Irak’ta bir kez daha ümidin ve endişenin birlikte daha yükseldiği günler yaşanıyor. Iraklı Şii Lider Mukteda Es Sadr’ın çağrısı ile başlayan sürecin nereye varacağını kestirmek güç. Iraklılar da bir taraftan “Gerçekten değişim ümidi doğar mı?” diğer taraftan “Şii silahlı grupların çekişmesi kanlı sokak çatışmalarını ateşler mi?” sorularına yanıt bulmaya çalışıyor.
Aynı şekilde Mukteda Es Sadr’a olumlu bakanlar kadar Sadr’ı şov yapmakla, ülkeyi kanlı bir gerginliğe taşımakla suçlayanlar da var.
Sadr, Irak siyasetindeki en ilginç ve çarpıcı çıkışları olan simalardan biri. Köklü bir Şii aileden gelen Mukteda Es Sadr, Saddam karşıtı olan babasının öldürülmesinin ardından liderliği devraldı. ABD işgali başladığında da Amerikan varlığına karşı silahlı direniş yürütmek üzere ilk askeri yapıyı yani Mehdi Ordusu’nu kuran isim. ABD’nin de İran’ın da Irak sahasındaki nüfuzuna karşı çakışları ile bilinen Sadr, Türkiye’nin de Irak içinde askeri operasyonlar yürütmesine dair sert açıklamalar yapmıştı.
Bağdat’taki siyasi arenada yıllar içinde İran destekli Şii gruplarla arası giderek açılan Sadr, Sünniler, Kürtler, seküler gruplar ve komünistlerle ortak bloklar oluşturarak seçimlere katıldı. Nihayetinde son seçimde yani 10 ay önce yapılan parlamento seçiminden de zaferle çıktı ancak kazandığı sandalye sayısı tek başına hükümet kurmasına yetmiyordu.
Böylece aylar süren hükümet kuramama çalışmaları başlamış oldu. Irak zaten İran-ABD-Körfez ülkeleri dahil birçok ülkenin nüfuz savaşının sahnesi ne zamandır. Sadr’ın siyaset çevresinde edindiği düşmanlıklar da eklenince hükümet kurma girişimleri bir çeşit rövanşa dönüştü.
İran destekli Şii grupların kurduğu blok son seçimlerde Sadr kadar ciddi bir kazanımla çıkmadı ancak Sadr’ı bloke edecek kadar da bir mevcudiyeti vardı.
Nihayetinde Sadr bloğu geçtiğimiz ay parlamentodan istifa etti. Önceleri Sadr’ın döneceği, blöf yaptığı konuşuluyordu. Bu arada İran destekli Şii gruplar ve Sünni partiler başta olmak üzere siyasi hareketler Sadrsız bir hükümet için kolları sıvadı, yoğun lobi faaliyetleri, baş döndüren görüşme trafikleri sonucunda daha önce bakanlık yapmış olan Şii bir ismi başbakan adayları olarak duyurdular.
İpler bir kez daha gerildi.
Sadr ve Sadr ile birlikte hareket eden siyasi çevreler başbakan adayını kabul etmediklerini açıklayıp destekçilerine sokağa inme çağrısı yaptılar.
Bağdat’ta beton bariyerler ve yüksek güvenlik önlemleri ile koruna Yeşil Bölge ve bu bölge içindeki parlamento binası protestocuların ilk hedefiydi. Başbakan Kazımi’nin hem güvenlik güçlerine hem de göstericilere sükunet çağrısı yapması protestocularla güvenlik birimleri arasında kanlı çatışmaların yaşanmamasını sağladı. Gerçi Kazımi’yi Sadr ile iş birliği yapıp göstericilerin yolunu açmakla suçlayanlar da var. Sadr bloğu destekçileri 3 gün boyunca parlamento binasını işgal etti. Bu arada Mukteda Es Sadr da çoğunluğu gençlerden oluşan, işsizlik, ekonomik ve siyasi krizler gibi sebeplerle öfkeli olan kitleleri sokağa çağırmanın tehlikeli olduğunun farkında olacak ki, sık sık protestoculara uyarılar yaptı. Mesela, Muharrem ayı sebebiyle ibadet etmek isteyenlerin parlamento binası dışında ibadet etmeleri, mezhepçilik olarak algılanacak bütün eylemlerden kaçınmaları gibi telkinler sık sık tekrarlandı.
Yine, bu eylemlerin Şii’lerin Şii’lere itirazı gibi görünmemesi için Sünnilerden ve diğer gruplardan da eylemcilere destek vermesi çağrıları yapıldı. Bu çağrılara karşılık da geldi ve bazı önde gelen aşiretler parlamentoya protestoculara destek mahiyetinde temsilci de gönderdi.
Sadr cephesinde bunlar olurken İran destekli Şii blok da boş durmadı ve kendi destekçilerine sokağa çağırdı. Her ne kadar Mukteda Es Sadr kendi taraftarlarına parlamentoyu boşaltma ve her türlü fiziksel ve sözlü çatışmadan kaçınma talimatı vermiş olsa da iki tarafın da destekçilerini sokağa çağırmaları ciddi bir sokak savaşları riski de taşıyor.
Özellikle de tarafların kendilerine bağlı silahlı birimleri olduğu göz önüne alındığında.
Başbakan Kazımi bir kez daha devreye girdi ve ülkedeki bütün tarafların katılacağı bir komite oluşturulması ve uzlaşmanın diyalogla çözülmesi çağrısı yaptı. Kazımi’nin çağrısı genel anlamda olumlu karşılandı ancak yine de girişimin başarıya ulaşıp ulaşmayacağı belirsiz.
Çünkü Sadr yanlıları ilk günden itibaren İran destekli Şii bloğu ülkede mezhepçiliği körüklemekle suçluyor ve bu bloğun önde gelen isimlerinden eski Başbakan Nuri El Maliki gibi isimlerin çekilmesini istiyor.
Her ne kadar Sadr bloğunun söylemlerinde mezhepçilik izi taşımayan çoğulcu bir hükümet kurulması, yolsuzluk gibi kronik sorunlarla etkili mücadele başlatılması ve çeşitli ülkelerin nüfuz savaşlarının sona erdirilmesi gibi vurgular öne çıksa da henüz Sünni ve diğer kesimleri kendilerine akın akın katılacak kadar ikna etmiş görünmüyor. Dolayısıyla Sadr, hâlâ ülkeyi aydınlığa taşıyacak siyasetçi imajı oluşturamadı. Ancak karşısındaki Şii bloktan çok daha olumlu bir imajı olduğu söylenebilir.
Sadr’ın Irak’ın bütününü kapsamaya yönelik söylemleri ne olursa olsun bütün bu gelişmeleri büyük ölçüde Şii-Şii çekişmesi olarak gören hatırı sayılır bir kitle de var.
Diğer taraftan Irak içinde kitleleri sokağa dökebilecek iki olduğu söylenir hep; biri Mukteda Es Sadr, diğeri Ayetullah Sistani… Ki, dini lider Sistani hala sessiz. Gerçi Sistani’nin de İran’a yakın ancak İran’ın adamı olmayacak şekilde bir politika yürüttüğü göz önüne alındığında taraflardan birini desteklemesi için son ana kadar bekleyeceği öngörülebilir.
Irak içinde bütün bunlar olurken meselenin Irak’ı kendi haline bırakmayacak çok sayıda taraf var. İran, Amerika, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, Rusya… Taraflardan bazıları için petrol bazıları için ülke sınırlarının ötesinde siyasi ve askeri karakollar bulundurma ve hatta Irak içinden bölge içine uzanma gibi sebeplerle Irak çok kıymetli.
Evrensel / 04.08.22