Etiyopya tarafından Mavi Nil kolu üzerine inşa edilen Rönesans (Hedasi) Barajı, Mısır’la ciddi bir çatışmanın fitilini ateşlemiş bulunuyor. Afrika kıtasının en büyük barajı olma özelliği de taşıyan 6.000 megavatlık kapasiteli Rönesans Barajı’nın havzadaki yaşam alanlarına büyük ölçekli etkisi olacaktır. Yapımına 2000’li yılların başında başlanan barajın 2022 yılında bitirilmesi ve 2029’da da tam kapasite çalışması planlanıyor. 16 tribün ve 74 milyar metreküp dolum kapasiteli bu devasa kompleks, henüz inşaat halindeyken bölge ülkeleri arasında gerginleşen diplomatik ilişkileri bitirme noktasına sürüklemekle kalmamış, özellikle Mısır ve Etiyopya’yı bir sıcak çatışmanın eşiğine de getirmiştir.
Bu çatışmanın taraflarından biri de Nil nehrinin güney ve kuzey (Beyaz ve Mavi) kolları ile topraklarını boydan boya dolaştığı Sudan’dır. Sudan, Nil nehrinin güneyden kuzeye akan kolu üzerinde yapımı süren hidroelektrik baraja, havzadaki su taşkınları ve tarım alanlarına pozitif etkileri olacağı hesabıyla muhalefet etmemekte, bilakis el altından Etiyopya’ya destek vermektedir. Sudan’daki iktidar değişikliği ve mevcut iktidarın Mısır’la olan iyi ilişkileri de durumu değiştirmiş değildir. Her ne kadar Sudan, üç ülkeyi temsilen yapılan görüşmeler esnasında tarafsızlık görüntüsü vermek zorunda kalmış olsa da arka kapı diplomasisi ile Etiyopya’nın yanında yer almaktadır.
Sudan için söz konusu barajın, nehir yatağındaki taşkınları minimum seviyeye indireceği, tarım arazilerindeki üretim kapasitesini misliyle artıracağı ve ülke ekonomisi için bir çeşit doping anlamına geleceği öngörülüyor. Fakat yıllık tüketilebilir su miktarını azaltacak olması ise Sudan’da endişe konusudur. Baraj daha çok Mısır ekonomisi ve su kaynakları için olumsuz etkiler yaratacaktır. Barajın tam kapasiteyle çalışması, genelde Nil havzası, özellikle de su ihtiyacının %95’ini buradan karşılayan Mısır için birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Barajın yaratacağı sorunların neler olacağı konusunda ilk elden şu öngörüler sıralanmaktadır:
- Mısır gerçek anlamıyla su yoksulu bir ülke durumuna düşecek ve kişi başına düşen 570 metreküp civarındaki su miktarı 500 metreküpe gerileyecektir.
- Havzadaki tarım alanları ve ona bağlı lojistik dallarında çalışan 1,5 milyon insan işini kaybedecektir.
- Ülke ekonomisine 2 milyar doların üzerinde bir zarara yol açacaktır. Ki zararın daha fazla olacağını iddia edenler de yok değil. Örneğin Rönesans Barajı’nın sadece Mısır’ın Nil üzerindeki hidroelektrik barajının dolum ve üretim kapasitesine etkisinin, yılda 300 milyon doların üzerinde bir ekonomik girdi kaybına yol açacağı söylenmektedir.
Nil havzasını tarihten gelen alışkanlıklarla periferisi olarak gören Mısır için bütün bunları sineye çekmek ve kabul etmek hiç de kolay görünmüyor. Mısır yönetimi, Nil’in su kaynaklarının paylaşımını düzenleyen 1929 ve 1959 yıllarındaki anlaşmalara atıfta bulunarak veto yetkisini kullanmaya çalışsa da sonucu kendi lehinde değiştirecek bir etki yaratabilmiş değil. Mısır için bir çeşit yaşam damarı olan Nil sularının kuzeye akan kolunun kaynakları Etiyopya sınırları içindedir. Söz konusu anlaşmalarda olmayan ve Mısır’ı zorda bırakan husus, Etiyopya’nın kendi sınırları içinde baraj yapamaz diye bağlayıcı bir anlaşması bulunmamasıdır. Mısır’ın elindeki güvence gibi görünen anlaşmalardaki veto hakkı, Etiyopya iç hukuku açısından yok hükmündedir. Haliyle bu barajın yapımı önünde Mısır’ın iddia ettiği gibi herhangi bir uluslararası engel bulunmamaktadır.
Nil nehri binlerce yıldır Mısır başta olmak üzere birçok Afrika ülkesi için hayat iksiri özelliği taşıyor. Firavunlar, Nil’e tanrı gibi tapar ve “Mısır onun armağanıdır” derlerdi. Nil suları ve deltasında yapılan tarım, balıkçılık ve turizme bağlı Mısır ekonomisi ve bu bölgede yaşayan 40 milyon insanın hayatını dolaysız bir şekilde etkileyeceği düşünüldüğünde, Mısır’ın anlaşmayı mevcut haliyle kabul etmeye yanaşması pek kolay değildir.
Üç ülkenin taraf olduğu görüşmelerden sonuç alınamayınca Mısır’ın ABD’yle, Etiyopya’nın ise İsrail’le iş tutmaya çalışması ve olası bir anlaşmayı bir diğerinin aleyhine dönüştürme çabası, sorunu daha da karmaşık bir hale getirmiş bulunuyor. Mısır’ın ABD’yi arkasına aldığını düşünerek yaptığı sert açıklamalar, Etiyopya cephesinde anında aynı sertlikte cevaplarla karşılanmış ve yapılan görüşmelere ara verilmiştir.
Bu arada Etiyopya Başbakanı, Nobel Barış ödüllü Abiy Ahmed Ali’nin İsrail Başbakanı Netanyahu ile olan sıkı dostluğu dillere destan olmuş durumda. Bu dostluğun ilk meyvesi de barajın güvenliği bahanesiyle Etiyopya’nın, İsrail istihbaratı üzerinden gelişmiş füzeler tedarik etmesi olmuştur. Etiyopya ile Eritre arasında yapılan barış anlaşması ve Eritre başkentini ziyaret etmesi vesilesi ile Nobel verilen Abiy Ahmed, Netanyahu eli ile de “savaş tanrıları”nın sevimli çocuğu olmaya aday görünüyor.
Öte yandan ABD’nin Mısır’ın başına atadığı ve Beyaz Saray koridorlarında “General artığı diktatör” diye aşağıladığı Sisi de başka bir cepheden olası bir çatışma ortamının yaratılmasına katkı yapmaktadır. Sürekli bir biçimde Etiyopya’yı tehdit ederek sonuç alamayacağını bilse de hem içe dönük milliyetçi duyguları okşamak için hem de tayin edildiği görevi gereği savaş tamtamları çalmaktadır.
ABD emperyalizmi ve siyonist İsrail’in bütün bir Doğu Afrika’yı tutuşturma potansiyeli taşıyan bir dinamiği bölge halkları lehine çözmesi kuşkusuz beklenemez. Bölge halklarının başına bela olmuş emperyalistler ile işbirlikçiler takımı bölgeden sökülüp atılmadıkça, bölge halklarının huzur içinde ve kardeşçe yaşaması mümkün olmayacaktır.