Libya’da çatışmaların durdurulması için yeni bir ateşkes önerisi gündeme getirildi. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi ile anlaşan General Halife Hafter tarafından gündeme getirilen ateşkes önerisine, Rusya ile ABD destek verdiklerini açıkladılar.
“Libya Ulusal Ordusu”nun şefi Hafter, korona salgını nedeniyle geçen Mart ayında da ateşkes önerisinde bulunmuş, ancak Trablus’taki hükümet, AKP-MHP rejiminden aldığı direktifle savaşı tırmandırmıştı. Faiz el Serrac başkanlığındaki bu kukla hükümet, Türk ordusunun fiilen savaşa katılması sayesinde bazı bölgeleri ele geçirmiş, mevzi kaybeden Hafter ise, kendisini devlet başkanı ilan etmişti.
***
AKP-MHP rejimi Suriye’deki cihatçı tetikçilerden binlercesini Libya’ya transfer etti. Türk ordusu ise, aylardan beri Trablus’ta yığınak yapıyor. 2012’de Libya’dan Suriye’ye tetikçi transferi yapan bu dinci-faşist rejim, şimdi akışı tersine çevirdi. Libya’da paralı asker olarak kullanılan bu tetikçilerin sayısının 10 ila 15 bin arasında olduğu tahmin ediliyor.
Türkiye’nin Libya’da yaptığı askeri yığınak, Mısır başta olmak üzere bu ülkenin komşularını çok rahatsız ediyor. Saray rejiminin başı T. Erdoğan’ın Yeni Osmanlıcı-yayılmacı bir politika izlemesi, bu ülkeleri diken üstünde bırakıyor. Buna rağmen Türkiye gibi savaşa fiilen katılmak istemiyorlar. Mısır’ın Hafter’le anlaşıp ateşkes ilan etmesi, Türkiye’nin bu yayılmacı politikasına set çekme arayışı olarak da değerlendirilebilir.
***
Hafter Mısır’a gittiğinde, el Serrac’da AKP şefi T. Erdoğan’ın huzuruna çağrılmıştı. Kahire’de ateşkes çağrısı yapıldı, Ankara’da ise savaşa devam vaazları verildi. Türk ordusunun desteğiyle zar-zor Trablus’u düşmekten kurtaran el Serrac hükümeti, şimdi tüm Libya’yı kurtarmaktan söz ediyor. Ülkenin %10’u kadar bir alanı ancak Türk ordusunun desteği ile kontrol eden kukla bir hükümetin bu açıklaması, saray rejiminden savaşı tırmandırma emri aldığına işaret ediyor.
AKP-MHP rejiminin pervasızlığı, emperyalist savaş aygıtı NATO’nun verdiği destekle ivme kazandı. Nüfuz alanı çatışmasını şiddetlendiren bu pervasızlık, Amerikan uşağı rejimlerin çatışma alanına da dönüştü. Bir tarafta Suudi Arabistan-Mısır-Birleşik Arap Emirlikleri üçlüsü öte tarafta Türkiye-Katar ikilisi. Tümü de ABD uşağı olan bu rejimler, Libya’daki çatışmanın bölgesel aktörleri durumunda. Bu arada ABD Hafter’e “destek” verirken, NATO Serrac’ın hamisi Türkiye’ye gaz veriyor. Belli ki, ABD emperyalizmi ile Ankara’daki uşakları, Suriye’de olduğu gibi, Libya’da da çatışmaların sona erdirilmesini engellemek istiyor. Bu politika, kazanılmayan savaşın bitirilmesini geciktirmeye odaklanıyor. Ülkelerin yakılıp-yıkılması, halkların ödediği ağır bedeller ise, umurlarında bile değil.
***
Kahire’den ateşkes çağrısı yapılırken, Ankara’da savaş naralarının atılması tesadüf değil. Belli ki, ellerinden geldiği kadar savaşı uzatacaklar. Zira savaşın bitmesini, Libya’nın bütünlüğünün sağlanmasını ne ABD ne Ankara’daki dinci-faşist suç ortakları istiyor. Nitekim AKP şefi huzurunda, kukla hükümet adına “Hafter’i muhatap almıyoruz. Tüm Libya’yı kurtaracağız” açıklamasının yapılması, çatışmaların son erdirilmesinin kolay olmayacağını gösteriyor.
El Sisi’nin ilan ettiği ateşkesin koşullarını saray rejiminin kabul etmesi kolay değil. Çünkü “çatışmalara son verilmesi, yabancı militanların tahliyesi, grupların silahsızlandırılması, yabancı paralı askerlerin geri çekilmesi” gibi koşullar içeriyor. AKP-MHP rejiminin Libya’daki “kara gücü” ise, paralı asker olarak kullandığı cihatçı çetelerdir.
***
Libya’daki nüfuz alanları mücadelesinin tarafları olan Rusya ile ABD’nin ateşkese destek açıklamaları, pratik bir tutumla birleştirilmediği sürece havada kalan sözler olmanın ötesine geçmeyecek. ABD’nin ikili oynaması, çatışmaların devam etmesini sağlıyor. Çatışmaların sona erdirilmesi, Rusya’nın çıkarlarına uygun görünüyor. Nitekim Putin yönetimi daha önce Hafter’i Moskova’ya çağırıp Serrac’la anlaştırmaya çalışmış, ancak sonuç alamamıştı. Türkiye ile kurduğu ilişkilerin zarar görmesini istemeyen Rusya, yine de çatışmaların taraflarından biri konumundadır.
Çatışmaların yarattığı fiili parçalanma durumu, bu ateşkes girişimi de boşa düşerse -büyük bir ihtimalle öyle olacak-, Libya’nın parçalı durumunun kalıcı hale getirilmesi riski artacaktır. Bu ise, Libya’nın yeni çatışmalara zemin oluşturan bir bataklığa terk edilmesi anlamına gelecektir. Tabi zenginlikleri de yağmalanmaya devam edecek.
2011’de yedi ay süren NATO bombardımanı, Libya’yı bu cehenneme sürükledi. Bu ülkenin halkı 9 yıldır devam eden gerici-yıkıcı savaşın kurbanı durumunda. Yazık ki, bu halkın çıkarlarını esas alan etkili bir devrimci-demokrat güç de görünmüyor. Halen Libya halkının önemli trajedilerinden biri de budur. Zira bu halk ne Serrac’ın ne Hafter’in ne de onları destekleyen güçlerin umurunda.