Trump ABD’ye başkan seçildikten sonra Ortadoğu’da kartları yeniden karmıştı. Her vesile ile cepheden İran’ın karşısında, İsrail’in yanında yer aldı ve almaya devam ediyor.
İlişkilerinde inişli çıkışlı dönemler yaşansa da ABD-İran arasındaki gerginlik, İranlı general Kasım Süleymani’nin 3 Ocak’ta bir hava saldırısında öldürülmesiyle büyük bir krize dönüştü, adeta savaşın eşiğine gelindi. İran’ın dini lideri Ali Hamaney, Kasım Süleymani’nin öldürüldüğü gün yaptığı açıklamada, ABD’den “sert bir intikam” alacaklarını ilan etmişti. Karşılıklı birtakım sürtüşmeler eşliğinde tırmanan gerginlik, ABD’nin Irak’taki bazı “önemsiz” üslerini boşaltıldıktan sonra İran’ın bunları vurması, ABD’nin de “sessiz kalması” ile geçiştirildi. Akabinde ABD yönetimi boş durmayarak, İran’ı ekonomik olarak çökertmek için her türlü yol ve yöntemi denemeye devam etti. Bu yöntemlerden biri de İran’ın Avrupa bankalarındaki fonlarına el koyma girişimidir.
ABD, İran’ın 2001’de ikiz kulelere yapılan saldırıdan sorumlu olduğunu iddia ederek ona dava açmış ve İran’ın Avrupa’daki kaynaklarının “2001 terör saldırısında zarar görenler için kullanılmak üzere” ABD’ye aktarılması için İran fonlarının bulunduğu ülkelere baskı yapmıştı. ABD mahkemeleri bile, ABD’nin terörizmle ilişkilendirerek İran kaynaklarına el koyma girişimlerini reddetmelerine rağmen, İran’ın varlıklarına el koymak için kovboyluktan vazgeçilmiş değil.
İran, 10 Eylül’de “ABD baskısı nedeniyle bazı Avrupa bankalarında bulunan kendi paramızı alamıyoruz” açıklaması yaptı. Tahran’da Koronavirüsle Ulusal Mücadele Kurulu toplantısının ardından konuşan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, “Koronavirüs ile mücadelede kullanılmak üzere bazı dost ülke bankalarında bulunan ve bize ait paraları ABD baskısı nedeniyle alamıyoruz” dedi. “Bir ülkenin gıda, ilaç ve insani ihtiyaç malzemelerini satın almak için kendi parasını kullanamamasının tarihte görülmemiş bir kötülük olduğunu” belirten Ruhani, “Bankalarında paramızın olduğu dost ülkeler, Amerika’nın baskısı nedeniyle bunları serbest bırakmaya hazır değil. Hepsi ABD zulmü ve baskısı karşısında geri adım attı” şeklinde konuştu.
İran Merkez Bankası (CBI) Başkanı Abdolnasser Hemmati ise Nisan 2020 de yaptığı açıklamada ülkesinin, “Avrupa’daki İran paralarını ve fonlarını bloke etmeye ve sözde terör kurbanlarını rehabilite etmede kullanmak üzere Washington’a transfer ettirmeye çalışan ABD’ye karşı yasal bir zaferi kazandıklarını” söylemişti. Hemmati, “Lüksemburg’daki mahkemelerin 1,6 milyar doları aşan bir ihtilafta İran’ın yanında yer aldığını” hatırlatmıştı.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yaptığı yeni açıklamadan anlaşılıyor ki, “kazanılan yasal zafere” rağmen, hem paranın bulunduğu ülkelerin işlerine geldiği için hem de söz konusu ülkeler ABD’nin yaptırım ve baskılarına maruz kalmamak için İran’a ait bu kaynakları bloke etmeyi sürdürüyorlar.
İran’a yeniden diz çöktürmek ABD emperyalizminin 40 yıllık rüyasıdır. ABD ve batılı emperyalistlerin kuklası, faşist diktatör Şah Rıza Pehlevi, 1979’da İranlı işçi, emekçi ve yoksul kitlelerin baskı ve sömürüye karşı direnişleri sonucunda ülkeyi terk ederek, Mısır’a kaçmıştı. Humeyni önderliğindeki gerici-dinci mollalar geniş yığınları peşlerine takmayı başararak, yönetimi ele geçirmişlerdi.
İşçi ve emekçiler, yoksul yığınlar çektikleri sefalet ve baskının nedeni olarak ABD’yi ve onun kuklası Şah Rıza Pehlevi’yi görüyorlardı. Gerici-faşist mollalar hem laiklik düşmanı orta çağ artığı yaklaşımları gereği hem de kitlelerin bu bilincine rağmen ABD ve batılı emperyalistlerle dostluk içinde iktidarda kalamazlardı.
ABD kuklası Şah’a ve dolayısı ile ABD emperyalizminin İran’daki çıkarlarına mollaların çelme takmalarından ötürüdür ki ABD kırk yıldır yapamadığını (İran’ı dize getirmek) kovboyluk da dahil her türlü yol ve yöntemi devreye sokarak, Trump aracılığı ile yapmak istiyor. Dinci-gerici molla rejimi ise İran işçi sınıfının ve yoksul emekçi halkının ABD ve Batılı emperyalistlere karşı öfkesini istismar ederek iktidarını pekiştirmeye çalışıyor.