Milyarlarca insanın kabusuna dönüşen sayısız sosyal-toplumsal felaket ve yıkımlar üreten kapitalizm, aynı zamanda en büyük insan trajedilerinden biri olan göçmenlik-mültecilik sorununu da derinleştirmiştir. Sadece 21. yüzyılda 100 milyon insanın evini, ailesini ve ülkesini terk etmesine yol açmış bulunuyor. Açıklanan raporlar ise bunun artacağını gösteriyor. Çünkü savaşlar, çatışmalar ve krizler dünya çapında mülteci krizini dolaysız bir şekilde derinleştiriyor. Yayınlanan son Birleşmiş Milletler (BM) raporu da bu durumu teyit ediyor.
BM’nin ‘yeni dünya mülteci raporu’, bu konuda dramatik bir tablo çiziyor. Dünya çapında giderek daha fazla insan ülkesinden-evinden kaçmak zorunda kalıyor ve bu eğilimin sona ereceğine dair hiçbir belirti yok. Tersine, var olan sorunlara iklim değişikliği ve hızla yükselen gıda fiyatları da eklenince mülteci dalgasının daha da kabarması kaçınılmaz görünüyor. 16 Haziran günü yayınlanan rapora göre, 2021‘in sonunda yaklaşık 90 milyon insan kaçmak zorunda kaldı. Son on yılda, yerinden edilmiş kişilerin sayısı ikiye katlandı ve artış devam ediyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği şimdi 100 milyondan fazla mülteci olduğunu tahmin ediyor.
Yıllardır savaşın, şiddetin, zulmün, yoksulluk ve açlığın kol gezdiği birçok ülkede durum son aylarda daha da kötüleşti. Buna Ukrayna krizinin yarattığı sonuçlar da eklendi. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, iyimser olmadığını ve çok uzun sürebilecek olan bir çatışmadan korktuğunu söylüyor. Ayrıca Ukrayna savaşının diğer ülkelerdeki insani yardımları da olumsuz etkilediğini belirtiyor. Bağış yapan ülkelere çaresizce sesleniyor; “lütfen en azından bize insani ihtiyaçları karşılama imkanı verin” diye yakarıyor ve mülteci kabul eden ülkelerin de baskı altında olduğuna işaret ediyor.
Suriye, Afganistan, Irak, Yemen, Etiyopya, Venezuela, Güney Sudan, Libya… Emperyalist saldırılara maruz kalan bu ve benzer ülkelerde insanların zulüm gördüğü, korkunç yıkımlar yaşadığı ve elbette ki yardıma ihtiyaç duyduğu çatışmalı ülkelerin listesi çok daha uzun. Yanı sıra mültecileri alan ülkeler de çoğunlukla benzer şekilde az kaynağa sahip yoksul komşu ülkeler oluyor. Rapor, bu ülkelerin de finansal desteğe ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Ama bilindiği üzere trilyonlarca doları ölüm kusan silahlara yatıranlar, mülteciler söz konusu olunca utanmadan parasızlıktan söz ediyor, milyonlarca insanın çadır kentlerde insanlık dışı koşullarda perişan bir yaşam sürmesinin sorumluluğunu paylaşıyorlar.
BM Mülteci Teşkilatı’nın raporuna göre, yerinden edilmenin hızı ve kapsamı giderek büyüyor ve durumu “iyileştirmek” için gerekli olan uluslararası işbirliği de giderek kötüleşiyor. Ülkelerin birlikte çalışmaması durumunda olumsuz gelişmenin durdurulamayacağını söyleyen Grandi, Ukrayna savaşının tüm iş birliği çabalarına ciddi bir darbe vurduğu için ülkelerin birlikte çalışması konusunda endişelerini dile getirdi. Bu gidişatın tersine çevrilmesini umut etti ve aksi takdirde mültecilerin sayısının önümüzdeki yıllarda artmaya devam edeceğini bildirdi.
Yüksek Komiser Grandi, Ukrayna savaşı hükümetlerin, özellikle de Avrupalıların istemesi durumunda ne kadar büyük mülteci dalgalarını yönetilebileceğini, milyonlarca mültecinin Avrupa’ya kabul edilebileceğini gösterdiğine dikkat çekiyor. “Uzun yıllardır Avrupa‘daki politikacılar bize bunu yapamayacaklarını söylüyorlar” diyen Grandi, “Avrupa’nın altı ya da yedi milyon Ukraynalıyı alarak bunu yapılabileceğini gösterdi” dedi. Bunun başka ülkelerden gelen mülteciler için de mümkün olabileceğini belirtti.
Çoklu krizler giderek daha karmaşık hale geliyor, çatışmalar artıyor ve bunlar yıkıcı sonuçlar üretiyor. Emperyalist saldırı ve savaşlar, etnik çatışma ve boğazlaşmalar, şiddet ve zulüm, giderek daha da artan eşitsizlikler, yoksulluk ve açlık gibi felaketler umut ve çaresizlikle daha iyi bir yaşam arayışına girenlerin sayısını da arttırıyor. UNHCR, bir yıl öncesine göre kaçanların sayısında yüzde sekiz artış olduğunu ve on yıl öncesine göre iki kattan fazla insanın yerini-yurdunu terk ettiğini belirterek bu gerçeği doğruluyor. Dahası, mevcut durumun değişmemesi durumunda bunun artacağını önemle vurguluyor. Emperyalist/kapitalist sistem yıkılana kadar durumun kötüleşmeye devam etmesi kaçınılmaz. Yazık ki o günler gelene kadar insanlık daha büyük yıkım ve acılar yaşamaya devam edecek.
Emperyalistlerin bir aracı olan BM, raporlar hazırlayarak güya bu insanlık trajedisine dikkat çekip, sorunu yaratanlardan “çözüm” talep ediyor. Emperyalistler ise dolaysız bir şekilde sorumlusu oldukları bu soruna çözüm bulmak iddiasıyla zirveler düzenliyor. Ama sorun ağırlaşarak devam ediyor ve zirvelerde on milyonların yaşamı üzerinde tiksindirici pazarlıklar yapılıyor. ‘Çözüm’ diye zirvelerde sunulanlar, başka şeylerin yanı sıra, göçmenler için “aşılmaz bir Avrupa kalesi” yaratmak için on milyarlarca dolar kaynak aktarma kararları almak oluyor.