen her gün bir kadın cinayeti yaşanıyor. Kadına yönelik şiddetin ve cinsel saldırıların sonu gelmiyor. Pandeminin yarattığı bunaltıcı koşullarda kadına yönelik ev içi şiddet ile işyerlerinde mobbing daha da boyutlanmış bulunuyor.

Tüm bunlara AKP-MHP iktidarının kadınları hedef alan çok yönlü saldırılarını eklemek gerekiyor. Gerici-faşist iktidar, attığı her adımda kadınları aşağılayan, üzerlerindeki baskıyı artıran, kırıntı düzeydeki haklarını budayan uygulamaların altına imza atıyor.

Bu tablo kadın sorununu her geçen gün daha yakıcı bir hale getirirken, emekçi kadınlar içerisinde öfkenin büyümesine yol açıyor. Son yıllarda kadınları hedef alan şiddet, cinsel saldırılar ya da hak gaspları karşısında yer yer kitlesel eylemlerle kendini ortaya koyan kadın hareketi bu olgunun en açık göstergesi durumunda.

Bu dinamiği göz önünde bulundurarak, 8 Mart’ı emekçi kadınların yaşadığı güncel sorunların yanı sıra, baskıya, sömürüye, şiddete, mobbinge ve cinsel saldırılara karşı özgürlük ve eşitlik özlemlerinin damga vurduğu bir süreç olarak örgütlemek önemli bir yerde duruyor.

8 Mart ve toplumsal mücadele

Kadın sorunu, somutta kadınları hedef alan baskı, sömürü, şiddet ve cinsel saldırılar kadın hareketinin yanı sıra diğer toplumsal mücadele dinamiklerinin de temel bir duyarlılık alanı haline gelmiş durumda.

Özellikle Özgecan Aslan’ın hunharca katledilmesinin ardından yaşanan gelişmeler, toplumun önemli bir kesiminin kadın sorunu karşısında daha duyarlı hale geldiğini gözler önüne serdi. Bu duyarlılık, gerçekleştirilen eylemlere kadını ve erkeği ile binlerce kişinin katılması üzerinden kendisini ortaya koydu. Farklı toplumsal kesimlerin kadına yönelik baskı, sömürü, şiddet ve cinsel saldırılar karşısında harekete geçmesi, kadın sorununu toplumsal bağlamından kopararak verilecek mücadeleyi salt kadınların katılımına daraltan (dolayısıyla bölen) feminist anlayışın pratik olarak aşılmasının imkanlarını da ortaya çıkardı.

Öte yandan, kadın sorununa karşı oluşan genel toplumsal duyarlılık AKP-MHP gericiliğini fazlasıyla huzursuz ediyor. Öyle ki, bir yandan kadına yönelik şiddeti körükleyen, şiddet ya da cinsel saldırı faillerini cezasızlıkla ödüllendiren, İstanbul Sözleşmesi gibi kâğıt üzerinde bile kalsa kadınlara kısmi haklar tanıyan uygulamaları kaldırmak için uğraşan gerici-faşist rejimin temsilcileri, toplumun karşısına çıkıp bu konuda ikiyüzlü açıklamalar yapmak zorunda kalıyorlar. Bu tutumları, toplum ölçüsünde giderek derin bir yaraya dönüşen kadın sorununun ve buna karşı gelişen mücadelelerin gerici-faşist rejimi açmaza aldığını gösteriyor.

Toplumsal mücadele güçleri 2021 8 Mart’ını bu bütünlük içerisinde değerlendirebilmelidir. Başta Boğaziçi direnişi ile kendisine yol açmaya çalışan gençlik hareketi olmak üzere diğer mücadele dinamikleri gelişmekte olan kadın hareketi ile birleşebilmeli; 8 Mart’ı, gerek kendi somut talep ve özlemlerini dile getirecekleri, gerekse her geçen gün yeni boyutlar kazanan kadın sorununa karşı ortak tavır geliştirecekleri bir süreç olarak ele alabilmelidirler.

8 Mart, sınıf hareketi, haklar ve gelecek mücadelesi

Sınıf hareketi 8 Mart’ı bilinen örgütsüz-dağınık tablosu ve yapısal sorunları ile karşılıyor. Pandemi ve kriz koşullarında ciddi hak kayıpları yaşayan, gelirleri eriyen, azgın sömürü koşullarında ölümüne çalıştırılan milyonlarca işçi, örgütsüz ve dağınık olmanın bedelini bugün çok daha ağır bir şekilde ödüyor.

Bununla birlikte, söz konusu koşulların yarattığı çok yönlü basınç, dayatılan “ya açlık ya ölüm” ikilemi ve en temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılmak, emekçiler içerisinde alttan alta öfke ve tepkinin birikmesine yol açıyor. Son dönemde çeşitli işkollarında yaşanan direnişler ve eylemler bu öfkenin dışavurumudur. Söz konusu mevzi çıkışların temel gündemlerini, pandemiyle birlikte dayatılan esnek çalışma koşulları, buna bağlı olarak yaşanan hak kayıpları, düşük ücretler, ağır çalışma koşulları ve işten atmalar oluşturuyor. Tüm bu sorunlar sınıfın genelinin de dolaysız olarak gündeminde yer alıyor.

Verili bu tablo ve çok yönlü saldırılar işçi sınıfı içerisinde “haklar” ve “gelecek” kaygısını güncel ve yakıcı bir hale getirmiş durumda. Kadın işçiler ise bu kaygıyı çok daha derinden yaşıyorlar. Zira, işçi ve emekçi kadınların başta yaşam hakkı olmak üzere, tüm insani hak ve özgürlükleri yok sayılıyor, gelecek sorunu ise çok daha yaşamsal bir hal almış bulunuyor.

Bütünlüğü içerisinde bu tablo, 2021 8 Mart’ını, gerek sınıf hareketinin geneli açısından gerekse işçi-emekçi kadınlar adına “haklar ve gelecek” mücadelesini büyütmenin bir zeminine dönüştürmenin önemini ortaya koyuyor. Yanı sıra, işçi sınıfının gençlik, kadın, Kürt halkı vb. baskı altında tutulan ve sayısız hak gaspına maruz kalan toplumun farklı kesimleri ile bağ kurmasının da imkanlarını arttırıyor.

Kadına yönelik şiddet ve cinsel saldırılara karşı işçi sınıfını mücadeleye çağırmak 8 Mart’ın bir diğer güncel görevi olarak öne çıkmaktadır. Bu açıdan yapılması gerekenler ise açıktır: Emekçi kadınların yaşadığı çok yönlü sorunlar ile “haklar” ve “gelecek” mücadelesinin bağını kurarak, 8 Mart’ı işçi hareketi içerisinde gündemleştirmektir. 8 Mart vesilesiyle baskıya, sömürüye, eşitsizliğe ve kadına yönelik çok yönlü saldırılara karşı işçi sınıfı içerisindeki duyarlılığı açığa çıkarıp bir taraf haline getirmektir.