Ekonomik krizin pandemiyle birlikte daha da ağırlaşması, işçi sınıfı ve emekçilerin üzerindeki yükleri ağırlaştırıyor. Korona ve sağlık tehdidinin yanı sıra işsizlik, açlık, sefalet, borçlanma gibi pek çok sorun daha da hissedilir hale geliyor. On milyonlarca işçi-emekçi, sırtlarındaki ekonomik yükün altından kalkmak için daha fazla borçlanmak durumunda bırakılıyor. Pandemi sürecinde maskeyi bile halka ulaştıramayan AKP-MHP iktidarı, işçi-emekçileri daha fazla borçlandırıp elindekileri daha fazla gasp etmeye bakıyor.
Son veriler, tüketici kredileri ve kredi kartı harcamalarının 700 milyar TL’yi aştığını gösteriyor. Buna karşın tüketimi teşvik edip ekonomiyi canlandırma hayalleri kuran saray rejimi, borçlanmayı teşvik edecek kredi uygulamalarını hayata geçiriyor.
Bu kapsamdaki yeni bir düzenlemeye göre, herhangi bir geliri olmasa bile yurttaşlar bankalardan 2 bin TL’ye kadar kredi çekilebilecek. Herhangi bir geliri olmayanların kredi kartı limiti de bin 300 TL’den 2 bin TL’ye çıkarılırken, emekliler için de PTT üzerinden 60 ay vadeli kredi imkanı getirildi. Bankalara gönderilen talimatla asgari ödeme tutarını bir yıl içinde üç kez ödemeyen vatandaşların kredi kartlarının 2020 sonuna kadar kapatılmaması istendi.
Borcunu ödeyemeyenlerin daha fazla harcama yapabilmesi için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BBDK) üzerinden de bankalara talimat gönderildi.
Hızla artan taleplerden biri konut kredisi. Bankaların konut kredisi hacmi 2019 yılının tamamında 10 milyar 162 milyon TL arttı ve bu rakam 5-26 Haziran dönemindeki üç haftada 18 milyar 931 milyon TL’ye ulaştı.
AKP-MHP iktidarı, pandemi döneminde daha da kötüleşen ekonomiyi borçlanma yoluyla canlandırma iddiasında. Bunun için de kredi musluklarını sonuna kadar açıyor. Fakat atılan bu adımlar, hem işçi-emekçileri daha ağır bir yükle karşı karşıya bırakıyor hem de bankacılık sektöründe kredi balonunu şişerek daha büyük risk oluşturuyor.
“Bankacılık ciddi bir risk aldı”
DW Türkçe’ye konuşan Mustafa Sönmez, bankaların hükümet tarafından kredi vermeye zorlandığı bu dönemde, kredi miktarındaki hızlı artışın bankalarda aşırı yüklenmeye ve enflasyonun yükselmesine yol açacağına işaret ediyor. Sönmez bunu, “İstihdam piyasasındaki küçülmeye bakınca, bu kredilerin geri dönüşünün çok riskli olduğu görülüyor. Aslında bankalar ciddi bir risk almış durumda. Ama hükümetin ekonomiyi canlandırmak için krediler dışında bir oyun planı bulunmuyor” ifadeleriyle açıklıyor.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verilerine göre, Türkiye’de vatandaşların kredi borcu 3 Temmuz 2020 itibariyle 706 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Bu kredilerin 343 milyar doları ihtiyaç, 239 milyar doları konut ve 8,6 milyar doları da taşıt kredilerinden oluşuyor. Bireysel kredi kartlarındaki toplam borç miktarı ise 115 milyar dolar. Yalnızca Nisan ayında 920 bin kişi ilk defa ihtiyaç kredisi kullanırken, kredilerin gayri safi yurt içi hasılaya (GSYH) oranı son 6 ayda yüzde 38’den yüzde 47'ye çıktı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) verilerine göre, Türkiye’de vatandaşların tüketici kredisi ve kredi kartı borcu, son bir yılda yüzde 37 arttı. Özellikle son dönemde, birbiri ardına açıklanan kredi paketleri ile vatandaşların borçluluk miktarı hızla yükseldi. Yine BDDK verilerine göre, 5 Haziran haftasında 651 milyar TL düzeyinde olan tüketici kredisi ve kredi kartı borcuna, son 1 ayda 55 milyar TL daha eklendi.
“Geliri, işi olmayanı borçlandırmak o insana kötülüktür”
Kredi teşvikleri ve borçlandırma politikalarının emekçilerin üzerindeki yükü arttırdığına dikkat çeken Ekonomist Cüneyt Akman “Dünyanın neresinde olursa olsun, hele de Türkiye’de, geliri olmayana, işi olmayana ya da işini kaybetmek üzere olana kredi açmak o insana iyilik yapmak değildir; kötülük yapmaktır” ifadelerini kullandı.
Merkez Bankası Finansal İstikrar Raporu'na göre, Mart 2019'da 590,7 milyar lira olan borç miktarı 12 ayda yüzde 20,2 artışla 709,7 milyar liraya tırmandı. Borçlu kişi sayısı ise söz konusu bir yılda 1,2 milyon arttı. Türkiye'de 32,2 milyon kişinin borçlarının ağırlıklı bölümü ise bankalara. Aynı rapora göre, hane halkı bankalara 644,6 milyar lira, finansman şirketlerine ise 10,5 milyar lira borçlu. TOKİ ise ailelerden 24,7 milyar lira alacaklı. Ailelerin 307,5 milyar lira ile en çok ihtiyaç kredisi borçları var.
Saray rejimi, işçi-emekçileri bankalara daha da borçlandırarak salgın krizini aşmaya dönük bir politika izliyor. Borçlanmayı teşvik için kamu bankalarının kredi faiz oranlarını düşürmesi, özel bankalar üzerinde de aynı yönde baskı oluşturuyor. Kamu bankalarının yeni bir düşük faizli konut, taşıt, ihtiyaç ve turizm paketleri açıklaması, bu politikanın süreceğine ve borçların büyümeye devam edeceğine işaret ediyor.
Sonuç olarak AKP-MHP iktidarı, Türkiye kapitalizminin krizini aşma hayaliyle kredi patlamasının önünü açmış durumda. Bankalara yüz milyarlarca lira tutarında kredi ve kredi kartı borcu olan ailelerin yükü salgınla birlikte daha da büyüyüp ağırlaşıyor. Bir yandan artan işsizlik diğer yandan hayat pahalılığı emekçilerin yaşamını çekilmez kılıyor.
Bu yükün altından kalkmak için kapitalizmin krizinin bu faturasını ödemeyi kabul etmemek tek yoldur. Bu yolun ilk adımı; “krizin faturası kapitalistlere” şiarıyla “sınıfa karşı sınıf” ekseninde işçi sınıfının birliklerini büyütmek ve örgütlenmektir.