Kitap, Türkiye devrimci hareketinin yarım asırlık çınarı, TKİP Kurucu Kadrosu Teslim Demir’in (Sinan), devrimci yaşamının özellikle Dersim kesitini ele alıyor. Dersim’in devrimcileşme sürecinde Sinan’ın nasıl bir rol oynadığına yer veriliyor.
Kitapta, Sinan’ın bir dönem Dersim’deki mücadeleye kattığı büyük emeğin yanı sıra, Dersim’in Sinan’ın yaşamındaki yeri de olaylar ve tanıklıklarla ele alınıyor.
Baki Duman tarafından kaleme alınan kitabın sunuş metnini okurlarımızla paylaşıyoruz…
“Biz şanslı bir kuşaktık. Bir kentin, Dersim’in, çehresinin değişiminin hem tanıkları ve hem de emektarları olduk.
Yüzyılın başında Büyük Ekim Devrimi gerçekleşmişti. Ardından Türkiye’de Milli Kurtuluş̧ süreci yaşanmış, saltanat ve hilafet yıkılmış, adına cumhuriyet denilen yeni bir rejim kurulmuştu. Bu rejim işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde büyük burjuvazi ve toprak ağalarının amansız bir diktatörlüğü olmuş, bundan Kürt ulusu ve Dersim de ulusal, kültürel ve insani kıyım olarak fazlasıyla payını almıştı.
Emperyalizmin dünya ölçüsündeki yeni bir insani, kültürel ve maddi yıkımı anlamına gelen İkinci Dünya Savaşı Sovyetler Birliği’nin faşizmi yere sermesiyle sonuçlanmış, bu zafer dünya halkları için büyük bir moral ve siyasal güç kaynağı olmuştu. Dünyada Büyük Çin Devrimi’nin sarsıntısını Vietnam, Kore ve Küba devrimleri izlerken, Türkiye’de ise Köy Enstitüleri’nde yetişen öğretmen kuşağı koyu bir cehaletin kol gezdiği Dersim’e de bir parça aydınlık getirmeye başlamıştı.
1960’lı yıllar boyunca Türkiye’yi saran sosyal uyanış ‘68 gençlik hareketiyle buluşmuş ve dönemin sonunda ‘71 Devrimci Hareketi’ni doğurmuştu. 1975 yılında Vietnam halkı, iki milyon evladının yaşamı pahasına Amerikan emperyalizmini alt ederken, Dersim de adım adım devrimcilikle özdeşleşecek yıllara girmişti.
1974-80 yılları, Dersim tarihinin özel bir evresi oldu. Devrimci bir kuşağın doğumuna Dersim’in devrimci dönemi eşlik etti. Bu kuşağın farklı saflara dağılmış mensupları olarak yaklaşık beş yıl süren heyecan dolu bir kardeşlik yaşadık. Derinlikli bir teorik-siyasal kavrayış taşıyan bir kuşak değildik. Ama devrim diye çok iyi bildiğimizi zannettiğimiz bir inancımız, yoldaşlık diye güçlü bir manevi bağımız ve örgütlü bir maddi ortamımız vardı.
1970’li yılların ikinci yarısında devrimciler Dersim’de güçlü bir politik kitle hareketi geliştirmeyi başardılar. Bu hareketlilik içinde ise alçakgönüllü, temiz, hesapsız, kardeşçe dayanışma ve bölüşmeyi bilen bir kuşak yetişti. Devrimci Dersim, farklı gruplardan oluşan bu kuşağın ortak emeklerinin birleşik bir ürünü oldu.
Bu kuşak tek örgütte değildi fakat aynı cephedeydi. Eskiyi devrimci tarzda aşıyor ve yenisini kollektif bir emekle inşa etmeye çalışıyordu. Gruplar sıkı bir etkileşim içindeydiler. Devrimci değerlerin güzellikleri örgütlerde paylaşılıyor ve geliştiriliyordu. Yanlışlıklar ve çirkinlikler anında yadırganıyor, ısrar edenler tecrit oluyordu. Kardeşin kardeşe kazık attığı devir kapanmış, milislik ve ihbarcılık lanetlenmiş, egemenden yana tutum horlanmaya başlanmış, dostluk, dayanışma ve devrimci olma yükselen değerler olmuştu.
Teslim Demir farkı, bu zenginlik içinde ortaya çıktı. Örgütlediği güçleri kurulu düzene karşı harekete geçirdi. Dersim THKO-TDKP, kitleleri harekete geçiren, farklı gruplar arasında devrimci yarışı kızıştıran, sürükleyen bir rol oynadı. Ortaya koyduğu politik performansıyla devrimci alternatifi güçlendirdi ve devrimciliği yüceltti.
Kimileri ‘70’li yılları devrimci örgütlerin çocukluk dönemine özgü kusurları üzerinden anmaya devam ediyorlar. Hareket noktası ne olursa olsun, bu yanlış bir tutumdur. Dönemin Kürt gruplarından biri ile devrimci çevrelerin yaşadıkları talihsiz ve trajik olaylar elbette fazlasıyla anormaldi. O çatışmaların izlerinin aradan geçen neredeyse yarım yüzyıla rağmen hala da tümüyle yok edilememiş olması bile yaşananların vahametini gösteriyor.
Dönemin yarattığı kiri ve pası söküp atmakta fazlasıyla gecikmiş durumdayız. Ama sürecin sağduyulu bir tanıklığı üzerinden bunu yapmakta artık daha fazla gecikemeyiz. Sol gruplar arasındaki çeşitli sürtüşme ve kavgalar elbette hoş değildi. Ama bunlar büyüme halindeki kardeşlerin kavgaları gibiydi. Çocukluklar aşılacak, o devrimci kuşak olgunlaşacak ve devrimci cephe sıkılaşacaktı.
Süreç, el ele, kol kola hep beraber bir devrim yürüyüşüne dönüşmek üzereyken, önü 12 Eylül karşı-devrimiyle kesildi. O süreç tamamlanamadı. Karşı-devrim Dersim’in devrimci kazanımlarını yok etmek için kapsamlı ve planlı çalışmalara başladı. İzleyen süreçte başka aktörler devreye girdi. Devrimci Dersim pek çok cepheden yara aldı. Devrimcilik adına sayısız anormallikler, yer yer suç teşkil eden davranışlar yaşandı. Ama tüm bunlar, ‘70’li yılların devrimci kuşağının emeğindeki değeri bir nebze azaltmıyor.
Devrimci Dersim’in oluşumu sürecini anlamak isteyen herkes, kaçınılmaz olarak Teslim Demir gerçeğiyle de karşılaşacaktır. İnkârın, önyargının, tarihi kendisiyle başlatmanın, unutturmaya çalışmanın yaygın kullanılan yöntemler olduğu biliniyor. Ama geleceğinde de devrimcilik olacak olan bir Dersim’de kimse kendisini geçmiş kökünden kopartamaz. Bu kökün hafızalarda kalması için yakın yoldaşları olarak ona, “Dersim seninle ayrı bir güzel oldu, bunu yazmadan bir yere gidemezsin Kara Dayı” demiştik. Olmadı! Yüreğimizin bir parçasını alıp gitti, “birbirinize sahip çıkın!” diyerek...
Bu çalışmanın ilk bölümü, onun önderliğinde yaşanmış olan bir sürece tanıklıktır.
***
Biz şanssız bir kuşaktık. 1970’li yıllarda Dersim’deki gibi devrimci dönüşümü Türkiye’ye yaymanın bütün koşulları vardı. Devrimcilik iddiasındaki herkes, “Türkiye’de devrimin objektif koşulları vardır” diyerek işe başlardı. Egemen sınıflarda yönetememek, emekçi sınıflarda ise Türkiye’nin her tarafını saran hareketlilik, gençlikte istekli, özverili bir mücadele, aydın ve entelektüel kesimlerde sola büyük bir akış, kısaca bir devrim yürüyüşü için ne gerekliyse her şey vardı. Ne yazık ki, başında birikimli ve deneyimli bir önderliği olan devrimci bir partimiz yoktu. Devrimin koşulları vardı, ama devrimin zaferine götürecek bir örgüt ve önderlik yazık ki yoktu.
Sinan’ın kurucusu olduğu TDKP ile “yol ayrımı”, bu türden bir partiyi yaratma istek, irade ve mücadelesinde asıl anlamını buluyor. 1980’li yılların ortasında, 12 Eylül yenilgisi bir veriydi. Ama devrimci saflarda hala büyük bir iyimserlik vardı. 12 Eylül rejiminin bütün terörüne rağmen işçi ve emekçi hareketinde ciddi bir dalgalanma yaşanıyordu. Kürt hareketi yeni bir döneme girmişti. Bütün sorun devrimci bir önderlik ve devrimci örgüt boşluğu alanında yaşanıyordu.
Can alıcı ihtiyaç, bu boşluğun giderilmesiydi. Fakat bunun temel ve olmazsa olmaz koşulu, bir parçası olduğu genel devrimci hareketin bu denli kolay bir yenilgisini hazırlayan yapısal zaaf ve yetersizliklerle derine inen köklü bir hesaplaşmaya girişmesiydi. Kendi geçmişindeki yapısal zaaf ve yetersizliklerle hesaplaşmayan bir hareketin devrimci bir geleceği de olmazdı. 1970’li yılların halkçı küçük-burjuva devrimciliği, işçi sınıfı zemininde yeni türden bir devrimcilikle, proletarya sosyalizmine uygun düşecek bir ideolojik ve örgütsel çizgiyle aşılmak zorundaydı. Teslim Demir ve yoldaşları, cüretli bir tutumla TDKP’ye bu yolu gösterdiler, bu çıkışı hazırlamaya yöneldiler. Buna karşı gerici bir direnç gösterildi. Sonuç almak için de her yol ve yöntem mubah sayıldı.
1986-87 yıllarında TDKP bünyesinde yaşananlar, devrimcilikte ısrar edenler ile o yolu bir daha yürümemek kararlılığında olanların ayrışması oldu. Bu çerçevede “Yol Ayrımı”, olanaklı biricik devrimci çıkışın hoyratça boşa çıkarılmasının içyüzünü anlatmaktadır. Sinan’ın eski partisi TDKP’nin sahneden silinmesi neredeyse çeyrek yüzyılı buluyor. Bu utanca ön ayak olanlar, TDKP’yi sessiz sedasız tarihe gömenler, zamanında onun devrimci yenilenmesinin biricik olanaklı yolunu gerici bir blok halinde tıkayanlardan başkası değildi.
***
1970’li yılların Dersimi ve Teslim Demir’ine ilişkin bir anlatım elbette dönemin Kürt sorunu eksenli tartışmalarını, politikaları ve politik çalışmasını da kapsamak zorundaydı. Bunu en kısa biçimiyle yapmaya çalıştım. Ama yazık ki konu bunun ötesine taştı. Kırk yıl sonra hala da talihsiz biçimde ve tek yanlı olarak ileri sürülen iddia ve ithamlar, bunu adeta zorunlu kıldı.
Son iki bölümden ilkini, bir kısmını o yıllarda kaybettiğimiz yoldaşlarıma ayırdım. Bu onların tertemiz devrimci anılarına karşı ödenmesi gereken bir borçtu.
Son bölümü ise Dersimli devrim döneklerine ayırdım. ‘70’li yılların bu keskin devrimcileri yenilginin ardından devrimden koptular. Fakat bununla yetinmeyerek, “Dersimcilik” yapmak adına devrimci değerleri baş saldırı hedefi haline getirdiler. Konusu Dersim’in devrimcileşmesi ve devrimci mücadelenin Dersim’e kazandırdıkları olan bir çalışmanın bu devrim döneklerine de elbette söyleyecek sözü olmalıydı.”