Parlamentonun giderek işlevsizleşmesi, görev ve sorumlulukları aşikar kurumların ‘yüksek izinleriyle’ işini yapması, bürokratların bile ‘yüksek tensipleriyle’ istifa etmeleri, memleketteki her harici ve dahili meselede ne diyecek diye gözlerin Cumhurbaşkanına dönmesi, muhbir vatandaşlık derken bir de sansür yasası geldi.
Televizyonlar yetmez gazeteleri de hizaya getirelim, o da yetmez sosyal medyayı da zapturapt altına alalım! Bir iki çatlak sesin çıktığı her mecraya gözdağı verelim, anlamazlarsa kapılarına kilitleri asıp hadlerini bildirelim!
Kitleler ne verilirse almaya, kabullenmeye hazır ne de olsa! İhmal diyen vatan hainidir, ‘FETÖ’cüdür, dış mihraktır, siyonist uşağıdır, en hafifinden aklı ermez bir şuursuzdur. Kader planı diye bir şey var, homurdananı Allah’ın takdirine karşı gelmekle suçlayalım.
“Bu durumda, şehrin göbeğinde zırhlı araç ve koruma ordusuyla gezmek şirk midir hocam?” ya da “Kader planı niye hep bu coğrafyalarda Azrail suretinde zuhur eder de gavur memleketlere ilişmez?” veya “Her şey takdiriilahi ise Allah’ın verdiği aklı kullanmamak, tedbir almamak nedir?”…
Sorulacak soru çok da sorunun muhatabı hocalar parlak cüppeleriyle, bir maden işçisinin ömür boyu çalışsa alamayacağı arabalarıyla gittikleri 41 madencinin mezarları başında dua etmekle meşgul.
Sahi hocam, MİT müsteşarını, bakanı filan anladık da, Diyanet İşleri Başkanlığının onca lüks aracı hangi ayetin farzı? Kula kulluk ibadetse Allah vicdanınızın neresinde? Siz, Allah diye neye tapıyor, ibadet diye ne yapıyorsunuz; söyleseniz de kafamız karışmasa artık!
Ekonomik kriz var; fakirliği yüceltiyorsunuz. İyi de bu fakirlik niye hep fakir fukaraya mukaddes de memleket ekonomisini şirket gibi yönetenler zevk ve sefa ve dahi 7 cedlerine yetecek refah içinde?
İhmal var; Allah’ın takdiri, kaderi yazan Allah’tır diyorsunuz. Buna da tamam da, madenlerde yeterince denetim olmadığını yazan devletin raporlarını niye halı altına süpürmeye çalışanlarla yarışıyorsunuz?
İktidardan memnun olmayanlar var; o kadar çok şey söylendi ki artık açık açık iktidara isyan Allah’a isyandır deyin herkes rahatlasın!
Size bakılırsa Allah peygamberleri de, Kur’an’ı Kerim’i de toplumsal huzursuzlukları, açıklarınızı, ihmallerinizi, kötü yönetimlerinizi örtbas edin diye göndermiş!
Orta Doğu ve Arap dünyasındaki istisnasız her ülke böyle. Geri kalmışlığın, kalkınamamanın, fakirliğin, adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir coğrafyada yaşıyoruz ve memleket olarak biz de bölgenin geri kalanı ile gerileme konusunda eşitlenmek üzereyiz.
Yine memleket dahil içinde bulunduğumuz coğrafyada ne hikmetse dünya nimetlerinden sınırsız faydalananlar kader, şehitlik, itaat, aza kanaatın ne kadar yüce bir değer olduğundan bahsederken bunlara uzaktan bakanlar düşman olarak dış mihrakları görür! 3 cümlede büyük fotoğrafları görüp sefaletinden bin kat büyük oyunları çözüverir de “Memleketteki yolsuzluğun, haksızlığın, adaletsizliğin dış mihraklarla ne alakası var?” diye sormaya ya mecali kalmaz ya da tedirginliğinden o taraflara hiç uğramaz!
Tebrikler bize, çok şükürler bize!
Laiklik tam olarak böyle coğrafyalarda elzem işte! İnsan hakları, çalışma hukuku, adalet parlak saten, bol işlemeli, yumuşak minderli ruhban sınıfı kurma heveslileri tarafından sürekli kendilerinin ve birilerinin bekalarına peşkeş çekilmesin diye! Dinin, dindarlığın, inancın içi boşalmasın diye! Ver fetvayı, ört ne kadar pislik varsa anlayışı kaide haline gelemesin diye! Yaratıcı ve vicdan görkem yarışına girmiş ibadethanelerin ışıltısı, din otoritelerinin kimi zaman Oscarlık titrek seslerle kimi zaman da yüreklere değil ama ‘İtiraz etmeyeyim başıma bir iş gelir’ korkusu veren heybetli sesleri arasında iyice silikleşmesin diye!
Din adamlarıyla, zerre tedirginlik duymadan eğip bükebildikleri ayetlerle hadislerle, sansür yasalarıyla, adaleti vatandaşın tepesine tepesine inen bir sopaya çeviren anlayışlarıyla; velhasıl neyle isterlerse onunla gelsinler. Bu ülkede ve bu coğrafyada hâlâ cesur insanlar var. Hâlâ iman vicdandan başlar, şekle şemale bakan çok aldanır diyenler var. Hâlâ “Hepi topu 60-70 yıl yaşayacağız bu dünyada, eğilip bükülmenin ne anlamı var?” diyenler de var. Bir türlü susmayan, her şeye car car konuşanlar, her şeyi bilenler, her şeye muktedir olduğunu sananlar keşke kendilerine dışarıdan bakabilse!
Normalde dış politika ve özellikle Orta Doğu yazarım. Bu hafta da Suriye’nin kuzeyinde şiddetlenen çatışmaları yazacaktım ama kendimi tutamadım, 41 madencinin göz göre göre gelen feci sonuna dair birkaç şey yazmasaydım olmazdı.
Aslında Suriye meselesi de memlekette devletin, dinin, kutsal değerlerin seferber edilerek yaratmaya çalıştıkları havadan bağımsız değil.
Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin yıllardır maaşını ödediği, memlekette milletin semt pazarlarının artıklarını toplamaya başladığı şartlar varken kara delik gibi bütçeleri yutan ÖSO’cular kendi aralarında çatıştı. Oradan buradan toplama ÖSO çatısı altındaki grupların çatışmasına İdlip’i kontrol eden cihatçılar da kaldı. Yani cihatçılar İdlip’ten çıkıp bir ÖSO grubunu diğer ÖSO grubundan kurtarmak üzere ilerlemeye başlayıp davulla zurna ile operasyonlar yapılan Afrin’i ele geçiriverdi.
Rusya hava saldırılarına başladı, Türkiye araya girdi; müzakereler, görüşmeler derken hava biraz yatışmış gibi duruyor.
Cihatçısıyla yağmacısıyla memleketin kamburu olan on binlerce militan ne için çatışıyor? Arkasında ulvi amaçlar aramaya gerek yok. Öncelikli amaç Suriye’nin kuzeyinde petrolden araba parçasına, küçük yaşta kız çocuklarının gelin diye satıldığı insan ticaretinden uyuşturucuya her şeyin bulunabildiği kaçakçılık hattından payına düşeni artırmak için!
Evet, bu kadar basit, sayfalarca analiz yapmaya gerek yok!
Pul pul dökülen milli ve dini söylemlerle bezenmiş ambalajları ile elimizde kalan on binlerce militana dair hâlâ memlekette tartışma filan yok!
Suriye bataklığından kaçan canını kurtardı, geriye bir tek Türkiye kaldı ve hepsi çıkmaz sokakla bittiği halde hâlâ eski politikalar, yöntemler tedavülde.
Zaten sansür yasası ile birlikte aradaki makası iyice kapattığımız Suriye ile daha benzeşmek için çok bir mesafe kalmadı.
On binlerce kontrolü imkansız militan üzerinden büyük oyunlar kurma hevesi bizi istikrarsızlığın, güvensizliğin, açlığın hüküm sürdüğü Suriye’ye dönüştürecek kadar işlevsel!
Evrensel /20.10.22