İngiltere, TIR ve kamyon şoförü açığından kaynaklanan akaryakıt tedariki sorunlarıyla uğraşıyor. Ancak bu sorun sadece Brexit’ten (AB’den ayrılma) veya pandemiden kaynaklanmıyor. AB çapında kötü çalışma koşulları ve düşürülen ücretler mesleğe yönelik ilgiyi azalttı. Almanya’dan seçiğimiz makalede burada da tır ve kamyon sürücüsü açığının arttığı ve sorunların yaşanacağı belirtiliyor.
İngiltere’de Sarah Everard isimli kadını katleden Polis Memuru Wayne Couzens’ın ömür boyu hapis cezası alması ve cinayetin ortaya çıkan detayları, polise olan güvende süregelen sarsılmayı derinleştirdi. Polis Couzens, Everard’ı sokak ortasında sahte tutuklamayla ve kelepçeleyerek aracına bindirmiş, tecavüz ettikten sonra da öldürmüş ve cesedini yakmıştı. Ayrıca Couzens hakkında daha önce beliren şüpheler ve bir polis whatsapp grubundaki cinsiyetçi paylaşımlarına rağmen göreve devam etmesi, polis içerisinde cinsiyetçi eğilimlerin göz ardı edildiğine işaret ediyor.
Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 2012 seçim kampanyasında yasadışı finansman sağlamak suçundan yargılandığı davada bir yıl hapis cezasına mahkum edildi. Sarkozy verilen hapis cezasını elektronik bileklik takmak suretiyle evinde geçirecek. Sarkozy ile birlikte yargılanan çok sayıdaki sanık hakkında da çeşitli hapis cezaları verildi.
Ufuktaki tedarik krizi
German Foreign Policy
Uzmanlar, kamyon şoförü eksikliği nedeniyle, İngiltere’dekine benzer bir tedarik krizinin Almanya ve AB’yi de tehdit ettiği konusunda uyarıyor. Sebepler, ücretlerin düşürülmesi ve sefalet düzeyindeki çalışma koşulları.
Büyük Britanya’daki gibi bir arz krizi, sürekli artan kamyon şoförü sıkıntısı nedeniyle Almanya ve AB’yi tehdit ediyor. Birleşik Krallık’ta, süpermarketlerin tedarikinde yaşanan ilk zorluklardan sonra, tüm benzin istasyonlarının üçte ikisindeki benzin stokları geçen hafta sonu tükendi; ilk toparlanma belirtilerine rağmen, eksiklik devam ediyor. Uzmanlar, Federal Almanya Cumhuriyeti’nde de neredeyse İngiltere’deki kadar eksik kamyon şoförü olduğuna ve bunun artacağına dikkat çekiyor. Bu, AB’deki kamyon yük trafiğinin önemli bir bölümünü kapsayan Doğu ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinde de geçerli. Sürücü sıkıntısının nedenleri -Büyük Britanya’da olduğu gibi- ücretlerin düşürülmesi ve AB’de çoğunlukla Avrupa’nın doğu ve güneydoğu çevresinden gelen işçilerin sefil çalışma koşulları. Filipinli kamyon şoförlerinin Suudi Arabistan’da dahi Avrupa’dan daha iyi çalışma koşullarına sahip oldukları aktarılıyor.
İngiltere’de bir süredir sorun olan tır şoförlerinin azlığı, geçen hafta sonundan bu yana büyük akaryakıt sorununa yol açtı. Başlangıçta yalnızca birkaç benzin istasyonuna teslimat yapılamaması geçen haftanın sonuna doğru panik satın alma dalgasını tetikledi, benzin istasyonlarının yaklaşık üçte ikisinin yakıtı tükendi ve diğerlerinin önünde aşırı kuyruklar oluştu. Branş uzmanları önümüzdeki günlerde bir ilk rahatlama öngörüyor. Bununla birlikte, yaklaşık 100 bin kişi olduğu tahmin edilen ve yalnızca benzin istasyonlarına ve süpermarketlere yapılan teslimatları değil, aynı zamanda endüstriyi de etkileyen kamyon şoförü sıkıntısı devam etmekte. Kısmen kovid-19 pandemisi yüzünden; 2020’de sokağa çıkma kısıtlamaları nedeniyle 2019’a göre 25 binden daha az kamyon sürücü testi yapıldı. Ancak asıl neden, özellikle gençleri caydıran sefil çalışma koşulları; artık meslekte yaş ortalaması 55 olarak verilmekte. Son olarak, Brexit’in de etkisi var: Mart ayının sonunda Birleşik Krallık’ta bir yıl öncesine göre 16 bin daha az AB kamyon şoförü kaydedildi. Ülkenin AB’den ayrılmasına kadar var olan Doğu ve Güneydoğu Avrupa’dan sürücü getirme seçeneği artık mevcut değil.
Almanya ve diğer AB ülkelerinde de hızla artan bir kamyon şoförü sıkıntısı var. Almanya için branş örgütleri 60 bin ila 80 bin arasında sürücü sıkıntısı olduğunu bildirdi. Polonya için bu sayı 120 bine kadar tahmin ediliyor. Raporlara göre, zorunlu askerlik hizmetinin askıya alınması, Federal Cumhuriyet’teki nedenlere bir ölçüde katkıda bulunuyor: Bundeswehr’in eskisine göre yılda 10 bin kamyon şoförüyle yalnızca yarısı kadar eğitim verdiği söyleniyor. Bununla birlikte, yeni sürücüleri işe almanın önündeki en büyük engel aynı zamanda Almanya’daki düşük ücretler ve sefil çalışma koşulları. Uygulamada, kamyon şoförleri genellikle birkaç ay boyunca ailelerinden ayrı kalıyor, çok fazla mesai yapmak ve geceyi araçlarında geçirmek zorunda kalıyor. Ek olarak, genellikle dakiklik baskısı, nakliye şirketleri tarafından yasa dışı sömürü uygulamaları ve kontroller yoluyla yürürlükteki yasaların oldukça ilkel bir şekilde uygulanmasıyla yetersiz yasal çerçeve koşulları var ve bu mesleği cazip olmaktan çıkarıyor.
Düşen ücretlerin ve sefil çalışma koşullarının sürdürülmesi AB sayesinde mümkün oluyor. Bunun ön koşulları, iç pazar ve işçilerin serbest dolaşımı ile bağlantılı olarak Birlik’teki zorlukla değişen refah açığı tarafından yaratılmaktadır. Almanya’daki şirketler, Doğu ve Güneydoğu Avrupa’da yerleşik kamyon şirketlerinin hizmetlerine giderek daha fazla güveniyor, çünkü burada ücretler ve ek ücret maliyetleri önemli ölçüde daha düşük; Batı Avrupalı nakliyeciler de AB’nin doğu ve güneydoğudaki üye ülkelerinde şubeler açtılar. AB adına yapılan bir araştırma, orada bulunan sürücüler için “maliyet avantajını” yüzde 170’ten fazla olarak ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, AB’deki uluslararası tır yük trafiğinin yüzde 62’si sınır ötesi yük trafiğinin yanı sıra bir ülke içinde başka bir ülkeden tırlarla gerçekleştirilen taşımalar. Polonya yaklaşık yüzde 33 ile açık ara en üst sırayı elinde tutuyor; Litvanya ve Romanya, Almanya’nınki kadar yüksek olan yaklaşık yüzde 6’lık bir pazar payına sahip. Ayrıca, Almanya’da kayıtlı kamyonlar için diğer Avrupa ülkelerinden gelen sürücülerin oranı da artıyor: 2012’deki yüzde 7’den 2020’de neredeyse yüzde 20’ye çıktı.
Ancak Almanya ve Polonya’da kamyon şoförlerinin azlığı sistemin sınırlarına ulaştığını gösteriyor. Özellikle Polonyalı nakliye şirketleri, AB’nin doğusundaki ülkelerden şoför almaya çoktan başladı; 2015’te 20 binden biraz fazla olan sayıları, 2017’de 65 binin üzerindeydi. Sürücüler artık yalnızca Ukrayna ve Moldova’dan değil, Belarus veya Kazakistan’dan ve hatta bazen Filipinler’den de işe alınmakta. Bununla birlikte, düşü ücretler ve sefil çalışma koşulları altında, talep karşılanamamakta. Bunun nedeni, başka ülkelerde koşulların AB’dekinden daha iyi olması da olabilir: Örneğin Filipinli sürücüler, Suudi Arabistan’da Avrupa’dan daha iyi muamele gördüklerini bildirmekte.
(Çeviren: Semra Çelik)
Polis ve kadınlara bakış: Sorunlarla yüzleşmek gerekiyor
The Guardian
Başyazı
Sarah Everard’ın mart ayında Londra’da ortadan kaybolması, kadınların karşılaştığı şiddete karşı bir öfke dalgasına yol açtı. Katili Wayne Couzens’in ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasının ardından öfke ve güvensizlik şimdi polise odaklanıyor. Londra bölgesi polis gücü olan Metropolitan Polisi’nin (Met) “iğrendiğinden, öfkelendiğinden ve harap olduğundan” kimsenin şüphesi yok. Birçoğu, Couzens’i adalete teslim etmek için yorulmadan çalıştı. Ancak önceden tasarlanmış kaçırma, tecavüz ve cinayetin tüm tüyler ürpertici ayrıntıları, özellikle de Couzens’in arama emri kartını ve kelepçelerini kullanarak sahte bir tutuklama düzenlemesi, kurum tarafından gerçek ve acil bir hesaplaşma gereksinimini derinleştirdi.
Met’in karşı karşıya olduğu derin inanç krizini anladığına dair hiçbir işaret yok. Bu ırkçı Stephen Lawrence cinayetini ya da terörist sanılarak polis tarafından vurulan Jean Charles de Menezes’in davasını gerektiği gibi soruşturulmamasının kışkırttığı kadar ciddi bir kriz. Lawrence’ın ebeveynleri tarafından yürütülen ısrarlı kampanya, nihayetinde kurumsal ırkçılığın tanınmasına yol açtı. Cinsel şiddet ve aile içi istismarla mücadelede atılan şüphesiz adımlara rağmen, kurumsal kadın düşmanlığıyla yüzleşmenin zamanı geldi.
Met Başkomiseri Cressida Dick, en azından “değerli bir güven bağının zedelendiğini” kabul etti; daha önce ara sıra ‘kötü yumurta’ya atıfta bulunarak meslektaşlarına ihanet ettiğini söylediği Couzens’dan polis servisinden ayrı tutmaya çalıştı. Fakat, çözüm için ne yapabileceğini söylemedi.
Polis, cinayetten önceki günlerde Couzens’ı kadınlara yönelik cinsel bir tehdit olarak tanımlamak için yeterli bilgiye sahip olabileceklerini kabul etti. Bağımsız Polis Davranış Ofisi, uygunsuz teşhire ilişkin üç ayrı şikayetin ele alınmasını araştırıyor: İkisi cinayetten kısa bir süre önce Londra’da, üçüncüsü ise 2015’te Kent’te gerçekleşmiş. Ancak diğer memurların davranışları da ele alınmalıdır.
Kadın Adaleti Merkezi, görevli memurlara karşı aile içi taciz, tecavüz ve takip suçlamalarını ele almalarıyla ilgili olarak 15 polis gücünü içeren bir “süper şikayet” sundu.
Daha geniş bağlamda polislerin davranışları da bu tartışmanın bir parçası. Nicole Smallman ve Bibaa Henry kardeşlerin geçen yaz Londra’daki bir parkta öldürülmesinin ardından polislerin cesetlerin fotoğraflarını sosyal medyada paylaşması eleştirilmişti. “Casus polislerin” takip ettikleri gruplar içerisinde kadınlarla cinsel ilişkiye girmesi yine polisin kullandığı taktiklerin sorgulanmasına yol açmıştı; kurbanlardan birisi perşembe günü Met’e karşı önemli bir duruşma kazandı. Sadece birkaç hafta önce, Zabıta ve İtfaiye ve Kurtarma Hizmetleri Müfettişliği (HMICFRS), kadınlara ve kızlara yönelik şiddet “salgını” ile mücadelede önemli eksiklikler buldu. Toplumun önemli bir kısmı, polisin kendilerini koruyamayacağına, ancak kendi polislerini koruduğuna inanmaya başladığında, bu başlı başına ciddi bir başarısızlığın işaretidir. Ayrıca polisin görevini yapmasını da engeller.
İşçi Partili Milletvekili Harriet Harman, HMICFRS’nin tüm tavsiyelerinin benimsenmesi de dahil olmak üzere uygulanması gereken mantıklı önerilerde bulundu; hakkında kadına yönelik şiddet iddiasında bulunulan herhangi bir memurun derhal görevden alınması ve böyle bir suçun kabul edilmesi veya mahkum edilmesi halinde derhal görevden alınması; ve bir meslektaşını kadına yönelik şiddet nedeniyle ihbar etmeyenlerin işten çıkarılması.
Ayrıca Bayan Dick’in istifasını istedi. Komiser, Met’in en ağır başarısızlıklarının çoğunun merkezinde yer aldı ve reforma hiç ilgi göstermedi, ancak İçişleri Bakanı’nın desteğine sahip. Görev süresinin 2024’e kadar akılsızca uzatılması, ona harekete geçme şansı veriyor. Bu fırsatı kavramalı. Devlet bunu ona söylemeli. Halk zaten söyledi.
(Çeviren: Haldun Sonkaynar)
Nicolas Sarkozy’ye bir yıl hapis cezası
Florent Le DU
L’Humanité
Karar açıklanır açıklanmaz, sağ bacağı titreyen Thierry Herzog çılgınca telefonuna dokunuyor. Avukat muhtemelen müvekkilini uyarıyor: Nicolas Sarkozy, Bygmalion davasında “yasadışı kampanya finansmanı” suçundan mahkeme tarafından bir yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Eski Cumhurbaşkanı, yargıçların kararının verildiği perşembe günü Paris mahkemesine gitmeye tenezzül etmedi. Ama mahkemenin yolunu iyi biliyor kendisi. Aynı mahkeme salonunda, Mart 2021’de, “telefon dinleme” meselesinde yolsuzluk ve nüfuz kaçakçılığı nedeniyle, iki yılı tecilli 3 yıl hapis cezasına çarptırılan Beşinci Cumhuriyet’in ilk eski Cumhurbaşkanı olmuştu.
“Bygmalion davası”ndan sonra, cezası “elektronik gözetim ile ev hapsine” çevrilmiş olan Nicolas Sarkozy’yi de demir parmaklıklar ardında görmeyeceğiz. (…) Buna ek olarak, Thierry Herzog müvekkilinin temyize gittiğini belirtti ve “Başkan Sarkozy hiçbir zaman bir diğerinden daha iyi muamele görmek istemedi, ancak daha kötü muamele görmesi için de bir neden yok” dedi.
Mayıs ve haziran aylarında gerçekleşen ve beş hafta süren duruşmalarda 14 sanık dinlendi. Hepsi iki ila üç yıl arasında değişen hapis ve 100 bin avroya kadar para cezasına çarptırıldı.
Sarkozy toplantılarını organize eden Bygmalion şirketinin yöneticileri de (Guy Alvès, Bastien Millot ve Franck Attal) UMP (Sarkozy’nin eski partisi) kongrelerinde 16,9 milyon avro tahsis edilmesini sağlayan çifte faturalandırma sistemini kurmaktan suçlu bulundu. Aynı şekilde, Sarkozy’nin eski kampanya direktörü Guillaume Lambert ve yardımcısı Jérôme Lavrilleux dahil olmak üzere, eski sağ partinin üyeleri ve çalışanları bu aynı 16,9 milyon avroyu 22 milyon 509 bin yasal sınırı aşmamaları için kampanya hesaplarından gizledikleri için mahkum edildiler.
Paris Sulh Ceza Mahkemesi Başkanı Caroline Viguier, kararının gerekçesinde, duruşmaların bu hileli operasyonun kaynağının kim olduğunu ortaya çıkarmadığını itiraf etti. Fakat, “dolandırıcılık” ve Bygmalion’un UMP için faturalarıyla ilgili olan “sahtecilik ve sahtecilik suç ortaklığı” gibi, bu “benzeri görülmemiş ağırlıktaki faaliyetin” gerçekliği tanındı.
Caroline Viguier, Nicolas Sarkozy’nin bu fatura kesme sistemine doğrudan dahil olduğunu, hatta kendisinin bundan haberdar olduğunu ispatlayan kanıtın olmadığını belirti. Fakat, “inkar edilemez şekilde” bundan yararlandı ve “uyarıları dikkate almadan yasal sınırın üzerindeki miktarları taahhüt ederek, özellikle aynı koşullar altında toplantı sayısını artırmaya ve devam ettirmeye karar vererek kampanya hesaplarının aşılmasında aktif rol aldı” diyerek geliştirdi.
(Çeviren: Diyar Çomak)
Evrensel / 03.10.21