2011 yılında emperyalist savaş aygıtı NATO bombardımanıyla Muammer Kaddafi yönetimini devirenler, iç savaşa sürükledikleri Libya’da “barışı sağlamak için” Berlin’de toplandılar. Güya amaç çatışmaları sona erdirmek, yetili bir hükümet kurmak, dış müdahaleleri engellemek, birleşik bir Libya yaratmak… 7 ay boyunca Libya’ya bomba yağdıran Batılı emperyalistlerle AKP-saray rejimi gibi suç ortakları, parçalayıp iç savaşa sürükledikleri ülkenin barışa ihtiyaç duyduğunu hatırladılar.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in öncülük ettiği zirveye Fransa, Rusya, Türkiye, Mısır gibi ülkeler cumhurbaşkanı düzeyinde katılım sağladı. ABD dahil bazı ülkeleri ise Dışişleri Bakanları temsil etti. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell gibi isimlerin de katıldığı zirve, Libya’ya atfedilen “önem”e işaret ediyor.
Kağıt üzerinde “kısmi anlaşma”
Kulis görüşmeleri hariç dört saat süren zirvenin ardından bir “sonuç bildirgesi” yayınlandı. "Libya Temsilciler Meclisi’nin onayladığı tek, birleşik, kapsayıcı ve etkin bir hükümetin kurulmasını destekliyoruz. Ateşkesin uygulanmasını kontrol edecek ve denetleyecek teknik komiteler kurması için BM’ye çağrıda bulunuyoruz. Merkezi ve sivil otoritenin kontrolünde birleşik bir Libya ulusal güvenlik sisteminin kurulmasını destekliyoruz. Libya’da tüm taraflara özgür, kapsayıcı ve adaletli seçimlerle geçiş sürecini sonlandırmaları için çağrı yapıyoruz…” ifadelerinin de yer aldığı sonuç bildirgesi, tüm katılımcılar tarafından imzalandı.
12 ülkenin üst düzey temsilcilerinin katıldığı zirvede Libya’ya silah sevkiyatlarının durdurulması, başka ülkelerin Libya’nın iç işlerine müdahale etmeyi sonlandırması konusunda da anlaşma sağlandığı belirtildi. Kısmı başarı sayılan anlaşmanın uygulanacağının ise hiçbir garantisi yok. Zirve sonrasında yapılan açıklamalar, ortak metne imza atanların halen farklı telden çaldığını gösterdi. Göründüğü kadarıyla ne silah sevkiyatı duracak ne tarafların Libya’ya dolaysız müdahalesi son bulacak. Libya’nın yağmasından pay alma savaşı biçim değiştirse bile tüm acımasızlığıyla devam edecek.
Libya halkı denklemde mevcut değil
Ülkeyi parçalayıp petrolü aralarında pay ettikten sonra Libya’yı kaderine terk eden emperyalistlerle işbirlikçileri, son haftalarda farklı telden çalıyorlar. Artık tüm taraflar Libya’yı önemsiyor. Askeri müdahale, çete transferi, silah sevkiyatı gibi uğursuz icraatlar önem derecesini gösteriyor. Doğu Akdeniz’de halkların hakkı olan doğalgazın paylaşımı için kurulan kurtlar sofrası ise, Libya’nın “önemini” ayrıca arttırdı.
Gazın yağması için kurulan kurtlar sofrasında yer bulamamanın hırçınlığıyla hareket eden AKP-saray rejiminin sallantıda olan Faiz el Sarraj hükümetiyle anlaşma imzalaması, sorunu daha da karmaşık hale getirdi. Libya’ya cihatçı transfer eden, silah sevkiyatını arttıran saray rejimi, gerekirse Türk ordusunu da iç savaşa sürebileceğini söylüyor. Sermayenin de desteğini alan AKP hem Libya’nın hem Akdeniz’deki gazın paylaşımından pay alabilmek için histerik savaş naraları atıyor.
Yeni bir mülteci akınından çekinen Almanya ise çatışmaların bitirilmesi için çaba harcıyor. Hem Hafter hem Sarraj’la işbirliği yapan Rusya, tarafları anlaştırıp Libya’daki etki alanını güvence altına almayı hedefliyor. Fransa AKP rejiminin cihatçı transferinden duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, Suudi Arabistan’la Mısır ise, Türk ordusunun Libya’ya müdahalesini savaş ilan sayıyor. Sarraj’a yaslanarak Libya’da etkili olmaya çalışan İtalya da Türk ordusunun müdahalesinden rahatsız. ABD emperyalizmi çok öne çıkmasa da Hafter tarafıyla işbirliği yaparak uğursuz rolünü oynamaya devam ediyor…
Halen devam eden bu pazarlıklarda her kepazelik mevcuttur. Ülkesi parçalanan, zenginlikleri gasp edilen Libya halkı ise denklemin dışındadır. Her ikisi gerici güçlerin işbirlikçisi olan Hafter’le Sarraj güya Libya’yı temsil ediyorlar. Oysa bu iki gericilik odağının bağımsız hareket etme gücü olmadığı gibi, her taraf yaslandığı dış güçlere angajedir. Denklem de çok öne çıkmayan ama perde arkasından pazarlık yapan cihatçı çeteler de var.
Devrimci önderlikten yoksun halk yağmacılar elinde rehin
‘Dünyanın emperyalist güçleri-bölgedeki işbirlikçileri-cihatçı çeteler üçgeni’ne sıkıştırılan Libya halkı, ülkesinin kurtlar sofrasında yem olmasını engelleyebilecek güçten yoksun görünüyor. 2011’den beri devam eden yıkımın ağır bedellerini ödeyen bu halk, devrimci temsilcileriyle siyasal alana çıkmadığı için, yağmacılar elinde rehin duruma düşmüştür. Sarraj da Hafter de halkı değil kendi sefil çıkarlarını koruma derdinde. Bundan dolayı halktan çok dış güçlere bel bağlıyorlar. Emperyalistlerin de AKP-saray rejiminin de tek dertleri var; o da yağmadan daha çok pay almak. Mısır’la Suudi Arabistan için de aynı şey geçerlidir. Bu gerici güçler, Akdeniz’deki gaz paylaşımı kavgasında alacakları payı büyütebilmek için de Libya’yı sıçrama tahtası gibi kullanıyorlar.
Halkın rehin durumdan kendini kurtarması yazık ki kolay değil. Yine de örgütlü devrimci bir direniş geliştirilebildiğinde boğucu ablukayı dağıtmak mümkün olacaktır. Bu çağda halkların kaderi birbirine bağlanmıştır. Emperyalist işgale-yağmaya karşı durmak da Libya halkıyla dayanışma içinde olmak da devrimci-ilerici güçlerin vazgeçilmez görevi olmalıdır.