Bölge ülkeleri açısından 2021 görünüşte sakin ancak arka planda her şeyin aynı olduğu bir yıl oldu. Arap ayaklanmasının yıkıp geçtiği ülkeler başta olmak üzere bölge sakinlerinin önceki yılların muhasebesini yaptığı ve bir sonraki yılın ne getireceğini tahmin etmeye çalıştığını söylemek yanlış olmaz. Bu açıdan 2021 biraz hasar tespitle, biraz bazı şeylerin adını koymakla, biraz ümitle ve çokça ümitsizlikle ve en çok da beklemekle geçti.
Önce sadece bölge ülkelerinin değil bütün dünyanın dikkatle izlediği ancak sayesinde yıllarca diken üstünde oturduğu ABD Başkanı Donald Trump’ın gitmesini bekledik. Sonra Yeni Başkan Joe Biden’ın gelmesini bekledik. Gelmesi de yetmedi; koltuğa oturmasını, en azından bölge ülkeleri açısından hayati önemdeki meselelerde nasıl politikalar yürüteceğini gösteren sinyaller vermesini bekledik. Gerçi “Trump’tan daha çılgın olamaz” yaklaşımı ile başlayan yorumlar daha Biden koltuğuna oturmadan bölge ülkelerinde genel bir gevşeme etkisi yaratmıştı.
En azından Biden’ın görev süresi boyunca hop oturup hop kalktığımız, savaş çıkar mı diye sinir harpleri yaşadığımız günler pek olmayacak gibi görünüyor. Çünkü Biden’ın önceliğinin savaş değil diplomasi olduğu pratiğe dökülen örnekleriyle belirginleşmiş oldu.
Zaten Biden döneminin başlaması ile birlikte yıllardır konuşulan “ABD Orta Doğu’dan çekilip askeri ve siyasi varlığını Çin’i dengelemek üzere Asya’ya kaydırmaya niyetli” yorumları da pratikte sinyallerini vermeye başladı.
Bölge ülkesi olmasa da Taliban’ın varlığı ve Çin, İran, Rusya gibi komşulara sahip olması sebebiyle bölgeyi doğrudan etkileyen Afganistan 2021 yılına damgasını vurdu demek yanlış olmaz. Trump döneminde başlamış olsa da ABD’nin koalisyon güçleri ile birlikte uzun süredir işgal ettiği Afganistan’dan çekilme kararı sonuçları hâlâ kestirilemeyen bir sürecin başlangıcı oldu. ABD çekildi çekilmesine de geride işgal gerekçesi olarak yıllarca resmi açıklamalardan, cömert bütçeli filmlerden taşan demokrasi gibi söylemlerle alakası olmayan bir Afganistan kaldı. On binlerce askere, yüz milyarlarca dolarlık harcamalara rağmen yıllardır savaşıldığı söylenen Taliban ülke yönetimini devraldı. Hâlâ Taliban’ın üst yönetimi onlarca ülkenin terör listesinde ve her ne kadar örgütün üst yönetimi İngilizce konuşan figürlerle “Bize karşı ön yargılı olmayın” mesajları veriyor olsa da Taliban eski Taliban!
ABD Afganistan’dan sonra Orta Doğu’daki askeri varlığını azaltmaya başladı. Zaten bölge ülkelerinin bir kısmında askeri üsleri olan, çoğuyla silah anlaşmaları yapan, siyasi düzeyde iyi ilişkiler geliştiren ABD’nin nüfuzunu müttefikleri üzerinden koruma yolunu seçtiği söylenebilir. Bu nedenle, bölgede istikrarı Arap ayaklanması ile harap durumdaki bölge ülkeleri kadar ABD’nin de istediği açık. Buna bağlı olarak bölge ülkeleri arasında çatışmaya yol açabilecek krizlerin diplomasi kanalıyla çözülmesi, diplomatik ilişkileri olmayan ülkeler arasında temasların başlaması, Suriye gibi ülkelere yönelik yaptırımların yine bölge ülkeleri tarafından delinmesine göz yumulması dahil birçok gelişme de belirginleşmeye başladı.
Şüphesiz, bu süreçlerin en çarpıcısı yine Trump döneminde başlayan ancak meyveleri Biden dönemine nasip olan İsrail ile bölge ülkelerinin ilişkilerini normalleştirme hamlesi.
Bir taraftan ABD-İran arasında müzakereler devam ederken diğer taraftan potansiyel çatışma sebebi olarak duran körfez ülkeleri-İran geriliminin azaltılması için diplomasi kanalları açıldı.
Bunlar elbette çatışma ihtimallerini zayıflatması sebebiyle olumlu gelişmeler ancak diğer taraftan Lübnan birkaç yıldır boğuştuğu ekonomik krize daha da saplandı. Ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın kronikleştiği Lübnan bir kez daha yeni bir yıla ümitsizlikle giriyor.
Libya’da silahlar büyük ölçüde susmuş olsa da 2021’in sonunda yapılması öngörülen seçimlerin yapılıp yapılmayacağı hâlâ belirsiz. Elbette şiddetli çatışmaların olduğu dönemlere nispeten insanların rahat bir nefes aldığı söylenebilir ancak fiilen ikiye bölünen ülkeden tek ulus inşa edilmesi hedefine ulaşılması da hiç kolay olmayacak. Onlarca iç ve dış aktörün güç savaşına giriştiği Libya’da hâlâ tek ordu kurulamadı, kamu kurumları tek çatı altında toplanamadı, sayıları on binlerle ifade edilen yabancı milisler sorunu çözülemedi.
Suriye, yıllar süren savaşın ardından ekonomik krizle boğuşuyor hâlâ. Yine de bölge ülkeleri arasında yeni ittifak arayışları ve elbette ekonomik krizin tetikleyebileceği yeni bir göç akını, toplumsal patlamalar, istikrarsızlık riski gibi sebepler Suriye’ye yatırım ve siyasi platforma geri dönüş fırsatları getirecek gibi görünüyor.
Aslında 2021, yıllarca rüzgarı arkasına alarak Mısır gibi bölgenin en önemli ülkelerinde yönetim koltuğuna oturan Müslüman Kardeşler’in kaybedişinin anlaşıldığı yıl oldu. Mısır’dan sonra Tunus ve Cezayir gibi ülkelerde de örgütle bağlantılı iktidarlar koltuklarını kaybetti.
Yine bu yılın en çarpıcı gelişmelerinden biri İsrail ile başını Birleşik Arap Emirlikleri’nin çektiği Arap ülkelerinin normalleşme süreçleri oldu. Bu gelişmenin Filistinlileri çok kötü etkileyeceği açık. Diğer taraftan bölgede tabu olarak görülen İsrail ile yakınlaşma süreçleri, bütün bölgeyi az-çok etkileyecek gibi görünüyor.
Ve yıl biterken Türkiye’den neredeyse 2011 yılından beri ısrarla sürdürdüğü, bütün bölge ülkeleri ile kriz üstüne kriz yaşamasına sebep olan dış politikalarını değiştirme sinyali geldi. Birleşik Arap Emirlikleri ile başlayan diplomatik rota değişimi 2022’de Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail ile devam edecek gibi görünüyor.
Velhasıl 2022 de derin ekonomik krizlerin, bölgedeki yeni şartların yarattığı sancıların, dönüşümlerin yılı olacak muhtemelen. Ancak en azından savaş ve çatışma riskinin en aza ineceği öngörüleriyle birlikte, son 10 yıldır hayatları parçalanan milyonların toparlanmak için nefes alabileceği ümidine sarılıyor birçok insan.
Evrensel / 02.01.22