Dünya dev bir karantina laboratuvarına dönmüş durumda. 21. yüzyılda veba, İspanyol gribi gibi geçmiş çağların tarih sayfalarında kalması gereken bir salgın kırımı yaşanırken, emperyalist savaş makinesinin güncel tablosu bu salgın hastalığın nasıl hayatımızı tehdit edebildiğinin nedenlerine de işaret ediyor.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) 2015-19 yılları arasında küresel silah ticaretine ilişkin raporu, ilacı tedaviden markaya çeviren sistemin barışı da ölüm makinelerine yatırdığı devasa kaynaklarla nasıl imkansız hale getirdiğini gösteriyor. Dünyaya savaşları dayatanlar bunun için gereken silahları da üretiyorlar. Savaş makinelerine dair istatistikler, emperyalist rekabetin listesini de oluşturuyor. Amerika Birleşik Devletleri silah ihracatında yüzde 36’lık payı elinde tutarken, yüzde 21 ile Rusya 2. sırada. Fransa (yüzde 7,9) ile Almanya (yüzde 5,8) onları takip ediyor.
Rapor, satanlar kadar alanların da sistemin savaş kundakçılığına sundukları katkıyı gösteriyor. Suudi Arabistan’ın en çok alıcı ülke olarak girdiği sıralamanın devamında Hindistan, Mısır, Avusturalya ve Çin var. Çin hem ithalat hem ihracat başlığında ilk 5’te! Yani ürettiklerini satarken üretemediklerini satın alarak kendi savaş araçlarını güçlendiriyor.
Türkiye’nin özgünlüğü
Raporda Türkiye’nin silah alımı 2015-19 döneminde, 2010-14 yıllarına oranla neredeyse yarı yarıya azalmış görünüyor. Rapor bunu, Suriye’de ve Libya’da kışkırtılan savaş süreçlerine, Almanya’dan satın alınan denizaltıların tesliminin gecikmesine, Avrupa ülkelerinin ambargo kararlarına bağlıyor. Türk savaş sanayisindeki üretim artışına da dikkat çekiliyor. Sınır ötesi saldırganlık girişimlerinin ürünü olan TCG Anadolu gemisi gibi projeleriyle öne çıkan, üniversiteleri savaş sanayisinin Ar-Ge merkezine dönüştüren, SİHA’lar üreten sermaye devleti bu alanı da güçlendiriyor.
Emperyalizm savaş istiyor!
Küresel silah ticaret hacmi, 2010-14 dönemine oranla yüzde 5 artış kaydetmiş bulunuyor. Savaş sanayisi dünyada üretilen artı değerin en çok payı alan sektör. Salt bir savaşa değil, dünya savaşı denen emperyalist paylaşım savaşlarına hazırlık kesintisiz olarak sürdürülüyor.
Korona salgını işçi ve emekçilerin gözlerini hastalığa çevirmek zorunda bırakırken, emperyalistler birbirlerine diş bilemeye devam ediyorlar. Almanya ve ABD arasında geliştirilmesi muhtemel aşı üzerinden yansıyan “sadece ABD için” polemikleri, tam da geleceğin savaşına dair kutuplaşmaların ilk adımı olabilir. Çin ve İran’ın ABD emperyalizmini hedef alan açıklamaları da bunun devamı niteliğindedir. Yine Amerikan borsasında Korona virüsünden kaynaklı yaşanan çöküş ve bunun küresel ölçekte kapitalist ekonomilerde yaratacağı sarsıntılar savaş zeminini güçlendirecektir.
Yazgıyı bozacak olan
Ezenler var olduğundan beri savaşlar ve silahlanma hep varoldu ve olacak. Sınıflar arasındaki denge proletarya lehine değişmediği sürece dünya yıkım savaşlarına gebe olmaktan kurtulamaz. Ve artık gelişen teknoloji ile burjuvazinin savaşları, korona dahil bilinen tüm salgınlardan daha kitlesel yıkım getirebilecektir. Son silahlanma raporu, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin kimyasal, nükleer vb. ölüm türevleriyle dünyanın ağır bir yıkımına hazırlandığını gösteriyor.
Artık sistemi devirmeden, toplumsal altüst oluşu gerçekleştirmeden barışa ulaşılamaz. Zira tek bir ülkenin savaş çığırtkanlığına değil dünyanın dört bir yanındaki saldırganlığın hazırlığına karşı cephe açmak gerekiyor. Dolayısıyla, dünyada emperyalist sistemin yazdığı kaderi bozacak olan işçi sınıfının devrimci savaşıdır!