Bağımsız Maden İşçileri Sendikası İliç'teki işçi ve çevre katliamına ilişkin rapor yayınladı.
Katliamın 8. gününde 20 Şubat Salı günü yayınlanan "Öncesi ve Sonrası ile 13 Şubat" raporunda 10 maddede yaşanılanlar anlatıldı. Raporda ortaya çıkan temelli gerçek "Daha hızlı ve daha fazla üretim için bütün sınırlar aşılması" oldu.
Raporda özetle şunlar ifade edildi:
“- Çalık Holding’in siyaset-bürokasi-idare ilişkileri aracılığıyla işçilere ve çevreye yönelik her türlü kuralsız davranışın korunması güvence altına alınmaktadır.
- 13 Şubat öncesi dönemde de ana firma Anagold ve Çiftay başta olmak üzere taşeron şirketlerde çalışan işçiler için gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinde önemli eksikler bulunmaktadır.
- Kimyasal kullanımı (Anagold bünyesinde yapılan üretimde 40’tan fazla kimyasal kullanıldığı bilinmektedir.) ve basınç ve sıcaklık gibi işi tehlikeli hale getiren birçok faktörün bulunduğu bir işyerinde kapasitenin üstünde üretim baskısı iş kazalarının ve cinayetlerinin başlıca sebeplerinden biridir.
- Ücretler faaliyete geçildiği 2009-2010 yıllarından beri kademeli olarak düşürülmüştür. CEO Edward Dowling’in deyimiyle “Dünyanın en ucuz, düşük maliyetli altın madeni” olma hedefi, çalışmanın her düzeyine yansıtılmıştır.
- İşçiler üzerinde mobbing ve baskı yoğun şekilde uygulanmıştır. Bir ihtiyacı ya da talebi olan işçiler işten atılmakla tehdit edilmiş, çalışma boyunca açıkları aranarak baskılanmıştır.
- Şirket tarafından sendikal özgürlükler tanınmamış, işçilere sendikal sebeplerle baskı uygulanmıştır. İşçilerin daha önce üyesi bulundukları yetkili sendika Türkiye Maden-İş, bu çalışma koşullarının işçilere dayatılmasında aracı kılınmış, şirketle beraber hareket etmiş, işçileri teskin etme ve hatta tehdit etme görevlerini şirket adına yürütmüştür.
- İşçilerin ek prim ödemeleri devamlılık şartına bağlanmıştır. Bu madencilik iş kolunda sıklıkla görülen ve işçi aleyhine sonuçları bilinen bir modeldir.”
Raporun 10. maddesinde ise şunların altı çizilmektedir:
“Bakanlık denetimlerini de içeren bütün süreçler boyunca Anagold’un etrafındaki siyasi-idari-ekonomik ilişki ağı da tespit edilmiştir. Sömürge madenciliği tanımı, Anagold ve Türkiye’nin dört bir yanında yapılan madencilik pratiğinin politik, hukuki, ekonomik örüntülerini izah etmekte yetersiz kalmaktadır. Tekel eleştirisiyle, kaba bir anti emperyalizm vurgusuyla; gerçek ilişki zeminlerini açığa çıkarmanın önüne somut engeller çıkarılmaktadır. Emperyalizmin içsel bir olgu olduğu tanımlaması; bu açıdan anahtar, yol açıcı bir zemini hepimize sunmaktadır. Hiçbir tekel, ulusal devletle, siyasi iktidarla, muhalefet zeminleri ile, yerel siyasal-kültürel şebekelerle mali çıkar örtüşmeleri kurmadan; bölüşüme dair taşeronlara ve hatta bazı çalışanlara kadar uzanan bir iş bölümü yapmadan kendi başına faaliyet yürütemez, hareket alanı bulamaz. Sadece tekele ya da sadece siyasi iktidara vuran eleştiriler bu yüzden gerçekliği kavramak açısından yetersizdir. 13 Şubat ile ilgili yayınlayacağımız ayrıntılı değerlendirmelerde ve bu konuya odaklanan raporlarda bu husus bütün ayrıntılarıyla ele alınacak ve açıklanacaktır.”