Resmi adı “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat” olan yeni model, özetle “kura endeksli örtülü faiz” modelidir.
Faize karşı olduğunu belirten hükümet, bu modelle “iki kere faizci” olduğunu ilan etmiş oldu: Birincisi bankanın TL’ye vereceği faiz, ikincisi de kur farkından ortaya çıkacak örtülü faiz. Birinci faizi banka, ikinci faizi de Hazine ödeyecek.
Hazine ise hepimizin vergileriyle oluştuğu için, ikinci faizi biz ödemiş olacağız.
TL ve $’lı sepet para
“Banka faizi + Hazine faizi” şeklindeki model, kura endeksli olması nedeniyle, para birimi cinsinden aslında şudur: TL + $ farkı. Bu da fiilen TL ile $’ın birlikte “sepet para” olması ve para sistemimizin ikili para sistemine dönüşmesi demektir. (Hatta serbest piyasa doları ile Merkez Bankası’nın her gün saat 11.00’de açıklayacağı dolar kuru nedeniyle üçlü para sistemidir.)
Bu durum, ölçü birimi ve karşılık değeri olarak TL’nin dışında vatandaşın doları da ölçü birimi olarak kullanması demektir.
Ulusal devletlerin tarihsel oluşumu içinde “vatan”ın ekonomi politikteki karşılığı “ulusal pazar”dır. Ulus, pazarının etrafına gümrük duvarı çeker. Devlete ulus egemendir, pazara da ulusun parası...
Emperyalizmin “yeni dünya düzeni” diyerek “ulusal devletlere” savaş açmasının ve ulusal devletleri etnik ve mezhepsel zeminde parçalara ayırmaya çalışmasının nedeni budur: Tek pazarı bölerek, parçalı pazarlara kolayca egemen olmak.
Serbest piyasa ekonomisi diyerek gümrük duvarlarının indirilmesi de serbest kambiyo rejimi diyerek emperyalist paranın pazarda yavaş yavaş etkili hale getirilmesi de ondandır.
Erdoğan modelinin üç ana özelliği
Erdoğan’ın 20 Aralık’ta ilan ettiği modelini tanıtırken söyledikleri, aynı zamanda o modelin ana özelliklerini ortaya koyması bakımından önemliydi:
1) “Serbest piyasa ekonomisi”ne bağlılığını bir kez daha teyit etti.
2) “Serbest kambiyo rejimi”nden dönüş olmayacağını ilan etti ve “kontrollü kambiyo rejimi”ni ortaya atanları “sinsilik peşinde koşmakla” suçladı. (Merkez Bankası kambiyo rejimini denetim altına almadan dolar kuru açıklamakla, şimdiye kadar “piyasa kurallarıyla” olagelen dolarizasyonu resmen artık kendisi teşvik edecek.)
3) “İhracata dayalı büyüme” programına devam dedi. (Daha önce belirttiğim gibi, büyüme programları IMF ve Dünya Bankası programlarıdır. Kaldı ki Erdoğan iktidarı devralınca Derviş’in programını sürdürmüştür. Türkiye’nin “büyüme” odaklı değil “gelişme/kalkınma” odaklı “planlı programlara” ihtiyacı var.)
Sorun neoliberal sistem
Erdoğan’ın açıkladığı modelin üç ana özelliği, görüldüğü gibi merkezinde ABD mali sermayesinin bulunduğu neoliberal sistemin bizzat kendisidir.
Nitekim Erdoğan, 24 Ocak 1980’de alınan kararlarla teslim olunan o düzenin son 20 yılının uygulayıcısıdır. O nedenle “2021 sonbahar krizi”, sık sık vurguladığımız gibi, birincisi neoliberal düzenin, ikincisi de “tek adam rejimi”nin krizidir.
Krize çözüm tartışmalarını sadece “tek adam rejimine” indirgemek ve 41 yıllık muhasebe yapmayarak neoliberal düzeni tartışmamak, sadece eksiklik değil, daha sonra yapacağımız yeni kriz tartışmalarının da garantisidir! Neden? Çünkü finansal krizler, neoliberal kapitalizmin doğasının gereğidir. Bu sistem, krizli sistemdir.
Fatura halka kesildi
Sonuç olarak neredeyiz? Krizi “emek-sermaye kavgası” düzleminde incelediğim yazımda sormuştum: Krizin faturası mali sermaye sınıfına ve o sınıfın temsilcisi AKP’ye mi kesilecek, yoksa emekçilere mi?
İşte Erdoğan’ın açıkladığı “iki kere faizci” ve “ikili para sistemli” model, krizin faturasının yine halka kesildiğinin yanıtıdır. Çünkü para sahiplerine kur farkı olarak ödenecek miktar, Hazine’den, yani hepimizin cebinden ödenmiş olacak.
Böylece ne olmuş oldu? Doları üç ayda 8 TL’den 18 TL’ye çıkarıp bunu bir gecede 13 TL’ye düşürmeyi “büyük başarı” olarak pompalayan iktidar, yine temsilcisi olduğu sınıfı, mali sermayeyi ve merkezindeki bankaları mutlu etti!
Kumarhanede kazanan hep kasa olur, “kumarhane kapitalizmi”nde de banka!
Cumhuriyet / 23.12.21