ABD-Çin ilişkilerindeki gerilim sürekli tırmanıyor. “Ticaret savaşları”, “Hong Kong’un statüsü”, sıkça baş vurdukları “insan hakları” yüzsüzlüğü gibi konular gerilimin nedeni olarak öne çıkıyor. Fakat iki ülke arasındaki kavganın nedeni elbette bunlardan ibaret değil. Hegemonya kavgasında üstünlük sağlamak için çırpınıp duran ve uluslararası ilişkileri geren ABD, Çin’e karşı saldırgan bir politika izliyor. ABD Başkanı Trump da başından beri bu politikanın mimarlığını yapıyor ve vesile buldukça saldırganlık gerekçelerine yenilerini ekliyor. Son aylardaki gerekçe ise korona salgını…
Korona salgınının başlangıcından bu yana ABD virüsün Çin’den geldiğini, “Çin virüsü” ifadelerini kullanarak, sürekli gündemde tutuyor. Washington ayrıca düştüğü içler acısı duruma bakmadan, Pekin’i başlangıçta salgına erken ve yeterli yanıt vermemekle ve bilgileri gizlemekle suçluyor.
Yakın zamanda Pekin yönetimi, ABD’nin Çin’e saldırmak ve iftira atmak için her fırsatı değerlendirdiğini, salgını da bu amaçla kullandığını belirterek, Trump ve bazı politikacıların Çin hakkında çok fazla yalan uydurduklarını ve çok fazla komplo yarattıklarını belirtti. Son olarak Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, ABD hükümetini Çin’e karşı izlediği politikalardan dolayı sert bir şekilde eleştirip uyardı. Çin Halk Kongresi toplantısının ardında konuşan Bakan Wank Yi, ABD’nin “ilişkileri yeni bir Soğuk Savaş’a doğru” zorlamakla suçladı ve “Yıkıma neden olan koronavirüsün yanı sıra ABD’de yayılan siyasi bir virüs de var.” diye açıklama yaptı.
Çin Dışişleri Bakanı, ABD ve Çin’in dünya barışı için büyük bir sorumluluk taşıması gerektiğini ifade ederek, salgına karşı birlikte mücadele edilmesinin zorunluluğuna da işaret etti. İş birliği içinde hareket etmek durumunda her iki ülkeninde kazançlı çıkacağını belirten Wang Yi, karşı karşıya gelmeleri halinde iki tarafın da kaybedeceğini söyleyerek ülkesini, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruma kararlılığına dikkat çekti.
Salgının dünyayı şaşkına uğrattığını ve Çin’in de tıpkı diğer ülkeler gibi bir salgın kurbanı olduğunu belirten Çinli yetkililer, salgına ilişkin bilgilerin derhal ve sorumlu bir şekilde paylaşıldığını ve gerekli önlemlerin zamanında alındığını savunuyorlar. Yanı sıra Çin’in uluslararası bilimsel araştırmalara açık olduğunu, fakat bunun profesyonelce, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) önderliğinde yapılması gerektiğini belirterek, sorunun siyasallaştırılmaması konusunda uyarıyorlar.
Donald Trump, ABD ve Çin arasındaki ilişkiyi tırmandıran ilk başkan değil. Ancak öncekilerden farklı olarak Trump, Çin’i neredeyse her konuda bir numaralı günah keçisi yaptı. Çin eleştirisi Trump için seçim kampanyalarında da önemli bir konuydu. Konunun odağında ise ekonomi duruyordu. Çin’in “Eski ABD başkanlarını dolandırdığı” iddiasında bulunan Trump, Çin’in ABD’yi parçaladığını da ileri sürüyordu. Çin-Amerikan ilişkileri uzmanları, durumu, “Trump Çin’e karşı gerçek bir kampanya yürüttü,” biçiminde özetlemişlerdi.
Kendisini ABD için “doğru zamanda, doğru yerde, doğru adam” olarak gören Trump, Çin’den ABD’ye gelen malların dörtte üçüne gümrük vergileri uygulayarak alevlenen ticaret çatışmasını tırmandırmıştı. Bunun ABD ekonomisine de zarar vereceği anlaşıldığında bir ticaret anlaşmasını müzekere etmek için Amerikan delegasyonları Pekin’e, Çinli delegasyonlar da aynı amaç için Washington’a koşmuşlardı. 15 Ocak’ta, salgının başlamasından birkaç hafta önce ise Beyaz Saray’da “1. Aşama Anlaşması” törenle imzalanmıştı.
Trump memnun bir şekilde kendisini, hükümetini, başardığı işleri ve ülkesini bolca övüyor, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile iyi bir ilişkisi olduğunu duyuruyordu. Fakat bu geçici ve yanıltıcı bir görüntüydü. Zira sorunlar yerli yerinde duruyor ve hegomanya mücadelesi sertleşerek devam ediyor. Gelinen yerde, sayısız sorunların yanı sıra korona salgınının yarattığı gerilim nedeniyle de “artık birbirleriyle pek konuşmuyorlar.” Aralarındaki gerilim ise uzmanlara “yeni bir soğuk savaş dönemi” dedirtecek kadar sertleşmiş bulunuyor.
İlişkilerde “soğuk savaş” korkusu yaratan sertleşmenin görünürdeki son nedeni ise koronavirüs. ABD Başkanı Trump, salgının ilk aylarında Çin’i virüse karşı “mükemmel bir iş” başardığı konusunda övgülere konu etmiş ve adeta ödüllendirmişti. Çok geçmeden 180 derece dönüş yaparak, “Çin virüsü” propagandasıyla Çin’e karşı harekete geçti. Çoğu bilim insanının virüsün insan yapımı olmadığını söylemesine rağmen, Trump ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo laboratuvar teorisi için “önemli kanıt” olduğunu ısrarla tekrarlıyor ve salgından Pekin’i sorumlu tutuyorlar.
Salgın nedeniyle ABD ekonomisi çökmüş durumda. Örneğin mart ayının ortasından bu yana 30 milyondan fazla Amerikalı işini kaybetti. Bu durum, Trump’ı Amerika’yı yeniden “büyük” hale getirme rolünü oynamaya zorluyor. Dolayısıyla da Trump, yeniden Çin’in düşman olduğuna odaklanmış bulunuyor. Yaklaşan seçimler bunu ayrıca gerektiriyor.
ABD’deki seçim kampanyasında, kimin Çin ile daha sert kavga edeceği önem kazanıyor gibi. Nitekim Trump’ın ekibi şimdiden buna hazırlanmış ve Trump’ın karşısına aday olarak çıkan Joe Biden’e “Beijing Biden” lakabını yapıştırmış bulunuyor.