Fransa'da aşırı sağcı cumhurbaşkanı adayı Eric Zemmour'un yükselişi

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta Fransa'da Nisan 2022'de gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimleri, Almanya'nın Afganistan işgali bilançosu ve İngiltere'deki salgın tartışmaları var.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 10 Ekim 2021
  • 12:45

Fransa’da nisan ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri ülkenin ana gündemlerinden birisi olmaya başladı. Kamuoyu yoklamalarında aşırı sağcı-faşizan bir siyasi çizgide bulunan Gazeteci Eric Zemmour’un ilk defa Marine Le Pen’in oy potansiyelini geçerek ikinci sıraya çıkması göçmenlik ve İslam konusunda adeta bir gericilik yarışına neden oldu. İlerici güçler ise hâlâ bölünmüş ve koltuk kavgası yürütmeye devam ediyorlar.

Geçen hafta Alman savunma bakanlığı inisiyatifiyle Afganistan savaşının Almanya açısından bilançosuna yönelik bir toplantı yapıldı. Mali yük 17.3 milyar avro olarak belirlendi. Alman ordusunun kayıpları, yaralılar, savaşın Alman toplumu için sonuçları konuşuldu. Afganistan halkı ve müdahaleci güçler için çalışan Afganların durumu ise hemen hemen es geçildi. Bilanço tartışmasının koalisyon ön görüşmeleri sırasında yapılması, parti temsilcilerinin ve hatta dışişleri bakanının öncelikleri gereği uzak kalmasına neden oldu.

İngiltere’de haziranın ortasından bu yana hemen tüm coronavirüs karşıtı önlemleri ortadan kaldırmış bulunan hükümet yüksek enfeksiyon oranları ve ölüm sayılarını normalleştirerek “Kovidle yaşama alışma” politikası izliyor. En basit önlemlerin bile keyfi kararlara bırakıldığı ülkede toplum sağlığı yine göz ardı edilirken en büyük tehdit aşı olmayan nüfus, gençler ve çocuklara.

Zehir

Laurent Mouloud
Humanite

Elbette sadece bir kamuoyu yoklaması. Ve kuşkusuz anlık verilen bir cevaptan seçim sonuçları çıkartılmaz. Fakat yaşananlar karşısında da kör olmamak lazım. Harris Interactive kamuoyu yoklama şirketinin yaptığı son araştırma (aşırı sağcı) Eric Zemmour’un ilk defa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna kaldığını gösteriyor (yüzde 17 ile 18 arasında bir oyla). Emmanuel Macron’dan sonra (yüzde 24 ile 27 arasında oyla birinci geliyor) ikinci gelmesi seçim kampanyasının daha ilk başlarında olduğumuz şu günlerde yaşanan iğrenç ortam konusunda ip ucu veriyor. (Sağcı günlük gazete) Le Figaro’nun eski kalemşoru olan Zemmour ile Marine Le Pen’in oyları toplandığında yüzde 32’ye çıkıyor. Ne iğrenç bir durum. Basının mide bulandırıcı bir şekilde alabildiğince yaydığı milliyetçi-petenci* düşünceler, aşırı sağcı düşüncelerle birlikte kamuoyunda etkisini arttırıyor. Zaten zayıflayan bir demokrasi böylelikle daha da sarhoşlaştırılıyor. Karanlığın köşede beklediği bu ortamda herkes sorumluluğun boyutlarını doğru ölçmeli. Peki neyle karşı karşıyayız? Herkes kendi derdinde ve yarışmayı kazanmak için her şeye hazır. Sağda, Valerie Pecresse yabancı karşıtı söylemlerini (Le Pen’in partisi) Ulusal Biraraya Gelme Partisinden kopyalıyor. Sağcı Cumhuriyetçiler (LR) Partisi Sözcüsü Gilles Platret ise “mahallelerde” İslamcı olmayan herkese karşı “Etnik bir temizlemeden” bahsediyor. Solda Arnaud Montebourg komplocu bir teori olan “Toplumsal olarak yerine geçme” teorisine “Gerçekten de yaşanan bir dizi olguya” tekabül ettiğini belirterek meşruiyet kazandırıyor… Tamamen bir kafa karışıklığıyla karşı karşıyayız. Bu siyasi sorumsuzlar hayali bir dünyadalar. Zemmour ve onun gibilerine yönelik yapılan her ideolojik taviz oylarının onlara geçmesine neden olmuyor. Tam tersine onun gelecek seçim kampanyasının değirmenine su taşıyor. Bu çıkmaz döngüden kurtulmak için Emmanuel Macron’a da güvenmemek lazım. Aşırı sağ ne kadar yükselirse Cumhurbaşkanı da o kadar yeniden seçilme şansının yükseldiğini sanıyor. Bu iğrenç durum onun işine yarıyor. Acilen davranma sorumluluğu dolayısıyla sola düşüyor. Acilen açık ve kararlı bir ikna etme kavgası onun sorumluluğudur. Gündemin başına sosyal kaygıları taşımalıdır. Bunu yapabildiği oranda cumhurbaşkanlığı kampanyası kamuoyu yoklamalarının bize sunduğu bu gerici kabustan kurtulabilir.

*2. Dünya savaşında Nazilerle iş birliği yaparak on binlerce insanı toplama kamplarına gönderen ve binlerce demokrat ve komünisti kurşuna dizen faşist Philipp Petain kastediliyor.

(Çeviren: Deniz Uztopal)

Afganistan’daki savaş hakkında sahte araştırma

Jörg Kronauer
Junge Welt

Berlin siyaset sahnesi çarşamba günü kendisine alaycı bir şekilde Absürdistan gezisi izni verdi. Savunma Bakanlığının Afganistan’daki operasyonla ilgili “bilanço tartışmasının” başlamasına vesile olan durum, aslında özel bir ilgiyi, özel bir titizliği hak ediyor: Ne de olsa soru, Almanlar da dahil olmak üzere Batılı güçlerin silahlı kuvvetlerinin Hindukuş’ta gerçekte ne yaptığı. 20 yıllık savaş, yüz binlerce, belki bir milyondan fazla ölüm, milyonlarca mülteciye yol açtı, ekonomiyi mahvetti, toplum paramparça oldu. Ve sonunda, Batılı personelin kaotik tahliyesiyle sonuçlandı, çünkü yirmi yıl önce sömürgeci üstünlük jesti içinde Afganistan’a giren güçler bir anda geri çekilmeyi başardılar: Bir yenilgi ve hepsinden önemlisi, yerel halk için felaket bundan daha hızlı gerçekleştirilemezdi. Hiç şüphe yok ki ihlal edilen şeyle amansız bir şekilde uzlaşmak her zamankinden daha gerekliydi.

Alman Savunma Bakanlığı ne yapıyor? Çarşamba günü bakan ve genel müfettişi bir tartışmaya davet etti: Konular konuşlandırmanın silahlı kuvvetler, askerler ve akrabaları için sonuçları, savaşın Alman toplumu üzerindeki etkileri ve son olarak gelecekte işlerin nasıl daha iyi yapılacağı sorusuydu. Afgan nüfusu için dramatik sonuçlar sadece marjinal olarak gerçekleşti. Tuğgeneraller, başçavuşlar, gaziler, yedek subaylar, askeri politikacılar ve bakanlık bürokratları tartışıldı.

Övünülen Afgan sivil toplumundan neredeyse bir avuç insana dahi fikirleri sorulmadı. İçinde ucuz manevra eleştirisinden başka bir şey yoktu, ama bu zaten istenmiyordu: Savaşın kendisiyle ilgili ciddi şüpheler, birliklerini her türlü ülkeye yerleştiren ve şimdi askeri olarak kendilerini Rusya ve Çin gibi büyük güçlere karşı konumlandıran egemen aygıtlar için bu pek bir anlam ifade etmiyordu.

Dolayısıyla ordu ve yandaşları esas olarak kendi göbek deliklerine bakmakla meşguldü, asker gönderen parlamenterlerin çoğu ve siyasi destek veren dışişleri bakanı bilançodan uzak durdu. Tartışmanın zamanlaması kötüydü, duyulan: Ne de olsa bugünlerde bir sonraki hükümet, daha geniş güç alanındaki görevler ve mevkiler, kişinin kendi parlamento grubu ve kendi grubu, kendi seçmenleri için nüfuzu ve para hakkında müzakereler yapılıyordu. Elbette: Gelecekte Aile İşleri Bakanlığında devlet sekreterliği görevini kimin üstleneceği sorusuna karşı 20 yıllık bir savaşın önemi nedir? Öncelikleri belirlemelisiniz; davet edilen milletvekilleri ve dışişleri bakanı çarşamba günü tartışmaya katılmayarak bundan başka bir şey yapmadı.

(Çeviren: Semra Çelik)

İngiltere neden kovide karşı avrupalı komşularından daha kötü durumda?

Christina Pagel
Martin Mckee
The Guardian

2020’de son anda “Noel’i iptal etmeye” zorlandıktan sadece iki ay sonra (Başbakan) Boris Johnson, karantinadan çıkmak için virüsün gelişen epidemiolojisini tanıyan “temkinli ve ihtiyatlı” bir yol haritası taahhüt etti. Fakat 19 Temmuz’da İngiltere’de tüm sosyal mesafe ve maske gerekliliklerinin yanı sıra iç ve dış mekan etkinliklerinde kişi sayısına ilişkin sınırlamalar kaldırıldı. Yaz ilerledikçe, uluslararası seyahat kısıtlamaları hafifletildi ve aşıları tam olan insanlar ve çocukların artık kovid-19’a yakalanmış biriyle temas halinde olmaları durumunda karantinaya girme gerekliliği yok.

İngiltere ve dünyada birçok kişi durumu hayretle izledi. Aşılarda dünya lideri olan İsrail, yeni Delta varyantının neden olduğu vakalarda hızlı bir artışın başlangıcını zaten görüyordu. İngiltere’de artan sayıda vaka vardı; nüfusun yüzde 54’ü 19 Temmuz’a kadar tam olarak aşılanmıştı. CNN, İngiltere’nin yaklaşımını bir “deney” olarak nitelendirdi (Irish Times’ın bir başyazısı bu kelimenin önüne “pervasız” yazmıştı). Neyse ki, bazılarının 19 Temmuz’dan sonra gelmesinden korktuğu vakalardaki büyük artış gerçekleşmedi. Sage modelleme alt grubuna göre, bu büyük ölçüde salgın öncesi davranışlara dönüşün yavaş olması, okul tatilleri ve evde çalışmaya devam edilmesinden kaynaklanıyordu.

Yine de vakalar sonbahara kadar yüksek ve çoğunlukla aynı seviyede kaldı. 1 Haziran’dan bu yana, İngiltere’de neredeyse 3 milyon onaylanmış kovid-19 vakası var. Bu endişe uyandırmak yerine, İngiltere’nin “virüsle yaşamaya” geçtiğine dair bir algıyla sonuçlanmış gibi görünüyor. İngiltere’de her hafta hâlâ 500’den fazla ölüm ve 150 bin ila 200 bin arasında onaylanmış kovid-19 vakası var ve bunların çoğu uzun süreli kovide dönüşecek. Ancak bu sayılar nadiren tartışılıyor. Muhtemelen, çoğunluğun normal bir hayata geri dönmesi için ödenmesi gereken bir bedel olarak kabul ediliyor (Elbette, klinik olarak savunmasız olanların çoğu ve aile üyeleri, bu normale dönüşün tadını çıkaramazlar).

Yaygın bir algı, İngiltere’nin salgından aşılama yoluyla çoğundan daha başarılı bir şekilde çıktığı ya da en azından diğer ülkelerin bizimle aynı gemide olduğu yönünde. Yine de İngiltere, 1 milyon kişi başına haftalık yeni vaka sayısı ölçümünde üç Baltık ülkesi, Sırbistan ve Romanya’nın arkasından, Avrupa’daki en yüksek kovid yüklerinden birine sahip. İngiltere’nin vaka oranları, İspanya ve Portekiz gibi en iyi performans gösteren bazı ülkelerden sekiz ila 10 kat daha yüksek.

Ölüm oranlarıyla ölçüldüğünde durum o kadar kötü değil. Bulgaristan ve Romanya gibi sağlık sistemleri daha zayıf olan ve yaşlı vatandaşları arasında aşılama kapsamı düşük olan bazı ülkelerde ölüm oranları özellikle yüksek. Ancak İngiltere, kovid ölümleri açısından Batı Avrupa ve İskandinav komşularından çok daha kötü durumda. 1 Haziran’dan bu yana bildirilen 7 bin 500’den fazla ölümle, İngiltere’nin şu anki ölüm oranı (son 2 haftada milyon kişi başına 22 ölüm) Almanya’nın 2 katından (milyon kişi başına 10 ölüm) ve Finlandiya’nın (milyon kişi başına 4 ölüm) neredeyse altı katı.

İngiltere, şu anda Avrupa’daki neredeyse tüm vakaları açıklayan Delta varyantı ile mücadelede benzersiz değil. Öyleyse neden en yakın komşularımızda da okula, üniversiteye ve iş ve eğlence tesislerine geri dönülmüş olmasına rağmen çok daha iyi sağlık sonuçları elde ediyor? Nedeni stratejiye bağlı. Almanya, Fransa, İspanya ve diğerleri “aşı artı” stratejisini izlerken, İngiltere “sadece aşı” stratejisini seçti.

Her iki strateji de mümkün olduğu kadar çok insanı aşılamayı gerektirir. Bu yılın başlarında, aşı programına hızlı başlamamızla ilgili çok şey yapıldı. Ancak İngiltere artık bu konuda geride kalıyor. Ekim ayının başında tüm nüfusunun yüzde 67’sini tamamen aşılamıştı; bu oran Portekiz (yüzde 85), İspanya (yüzde 79), Danimarka (yüzde 75) ve İrlanda (yüzde 74) gibi ülkelerden çok daha düşüktü. En önemlisi, Avrupa’nın geri kalanının çoğu yaz başında gençleri aşılamaya başladı ve okullar yeniden açıldığında yüksek bir oranın korunmasını sağladı.

Peki ya “artı” bölümü? Maskeler ve aşı pasaportları Batı Avrupa’da yaygınlığını koruyor. Yaz boyunca Fransa’yı ziyaret eden herkes, TousAntiCovid uygulamasının barlarda ve restoranlarda rutin kullanımını görmüştür. Fransa, Almanya, Portekiz, İtalya, İspanya ve diğer ülkelerde kapalı kamusal alanlarda ve toplu taşıma araçlarında maske takılması zorunludur. Ancak İngiltere’de bu önlemler hükümetin “B Planı”na geçmesi durumunda uygulanacaktır. Birçok ülke havalandırma ve filtrelemeye de büyük yatırımlar yaparken, bazıları da kalabalık mekanlar gibi belirli ortamlarda CO2 monitörlerini zorunlu hale getirdi. İngiltere kısa süre önce okullara CO2 monitörleri yerleştirmeye karar vermiş olsa da, yakın zamana kadar insanlara sadece mümkün olduğunda pencereleri açmalarını tavsiye ediliyordu. Avrupa genelindeki okullarda, çocuklarda görülen vakaları azaltmak için maskeler, baloncuklar ve mesafe gibi çeşitli koruma önlemleri mevcut. İngiltere’de bu önlemler rafa kaldırıldı, ancak bazı okullar ve belediyeler okul çocuklarında yüksek vaka oranları karşısında şimdi bunları yeniden uygulamaya koyuyor.

İngiltere yine Avrupa’da sıra dışı. Devlet bilimsel danışmanlık heyeti SAGE modelleme alt grubu bu sonbaharda yeni dalgalanmaların potansiyeli konusunda uyarıda bulundu ve hükümetin bir kez daha görmezden geldiği tavsiyeyi “Sürekli büyümeyi frenlemek için nispeten hafif bir dizi önlemin yeterli olabileceğini” açıkladı. Avrupa komşularına baksaydı, İngiltere zaten bunu yaptıklarını fark edebilirdi. Vakaları düşük tutarken tamamen açık olmanın bir yolu olduğunu gösteriyorlar. Bu “aşı artı”. İşe yarıyor. Ve İngiltere bunu yapıyor olmalı.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

Evrensel / 10.10.21