Yeni bir eğitim-öğretim döneminin başında... Özgürlüğümüz ve geleceğimizden vazgeçmeyeceğiz!

Gençliği düzen karşısında taraflaştırmak için mücadeleyi büyütmek, üniversitelerde sonuç alıcı, pratik ve politik açıdan inisiyatifli ve sürekli bir çalışma yürütmek Devrimci Gençlik Birliği olarak en temel sorumluluğumuzdur. Gençliği özgürlüğü ve geleceği uğruna devrim saflarına kanalize etmek, bugünün sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirebilmekten geçiyor.

  • Haber
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 13 Eylül 2019
  • 17:17

Yeni bir eğitim-öğretim döneminin başındayız. Oldukça hareketli bir yaz sürecini geride bıraktık. İçinden geçtiğimiz dönemde sermaye devletinin işçi ve emekçilere, gençliğe, kadınlara, doğaya yönelik saldırıları dört bir cepheden sürdü. Bütün bu saldırılardan payına düşeni alan gençlik, bu süreçte gelişen eylemliliklerde de en ön safta yer alarak, toplumun en dinamik kesimi olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. ODTÜ Kavaklık Direnişi, YTÜ Millet Bahçesi tartışmaları, Kazdağları ve Hasankeyf direnişleri, Emine Bulut’un katledilmesi üzerine ülkenin neredeyse her şehrinde kadına yönelik şiddet ve cinayetlere karşı sokağa çıkılması... Geçtiğimiz bu süreçleri değerlendirmek, politik ve pratik müdahalemizi tartışmak, güçlü yanlarımızı öne çıkarıp zayıf yanlarımıza yüklenmek gelecek dönem açısından önemli bir yerde duruyor.

***

Geçtiğimiz mayıs ayında Türkiye Meclisi’nde aldığımız kararlar doğrultusunda bir yaz çalışması önümüze koyduk. Temel hedefimiz, dünya görüşümüz ekseninde ideolojik donanımımızı ve inisiyatifimizi geliştirmekti. Yaz çalışmasının diğer bir boyutunu ise işçi sınıfının yoğun yaşadığı yerlerde sınıf çalışması yürütmek oluşturuyordu. Bu hedefler çerçevesinde ve çalışmamızın ihtiyaçları doğrultusunda gençliğin inisiyatifini geliştirecek bir dizi faaliyet örgütledik. Bunun yanı sıra bir dizi atölye ve tartışmalar gerçekleştirdik. Marksizm’e giriş atölyesi, Marksist felsefe atölyesi, kadın atölyesi, bilim, kültür ve sanat atölyesi, “İnsan Nasıl İnsan Oldu” atölyesi, Photoshop atölyeleri gerçekleştirdik. İl meclislerimizi düzenli olarak topladık, güncel siyasal gelişmeleri tartıştık. Ve son dönemde eğitime dönük neo-liberal saldırılar ve eğitimdeki dönüşüm, paralı eğitim gibi bir dizi soruna karşı gerçekleştirmeyi düşündüğümüz çalıştayın gündemleri üzerine tartışmalar yürüttük, politik bir ön hazırlık sürecine girdik.

***

Elbette bunlara gençlik cephesi başta olmak üzere toplumsal açıdan bir dizi güncel siyasal sorun üzerinden müdahalelerimizi eklemek gerek. Dönemin başından beri dinci-gerici iktidarın hedef tahtası haline gelen ODTÜ’de yapılmak istenen KYK yurduna karşı gerçekleştiren direnişe ses verdik. Bulunduğumuz diğer kentlerde direnişin sesini bildiri, duvar gazetesi ve gençlik örgütleri ile ortak gerçekleştirdiğimiz eylemler üzerinden yükselttik.

Suruç katliamının 4. yılında gerçekleştirilen ve devletin engellemeye çalıştığı, saldırdığı eylemlere katıldık. Birçok şehirde sermaye devleti anmalara karşı saldırı gerçekleştirdi. İstanbul başta olmak üzere çeşitli kentlerde devletin saldırısı direngen bir tutumla boşa düşürüldü.

Öte yandan yaz döneminde, sermaye devletinin, Kaz Dağları başta olmak üzere Hasankeyf, Salda Gölü, YTÜ Millet Bahçesi gibi projelerle doğayı ranta ve talana açması toplumun birçok kesimi tarafından büyük bir tepki ile karşılandı. Kaz Dağları’nda on binlerce kişinin katıldığı eylemler, yürüyüşler, etkinlikler düzenlendi. Başka şehirlerde de düzenlenen eylemlerde gençliğin doğanın rant ve talana açılmasına karşı duyduğu tepki öne çıktı. YTÜ’ye yapılması planlanan millet bahçesine karşı başta YTÜ öğrencileri olmak üzere çeşitli üniversitelerden öğrencilerin katılımı ile İstanbul’da forumlar düzenlendi. Forumlara katılarak bu sürece müdahale ettik, yayınlarımızda neden millet bahçesine karşı çıkıldığını, millet bahçesinin nasıl bir rant ve talan projesi olduğunu işlerken, “Ranta, talana geçit yok!”, “Söz, yetki, karar hakkı için mücadele!” çağrısını yükselttik.

ODTÜ KYK yurdu, YTÜ Millet Bahçesi projesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin taşınmak istenmesi sermeye devletinin üniversitelere yönelik saldırılarının bir kat daha artacağının işaretleridir. Yeni dönem başlarken, döneme uygun bir inisiyatifi içeren ve üniversitenin öznelerini harekete geçirecek bir politik hat çizmek, bu doğrultuda bir pratik çabaya girmek büyük bir önem taşıyor.

Bütün bunların yanında son dönemde sermaye devletinin Diyarbakır, Van ve Mardin şehirlerinin belediyelerine atadığı kayyımlar da tek adam rejiminin, kirli savaş ve faşist politikalarının yeni dönemde hız kazanacağını gözler önüne seriyor. Dinci-gerici sermaye devleti bir yanda “milli irade” diyerek övünürken, bir yanda da milyonlarca Kürt işçi ve emekçinin iradesini tanımıyor. Bunlar da sermayenin isterse kendi yasalarını dahi uygulamayacak bir keyfiyette olabileceğini bir kez daha gösteriyor. Bu süreçte kirli savaş politikalarının parçası olan bu saldırıyı da gençlik içinde bir dizi araçla gündemleştirdik ve gündemleştirmeye devam edeceğiz.

Son dönemde Emine Bulut’un katledilmesi üzerine kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı da önemli, kitlesel eylemlilikler gerçekleştirildi. Eylemlerde gençliğin yoğun katılımı bu alanda da gençlik kesimlerinin ne denli duyarlı olduğunun bir yansımasıydı. DGB olarak ise bu sorun üzerine ajitasyon ve teşhir eylemi gerçekleştirdik.

Yeni bir dönemi karşılarken...

Her açıdan bir dizi önemli hareketlenmenin olduğu bir dönemden geçiyoruz. Akademide ilerici birikimin tasfiyesi anlamına gelen KHKlar ile akademisyenleri görevlerinden eden AKP iktidarının yargısından akademisyenlere “beraat”ler çıkıyor. Sermaye düzeni para ve kâr dışında hiçbir şeye değer vermiyor. Daha fazla rant için doğayı ranta ve talana açıyor. ODTÜ başta olmak üzere boyun eğdiremediği, dinci gerici politikalarının karşılık bulmadığı bir dizi üniversiteye saldırıyor. Halihazırda hiçbir söz hakkı tanımadığı üniversite öznelerini yok sayıyor. Fakültelerinin taşınacak olması, üniversitelerine millet bahçesi yapılması gibi bir dizi gelişmeyi öğrenciler haberlerden, fısıltı gazetesinden öğreniyor. Tek adam rejimine dayalı faşist saldırılar ve kirli savaş politikaları uygulanıyor. Krizin ve sistemin çürümüşlüğü kadına yönelik olarak artan şiddet ve cinayetlerde gözler önüne seriliyor. Bütün bunların gölgesinde eğitimin her aşamasının paralı olduğu eğitim sistemi de gittikçe daha niteliksiz hale geliyor. Üniversitelerin akademik kadroları yandaş akademisyenler ile doldurulurken veya boş dururken, nitelik her gün düşüyor. Üniversiteler bir ticari işletme olarak görülüyor. Eğitimin bir dizi masrafı (okul araç gereçleri, yemek, barınma, ulaşım vb.) işçi ve emekçi çocukları tarafından karşılanamayacak kadar pahalı bir hale geliyor.

Sistemin tüm kurumları ile çürümüşlüğü her geçen gün gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. İster ailesini geçindiremeyen bir işçinin intiharında, isterse bir sendika ağasının devletin bakanı ile girdiği pazarlıkta olsun bu çürümenin yansımalarını görüyoruz. Ortadoğu politikasının iflası ile birlikte, köşeye sıkıştığı her anda “terör” demagojisini kullanan AKP iktidarının temsil ettiği kapitalizm gençliğe hiçbir gelecek sunmuyor. Kokuşmuş düzene karşı tek yol devrimdir. Bu çerçevede gençliği düzen karşısında taraflaştırmak için mücadeleyi büyütmek, üniversitelerde sonuç alıcı, pratik ve politik açıdan inisiyatifli ve sürekli bir çalışma yürütmek Devrimci Gençlik Birliği olarak en temel sorumluluğumuzdur. Gençliği özgürlüğü ve geleceği uğruna devrim saflarına kanalize etmek, bugünün sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirebilmekten geçiyor.

Devrimci Gençlik Birliği
Eylül 2019