Erdoğan, Ukrayna'nın aktör ve komedyen Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy tarafından ağırlandığı bu devlet ziyaretinde, askeri tören kıtasını 'Şan olsun Ukrayna'ya (Slava Ukraine-Слава Україні!) sloganıyla selamlamıştı. Bu slogan İkinci Dünya Savaşı'nda Ukrayna'daki Nazi işbirlikçilerine ait. ABD'nin 'renkli' müdahalelerinin yaratımı Ukrayna'da 2014'ten sonra eski başkan Petro Poroşenko tarafından ordunun resmi selamı yapıldı. Özellikle tarih konusunda hassas Rusya kamuoyunda büyük gürültü koparan bu olay sonrası Erdoğan, eleştiriler karşısında "Bir kere bu Ukrayna'nın resmi selamlaması. Her gelen devlet başkanı bu ifadeyi kullanır" demişti. Tabii 2018'de Kiev'i ziyaret etmiş Almanya Başbakanı Merkel'in Ukrayna dilinde, "Merhaba askerler" diye selamladığını bilmiyordu. Erdoğan'ın Merkel'i 'Nazi uygulamalarıyla' suçlamışlığı da var. Ama konumuz bu değil.
Aynı anda normalleşme ve arabuluculuk başlıkları
Ankara bir yandan uzak ve yakın komşularıyla içinden çıkılamaz hale getirdiği ilişkileri, şu ekonomik kriz ortamında, son derece dezavantajlı bir konumda 'normalleşme' adıyla tamire soyunuyor. Diğer yandan tarihi ve güncel siyasi kavrayışını yansıtan çelişkili söylemler eşliğinde 'arabuluculuk' arayışlarına girişiyor. Kafkasya'dan, Balkanlara her meselede 'taraf' olup da bu denli 'arabuluculuk' yapmak isteyene rastlamak zor. Haliyle hiçbir sonuç üretmiş değil.
Mesele ABD ve NATO'nun Rusya'yı çevreleme politikalarının 20 yıldır odağında yer alan Ukrayna olunca, daha acayip bir görüntü belirdi. Moskova, küresel ve Avrupa güvenlik mimarisinde ortaya çıkan sıkıntılara ilk kez bu denli net odaklandığı bir sırada, Ankara'nın 'arabuluculuk' teklifiyle karşılaştı. Geçen hafta Bir Türk Dışişleri yetkilisi Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) bünyesinde 2019 Aralık ayından beri donmuş olan Ukrayna-Donbass müzakerelerini İstanbul'a taşıma girişimini duyurdu. Olası olsa bile AGİT girişimini 'arabuluculuk' başlığı altına sokmak zor. Bu hamle, bizzat Erdoğan'dan Arnavutluk dönüşünde geldi.
Erdoğan "Rusya Kırım'a çöktü" ifadeleri eşliğinde birkaç gün arabuluculuk ısrarını yineledi. Cuma günkü açıklamasında aynı anda Rusya ile 'ilişkilerin gayet güzel devam ettiğini' söyledi, ABD'nin Rusya'ya yönelik 'işgal' söylemlerini yankıladı ve "Üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu ifade ettik" dedi. Şubat ayında Ukrayna'ya gideceğini söyledi, "Bu arada belki Sayın Putin ile ama telefonda ama belki Moskova ziyareti olabilir" dedi. Rivayet o ki, Zelenskiy davet edildi ama gelmeye niyeti yok. Putin de öyle. Çin'in Kış Olimpiyatları'nın resmi açılış terönine hazırlanan Rusya liderinin ABD ve NATO ile gerilimin orta yerinde Ankara ziyareti pek gerçekçi değil. Dolayısıyla Rusya'ya gitmek yine Erdoğan'a düşebilir. Belki de birileri 'o kadar yol katmeye hacet olmadığını' söyler.
Ankara'nın 'Ukrayna dosyasına' yoğunlaşması
Rusya ile öteden beri var olan enerji ve ekonomik işbirliğini S-400'ler üzerinden savunma alanına taşıyıp ABD'ye karşı önemli koz elde eden Erdoğan yönetimi, aynı dönemde dikkat çekici biçimde 'Ukrayna dosyasına' yoğun biçimde müdahil oldu. Poroşenko döneminde Ocak 2019'da Ukrayna'nın Türkiye'den Bayraktar TB2 İHA alımı için anlaşma imzalandı. Kiev'de iktidar değişikliği ve Zelenskiy'nin gelişi işleri hızlandırdı. Ekim 2020'de Zelenskiy'nin Türkiye ziyaretinde askeri işbirliği ve savunma sanayi projeleri için çerçeve anlaşmaları imzalandı. Bunu İHA, SİHA, korvet üretimi ve teknoloji paylaşımı ve Ukraynalı şirketlerin Türkiye'ye motor tedariki sözleşmeleri izledi. Kasım 2021'de de Ukrayna parlamentosu Yüksek Rada, Türkiye ile askeri işbirliği anlaşmasını onaylayınca askeri eğitim, ortak tatbikatların yolu açıldı.
Bunların ABD'yi memnun ettiğini ve S-400 krizindeki 'kabullenmişlik' halini 'uzatmalı müzakereye' dönüştürmesinde katkısı olduğunu düşünüyorum. Rusya Federasyonu ise ABD ve NATO müttefiki Türkiye'ye S-400'lerini satabilmiş dünyanın önemli silah ihracatçılarından birisi ve üçüncü taraf olarak Ankara'nın Kiev ile savunma işbirliğine dair pek az yorum yaptı. 2021 Nisan'ında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un soru üzerine, Türkiye'yi de kattığı bir kısım ülke için “Kiev rejiminin militarist eğilimlerini teşvik etmemeleri için uyarıyoruz" demişliği var. Geçen ekimde Ukrayna bu SİHA'ların Donbass'ta kullanıldığını açıklayınca daha doğrudan açıklama geldi. Minsk anlaşmaları, AGİT ateşkes çerçevesi bu silahların Donbasss sınır hattında kullanımını men etmişken, Kremlin sözcüsü Peskov, SİHA'larla ilgili "Bu sadece istikrarsızlaşmaya neden olur ve asla Ukrayna içindeki bu sorunun çözülmesini sağlamaz" yorumu yaptı. Lavrov'un ise "Ancak elbette tarih, Ukrayna'nın kaprisli taleplerini kabul eden herkesi düşünmeye sevk etmelidir" sözleri dikkat çekiciydi.
İlişkilerdeki Kırım denklemi
Benzer şekilde Moskova'nın 2014 krizinden beri Ankara'nın Kırım'ın Rusya Federasyonu'na katılımını tanımama tutumunu 'anlayışla' karşıladığı söylenebilir. Daha ziyade Kırım dosyasını izaha çalıştılar. Ve Ankara'dan bir çıkışla karşılaşmadıkları müddetçe konuşmadılar. En son Eylül'de Ankara Rusya'daki Duma seçimlerinin Kırım ayağını hukuken tanımadığını altını çizerek açıkladığında, “Bu gibi açıklamaları kabul etmiyoruz" diyen Peskov, üzüntülerini dile getirip 'zamanla siyasi irade gösterilerek pozisyonun değişeceği umudunu' dile getirmekle yetindi. Rusya zaten toprak bütünlüğünü asla tartışmayacağı ve pazarlık konusu yapmayacağını belirtiyor. Doğrusu nükleer silahlı gücün bu tutumu Türkiye gibi orta ölçekli bir ülkeyi bırakın ABD'yi yahut Avrupa'yı bile zorluyor. Moskova, Türkiye ile Kırım ve KKTC'nin karşılıklı tanınması iddiaları ortaya atıldığında ise bunları 'sahte haberler' diyerek açıkça yalanladı. Doğrusu Kırım'ı böyle karşılıklı bir al-ver'in konusu yapacaklarını hiç zannetmem.
Moskova'dan tek sert tavır geçen mayısta Kırım Tatar sürgünü vesilesiyle geldi. Ankara'da Nazilerin Kırım Tatar liderliğinin işbirliğiyle Almanya'ya işgücü sıkıntısını gidermek için zorla kaçırdığı Ostarbeiter'leri (yabancı köle işçileri) bindirdiği vagonların, sanki Sovyetlerin Tatar sürgünüymüş gibi sunulduğu sahte afişli etkinlikler düzenlenirken, Türk Dışişleri Bakanlığı sürgünü 2014 ilhakıyla bağlantılandıran bir açıklama yayınladığında... Kırım 1950'lerden sonra yeniden federasyona geri döndüğünden bu yana sürgünün anılması ve tarihi yaralarının sarılmasına özel önem atfeden Moskova, bu kez öfkelendi. Rusya Dışişleri sözcüsü Zaharova 'yas tutulan tarihleri içeren ortak hafıza temelinin devletler ve halkları yakınlaştırmaya hizmet etmesi gerektiğini' belirterek "Türk siyasetçilerin, etnik faktörü, en başta etnik grupların çıkarlarına darbe vuran jeopolitik oyun aracı olarak kullanmaktan vazgeçme zamanı çoktan geldi" dedi. Ve Türkiye'nin endişe verici söylemlerinin değişirmesi gerektiğini söyleyip, "Biz de Türkiye’nin kendi etnik ve dini sorunlarıyla ilgilenmek zorunda kalırız. Bunu yapmak istemiyoruz" diye ekledi.
Ankara'nın Ukrayna ve Kırım bağlamında Rusya ile iştigalinin askeri ve siyasi resminde bunlar var. Buna, ABD'nin Karadeniz kartını tatbikatlar ve bölgeye asker yığınağını artırdığı bir dönemde; Türkiye liderliğinin NATO'yu Karadeniz'e çağıran mesajları; Montrö sözleşmesini, Türkiye içinde uyarılar yapan generalleri yargılama hamleleri eşliğinde tartışmaya açma girişimleri düşünüldüğünde, resim tamamlanıyor.
Bu resme Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın birkaç gün önce savunma dergisi M5'e çıkan röportajını da eklemekte fayda var. Akar'ın, Astana sürecinin ortağı olarak Rusya'yı 'Suriye rejimini meşrulaştırmakla' ve 'PKK/PYD ile işbirliğiyle' suçladığı bu röportajda, Ukrayna meselesini koyuş biçimi dikkate değer. Akar, tıpkı Rusya ile olduğu gibi işbirlikleri yürüttüklerini, SİHA kullanımının Kiev'in tasarrufunda olduğunu ve Ankara'nın suçlanamayacağını belirtirken, NATO'nun Ukrayna'yı 2014'de 'Gelişmiş Fırsatlar Ortağı' olarak tanıdığınının altını çizip, Türkiye'nin bu ülkenin savunma kapasitesinin artırılmasında rol oynamasının doğal olduğunu vurguladı.
Rusya'nın yanıtı ve arabuluculuk ihtiyacı
Ankara, Rusya Federasyonu ile kurumsal akıldan uzak 'liderden lidere' kurduğu ilişkiden 'arabuluculuk' bekliyor olabilir. Kanımca Rusya, Türkiye'deki yorumcuların haddinden fazla önem atfettiği görüntünün aksine Türkiye ile ilişkilerini devlet düzeyinde ve kurumsallık temelinde yürütüyor. Ankara, Dağlık Karabağ çatışmasının çözümünün askeri olduğunu söylediğinde, Ekim 2020'de Lavov Türkiye ile ilişkilerin niteliğini, 'müttefiklik değil birçok alanda stratejik içeriği olan bir ortaklık' diyerek koymuştu. Ukrayna ve Donbass meselesinde Rusya, Türkiye'yle nasıl bir 'stratejik içerik' kurabilir? Erdoğan'ın arabuluculuk ısrarına Moskova'nın yanıtının "Çok istiyorsanız Kiev ile Donbass'taki cumhuriyetler (Donetsk ve Lugansk) arasında arabuluculuk yapıp Ukrayna'ya imza koyduğu Minsk protokollerini uygulatınız" olması hiç şaşırtıcı değil.
Ankara'nın Suriye, Kafkasya ve hatta Orta Asya başlıklarında pürüzlü noktalar varken, Rusya ile ilişkilerinde zaten sıkıntılı bir başlık olan 'Ukrayna' üzerinden 'arabuluculuk' istemesini anlamak doğrusu zor. Zaten Türkiye'nin bu bağlamda 'sorunları' var.
Rusya Federasyonu -beğenilsin beğenilmesin- diplomasisini BM sisteminden hareketle yürüten; siyasi gerçeklikler üzerinden askeri hamle yaparken, uluslararası hukuk çerçevesine özen gösteren, eylem-söylem tutarlılığına dikkat eden bir ülke. Dış işlerini 'arabulucu' ihtiyacıyla yürüttükleri de söylenemez. Hele jet hızla söylem değiştiren, duruma göre bir o yana bir öte yana uzanmasıyla nam salmış bir arabulucuyu tercih edeceklerini tahayyül dahi etmek zor.
BirGün / 25.01.22