Bu yüzyılın başlarında Arjantin ve Türkiye’de IMF programları, toplumsal bunalımlara ve iktidar değişikliklerine yol açmıştı. Bugünlerde IMF iki ülkede de gündemdedir.
Geçen yıl IMF-Arjantin ilişkilerini, Türkiye ile de karşılaştırarak iki yazıda incelemiştim (Sol Haber, 7 Ocak ve 11 Şubat 2022). Sonrasında iki ülkede de ilginç gelişmeler oldu. Aktarmalar ve eklentilerle karşılaştırmayı güncelleştirmek istiyorum.
2018-2019: IMF’nin 'kirli' Arjantin kredisi
Arjantin’de 2015 seçimi, Sol Peronist iktidarın yenilgisiyle sonuçlandı. Başkanlığı, finans kapitalin ve ABD’nin gözdesi Maricio Macri kazandı.
Sonrasında Macri, Arjantin’i şantaj altında tutan spekülatörlerin (“akbaba fonların”) alacaklarını ödedi; sermaye hareketlerini serbestleştirdi; bütçe açığını dış borçlanmayla karşıladı. Bu ölçüsüz adımlar krize yol açtı. 2018’de IMF devreye girdi.
IMF, Macri yönetimi ile şaibeli bir program imzaladı. Ülke kotasını 12 misli aşan 57 milyar dolarlık kredi anlaşması, IMF tarihinde bir rekordur. Aralık 2021’de yayımlanan IMF’nin bir İç Denetim Raporu (“Ex-Post Evaluation of the 2018 Argentian Stand-by”), kredinin Ekim 2019 seçimini Macri’nin kazanması önceliği taşıdığını açıkça itiraf ediyordu.
Program, sermaye hareketlerini tümüyle serbest bırakmaktaydı. Macri yönetimi iki yılda 57 milyar dolarlık kredinin 44 milyarını kullandı. Sonraki istatistikler gösterecekti ki aynı tarihlerde yerli burjuvazi, ülke-dışına aynı miktarda fon çıkarmıştır. Kısacası, IMF kredisi tümüyle Arjantin rantiyelerine, şirketlerine ve dış dünyaya aktarılmıştır.
Program hedeflerinin hiçbiri gerçekleşmedi. Finansal piyasalar karıştı; sermaye hareketleri Ağustos 2019’da tıkandı. IMF, programın uygulanmasına son verdi. İki ay sonraki başkanlık seçimini Sol Peronist aday Alberto Fernandez kazandı. Fernandez, Ocak 2020’de yönetimi devraldığında ekonomi IMF’nin yarattığı krizle cebelleşmekteydi. 44 milyar dolarlık IMF borcunu da devralarak…
2022: IMF 'kirli' alacağını 'insaflı' bir krediye dönüştürüyor
IMF, 2018-2019’da Macri yönetimine ödenen; ama program sayesinde “buharlaşan” 44 milyar dolarlık kredinin ilk taksitlerini yeni Arjantin yönetiminden 2020’de talep etmeye başladı.
Başkan Fernandez önce kabul etmedi; “kirli kredi” gerekçesiyle karşı saldırıya geçti. Eylül 2021’de BM Genel Kurulu’nda konuştu. IMF’nin Macri yönetimine açtığı kredileri “zehirli ve ölçüsüz” olarak nitelendirdi: “Arjantin’e aktarılan kaynakların önemli bir bölümü sermaye hesabının sorumsuzlukla açılması yüzünden ülkeyi terk etti. Böylesine bir sapkınlığı haklı gösterebilecek herhangi bir teknik ve ahlâkî neden söz konusu olamaz.”
Ne var ki, “kirli” de olsa, IMF borcu reddedilemez. Macri’nin imzaladığı kredi anlaşmasının taksitlerinden biri ödenmezse Arjantin’in tüm dış borçları temerrüde sürüklenir; dış finansman kaynakları tıkanır. Yeni yönetim önce Arjantin’in tüm devlet borçlarını yeniden yapılandırdı. IMF borcu için de müzakereleri başlattı.
IMF kredileri nasıl geri ödenir? Kamu maliyesinde kemer sıkma yoluyla yaratılacak bir bütçe fazlası ile… İç talep, hatta millî gelir daralırken IMF’ye kaynak aktarılır. Müzakereleri yöneten Ekonomi Bakanı Martin Guzman kemer sıkma seçeneğini reddetti. Kredi taksitleri, büyüyen bir ekonomiden ödenmeliydi; bütçe kaynakları, kamu harcamaları büyümenin desteklenmesi için gerekliydi. Çeşitli ülkelerden solcu iktisatçılar IMF’ye, bu seçeneği destekleyen bir açık mektup imzaladı.
İşin tuhafı, bu öneri IMF’nin resmî doktrininde önemli bir revizyonla da eş-zamanlıdır: Korona salgını sonrasında Batı’da Keynes’gil politikalar, bütçe açıkları saygınlık kazanmakta; IMF raporlarında da desteklenmektedir. Bu yeni doktrinin “Güney” coğrafyasının borçlu ülkelerine taşındığı ilk (ve şimdilik son) IMF örneği, 28 Ocak 2022’de Arjantin’le imzalanan ve 44 milyar dolarlık kredinin yeniden yapılandırılmasını sağlayan anlaşma oldu.
Yeni anlaşma “akaryakıt sübvansiyonlarının zaman içinde kaldırılması” dışında kamu maliyesinde sıkılaştırma taşımamakta; bütçe kaynaklı sosyal harcamaları desteklemekteydi Enflasyonla mücadeleyi finansal araçlarla sınırlamakta; uluslararası rezervlerle ilgili hedefler koymakta ve sermaye hareketlerini denetleyen yöntemlere yeşil ışık yakmaktaydı.
Bu müzakereleri yakından izleyen iki Amerikalı iktisatçı, Arjantin’le yapılan anlaşmayı “pembe gözlüklerle” değerlendiler: “IMF’nin kemer sıkma ısrarından vazgeçmesi çok önemlidir. Arjantin ekonomisinin canlanması bu sayede sürebilecektir. Arjantin, diğer dış borç krizleri için de örnek olabilir. Benzer ülkeler, yıkıcı kemer sıkma ve diğer ağır koşullara mahkûm olmadan IMF’ye başvurabilirler.” (Joseph Stiglitz ve Mark Weisbrot, CEPR, 2 Şubat 2022).
Amerikalı iktisatçılar fazla iyimserdir. IMF’nin yeni başkanı Kristalina Georgieva, Arjantin’le görüşmeleri, katı kemer sıkma hedefleri ile başlatmıştı. Arjantin kredisinin “kirli” niteliğini örtülü olarak itiraf eden IMF’nin İç Denetim Raporu yıl sonunda yayımlanınca Georgieva’yı ve IMF yönetimini köşeye sıkıştırdı. Kemer sıkma hedefleri içermeyen Arjantin anlaşması bu nedenle kabul edildi; istisnaîdir.
Aynı tarihlerde IMF’nin Sri Lanka, Pakistan, Tunus’ta yürüttüğü programlar göstermektedir ki, malî disiplin ilkesi çevre ekonomilerinde ödünsüz süregelmektedir.
2020 sonrasında Arjantin, Türkiye: Benzerlikler, farklılıklar
2020 ve sonrasında Arjantin ve Türkiye arasında iktisat politikalarında benzerlikler var. Arjantin’de solcu Fernandez’in “çiçeği burnunda” ve Türkiye’de Saray’ın “kıdemli” iktidarları büyümeye öncelik verdi; makro-ekonomik politikalarda neoliberal istikrar kurallarını çiğnedi. İki ülkede de enflasyon hızlandı; dış finansman sorunları ağırlaştı.
Temel fark, politika araçlarında ve sonuçlarda ortaya çıkıyor: Türkiye genişleyici para politikalarına, şirketlere dönük ucuz kredi pompalamasına öncelik verdi; bütçe kaynaklarını emekçilerden ve reel ekonomiden esirgedi. Arjantin ise kamu harcamalarının sürüklediği maliye politikasına, sosyal harcamalara ve yatırımlara ağırlık verdi.
Farklılaşmanın bir boyutu IMF’nin Fiscal Monitor tablolarında gözleniyor. Üç yıl ile sınırlayalım; 2019, 2020 ve 2022’de kamu harcamaları / millî gelir yüzdelerine odaklanalım: Türkiye: 35,7→34,0→ 28,0; Arjantin: 37,7→%42,1→37,2… Türkiye’nin 2020’deki korona salgınında dahi kamu kaynaklarını vatandaşlardan esirgediği dikkat çekicidir.
Genişleyici para ve maliye politikaları büyümeyi besler; ama diğer sonuçlar farklılaşır: Kredi genişlemesinde bölüşüm, kaynak tahsisi, sermayenin denetimindedir. Son yıllarda Türkiye’de istatistiklerin açığa çıkardığı türden emek-karşıtı bir bölüşüm şokuna, artan yoksullaşmaya yol açabilir. Haziran 2023 sonrasında Saray’ın yeni ekonomi ekibi bu süreci IMF’siz bir IMF programının kemer sıkma yöntemleri ile bütünleştirmektedir. Dolaylı vergi artışlarının pompaladığı zamlar, emekçi sınıfların toplumsal bunalımını ağırlaştırmaktadır.
Kamu harcamalarının sürüklediği maliye politikaları ise siyasal iktidarın denetimindedir. Solcu bir iktidar, emekçileri enflasyona karşı koruyabilir; yoksulluğu aşağı çekebilir. Bu seçeneğe Fernandez hükümetinin (2022’deki “insaflı” IMF programını da içeren) üç yıllık bilançosu örnek gösterilebilir. Salgın döneminde ve sonrasında malî disiplin bir öncelik olmadı. Bütçeden yoksullara nakit aktarımlarının yükseldiğini, yatırımlarda %35’lik, istihdamda 1,7 milyonluk artışların gerçekleştiğini öğreniyoruz. 2021-2022’de büyüme temposu yüksek (%10,4 ve %5,2) seyretti; işsizlik oranı 2019-2022 arasında 2,8 puan (%9,8 → %7,0) geriledi.
Öte yandan Arjantin’de ağır bir kuraklık, buğday ve soya ihracatında milyarlarca dolarlık gerilemeye yol açtı. Döviz fiyatları sıçradı; enflasyonu tırmandırdı. Haziran 2023’te tüketici enflasyonu %114, merkez bankası politika faizi %97’dir.
IMF programı ise sürdürülmektedir: Programın enflasyon ve döviz rezervi hedefleri revizyondan geçirildi. 29 Temmuz’da 7,5 milyar dolarlık bir kredi dilimi IMF’nin alacak toplamından mahsup edildi.
Arjantin’de enflasyonun ve IMF programının seyri bizi de ilgilendiriyor. İktisatçılarımızın izlemesi öğretici olacaktır.
soL / 11.08.23