İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, bugün saat 13.00’te Konak eski Sümerbank önünde Tahir Elçi ve gözaltında kayıplar için eylem yaptı. Açıklamada önce ölümünün 4. yılında Tahir Elçi anıldı.
Açıklamayı İHD yönetimi adına Cemile Karakaya okudu. Açıklamada “Tahir Elçi; O bir barış elçisiydi. İnsan hakları mücadelesi verirken, sokaklarda, mayınlı arazilerde, yakılan köylerdeydi. İşkence gören insanlarla birlikte, hak ihlaline uğrayanların yanındaydı. Onların acılarını bizzat onlarla birlikte yaşadı, paylaştı” dendi.
Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:
“Zulüm kimden gelirse gelsin mazlumun yanındaydı. Hafızalara kazınan Lice Davası, Jitem davası, Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin bombalanması davası, Roboski Katliamı davlarının hak savunucusuydu.
Zulüm görenin yanında cesaretli, adaletli, gözü kara bir barış elçisi idi. 28 Kasım 2015 de Unesco dünya miras listesine giren Hevsel bahçeleri, Dört Ayaklı Minare önünde tarih, kültür ve hoşgörünün sembolü olarak zihinlerimize kazındı, gönüllerimizde yer etti. Tahir Elçi Kayıpların ve Faili Meçhullerin Avukatı idi. Sözlerimi 2013’te Diyarbakır İçkale’de yaptığı açıklamadan bir alıntıyla bitirmek istiyorum. ‘Sivil insanlar evlerinden, işyerlerinden, sokaktan alınıp devletin bu binasının içerisine konulup bir daha kendilerinden haber alınamıyordu. Götürenleri tanıyorduk. Her gün gözlerimizin önünde, Her gün gözlerimizin önündeydiler.’ Bir kayıp eyleminde onu anmak büyük acı diyerek anısının önünde saygıyla eğiliyoruz.”
Ardından gözaltında kayıp edilen Abdullah Canan için açıklama yapıldı. Açıklamayı İHD yönetiminden Av. Ali Aydın okudu. Aydın, “‘90’lı yıllarda gözaltında zorla kaybettirilen, sokak ortasında faili meçhul cinayetlere kurban verdiğimiz ve akıbeti aydınlatılmayan canlarımızdan sadece biridir Abdullah Canan” dedi.
Aydın açıklamaya şöyle devam etti:
“Abdullah Canan, 23 Kasım 1995 tarihinde Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanlığı’na bağlı askerlerce düzenlenen Yüksekova/Bezircan köyüne baskın için, bu olaydan sorumlu tuttuğu Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyurusu üzerine Binbaşı Yurdakul, Abdullah Canan’ı başvurusunu geri çekmeye zorladı ve tehdit etti. Abdullah Canan’ın oğlu Vehap Canan’la yapılan görüşmeye göre Yüksekova Jandarma Karakolu’nda görev yapan Mehmet Tayyip Balkız, Abdullah Canan ve köylülerine şikâyetlerinden vazgeçmeleri için baskı yaptı ve ikna edemeyince Mehmet Emin Yurdakul’un çağırdığını söyleyerek onları kendi aracıyla komando tabur komutanlığına götürdü.
17 Ocak 1996 tarihinde Abdullah Canan, Hakkari ilinin Yüksekova ilçesinden özel otomobili ile Hakkari il merkezine giderken yol üzerinde bulunan Keremağa Köprüsü Puling Çeşmesi’nde, Hakkari’de kurulu ve komutanlığını Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un yaptığı 1. Dağ ve Komando Taburu Komutanlığı’na bağlı askeri birliklerce yapılan yol kontrolü sırasında gözaltına alındı. Bir daha kendisinden haber alınamadı. 12 Şubat 1996 tarihinde Abdullah Canan’ın eşi ve oğlu Vehap, Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı’na Abdullah Canan’ın zorla kaybedilmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu. Ancak, görgü tanıklarına rağmen yakınlarının gerekli yerlere yaptıkları başvurularda yetkililer, o tarihte o noktada yol kontrolü yapılmadığını ve Abdullah Canan’ın gözaltına alınmamış olduğunu iddia etti. 32 gün sonra 21 Şubat 1996 tarihinde Abdullah Canan’ın işkence görmüş cansız bedeni, elleri, ayakları ve ağzı bağlı bir şekilde köylülerce bulunmuş; Canan’ın ailesi olaydan sorumlu tuttukları Binbaşı Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulundu. İdari tahkikatı reddedilen olayla alakalı olarak, sonrasında üç CHP milletvekilinden oluşan heyet bir rapor düzenledi; lakin o dönemde hiçbir hukuki sonuç alınamadı.
1 Aralık 1997 tarihinde Vehap Canan AİHM'ye başvurdu. AİHM, Sözleşme’nin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesinin Abdullah Canan'ın öldürülmesi nedeniyle esastan ve etkili ve yeterli bir soruşturma yapılmadığı için usulden; işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza yasağını düzenleyen 3. maddesinin ise esastan ihlal edildiğine karar vererek, hükümeti maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkûm elti.”
Son olarak “Türkiye, yıllardır imzalamaktan kaçındığı BM Herkesin Zorla Kaybedilmesinden Korunmasına Karşı Uluslararası Sözleşme’yi imzalasın! Cezasızlık politikasına son verilerek, insanlık suçları ve bu suçların failleri görünür kılınsın! Devletin kaybettiği evlatlarımızın akıbetleri açıklansın ve failleri yargılansın!” dendikten sonra beş dakikalık oturma eylemi yapıldı.
Kızıl Bayrak / İzmir