Filistin halkının acılarını iç politikada istismar etmek, AKP-saray rejiminin vazgeçilmezlerinden biridir. 2009 yılında “van minüt” diyerek Davos zirvesini terk eden AKP şefi T. Erdoğan, “İsrail karşıtı kahraman” havaları atmaya başlamıştı. Oysa Filistin halkının başına bomba yağdıran İsrailli pilotlar, kendisinin verdiği izinle yıllarca Konya ovasının semalarında uçuş eğitimi yaptılar.
Davos’taki çıkış, bu aleni suç ortaklığının üstünü örtme çabasının da ürünüydü. Ancak bundan da önemlisi, Ortadoğu’da kabul görmek için Filistin davasını istismar etmenin sağlayacağı yarardır. Nitekim bir dönem Filistin sokaklarında AKP şefinin fotoğrafları görülebildi. Davos şovu işe yaramış, ilk hedefe ulaşılmıştı. Ancak bu çıkışın yarattığı bir sorun da vardı; siyonist rejimle eskisi gibi açıktan sıkı ilişkiler geliştirmeyi zorlaştırdı. Nitekim dinci-gerici iktidarın Ortadoğu’da yayılmacı hevesleri güçlendikçe, İsrail’le ilişkilerde bir tür “kontrollü gerilim” politikası izlenmeye başladı.
Bu politika, “ihtiyaç duyulduğunda İsrail’e ya da bazı siyonist şeflere hücum eden açıklamalar yapmak, ama aynı zamanda İsrail’le ilişkileri geliştirmeye devam etmek” şeklinde tezahür ediyor. Trump-Netanyahu ikilisinin ilan ettiği “asrın anlaşması” saldırısı, “İsrail karşıtı” yeni bir çıkışa vesile oldu. T. Erdoğan başta olmak üzere, çok sayıda AKP’li Trump’ın ilan ettiği anlaşmayı hedef alan açıklamalar yaptı. En keskin laflar Kudüs’ün tümüyle İsrail’e bırakılması konusunda edildi. Vaazlara bakılırsa Kudüs konusunda “asla taviz verilemezdi.” Tabi sahte kabadayılık çıkışları günlük politika için gerekliydi. Pratikte ise, hiçbir şey ifade etmiyor.
Tam olay unutuldu derken, siyonist şef B. Netanyahu’nun yaptığı açıklama AKP şeflerinin riyakarlığını gözler önüne serdi. Irkçı-siyonist partisinin bir toplantısında konuşan Netanyahu, “Bir zamanlar Erdoğan bana her üç saatte bir Hitler derdi. Şimdi altı saatte bir diyor, ama tanrıya şükür ki ticaretimiz büyüyor” ifadelerini kullandı.
Siyonist şefin açıklaması, AKP-saray rejimi ile siyonist rejim arasındaki ilişkilerin niteliğini ele veriyor. Zira on yıldır taraflar arasında ilişkiler gergin görünse de, ticaret hacmi sürekli büyüyor. Bu gerçeği sadece siyonist şef dile getirmiyor. AKP-MHP koalisyonunun TÜİK adlı aparatı da teyit ediyor. TÜİK verileri bile, son on yılda İsrail’le ticaret hacminin yüzde 100’den fazla arttığını kayıt altına alıyor.
Görünürde gerilim devam ederken, ticaret hacminde gerçekleşen bu devasa artış, “Filistin davası”, “Kudüs’ün kutsallığı” konusunda vaazlar veren AKP şeflerinin riyakarlığına ayna tutuyor. İsrail’le yapılan ticaretin yıllık 5 milyar dolara yaklaşması, dinci-gericilik için “kutsal” olanın Kudüs değil, dolar olduğunu gözler önüne seriyor.