İran’da kadınların başını çektiği protesto eylemleri sürüyor.
Şimdi herkes aynı soruya yanıt bulmaya çalışıyor: Bundan sonra ne olacak?
Kimisi “İran’da devrim oluyor” heyecanında kimisi İranlı yöneticileri bile hayrete düşürecek kadar protestolar karşıtı…
İran’da ne bir devrim olacak ne de protestocular “Batılı güçlerin kuklası.”
“Günlerdir kadınlar sokaklarda, çok cesurca eylemler yapıyorlar, devrim bu değilse nedir?” diye soranlar olabilir.
Şöyle ki;
Rejim dediğimiz şey İran’ın iç ve dış politikasını şekillendiren, hukuk sisteminin özünü oluşturan, toplumun devletle ve kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen, hatta halkın tamamının olmasa da önemli bir kısmının dünyaya bakışının çerçevesini oluşturan çok boyutlu, çok katmanlı bir yapı.
İran gibi resmi ideolojisini din üzerine kuran şeriatın hakim olduğu ülkelerde rejim içinde minik değişiklikler yapmak için bile esneme payı çok az olur. Mesela, devlet-vatandaş ilişkisinin karşılıklı hak ve sorumluluk zorunluluklarına dayandığı yönetimlerde kamu kurumlarında başörtüsü kullanılsın mı gibi bir konuyu referandum ile halkın isteğine göre belirlemek mümkün ancak İran’da değil referandum, böylesi bir konunun halkın isteyip istemediğini sorgulamaya açmak bile sistemin temelden tartışmaya açılması demek. Çünkü o başörtüsü yeni bir toplum yaratma sürecini de devlet kurumlarının şekillenmesini de, vatandaş-devlet, halk-yönetici elit ilişkisini de belirleyen temel unsurlardan. Çünkü, dini sistemin en temel sembollerinden. Böylesi bir sembolden feragat etmek hem ülke içinde hem de dışında mevcut yönetimin, rejimin “Her türlü tavizi vermeye yakın olduğu” şeklinde değerlendirilir. Neden? Çünkü, rejim kendini bazı asla vazgeçilmeyecek sembollerle özdeşleştirip iç ve dış politikasını bunların üzerine kurmuş.
Peki İran’da bugün ve daha önce yapılan gösteriler, mücadeleler, hayatını ortaya koyanların fedakarlıkları boşuna mı? Bu rejimler ilelebet böyle mi devam edecek?
Elbette hayır! En güçlü rejimler bile yıkılabilir. Ancak bu uzun, toplumun bütün kesimlerinin katıldığı, süreklilik gerektiren bir süreç.
İran’da kadınlar çok güçlü. Mevcut rejimi ayakta tutan birkaç ana unsurdan biri de bizzat kadınlar. Toplumda, devlet içinde, rejimin devamını sağlayan söylemlerin canlı tutulmasında aynı kadınlar çok büyük bir rol oynuyor. Mesela İran’ın BM temsilcisi bir kadın, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile müzakere eden heyette kadınlar var. Kadın mühendisler, doktorlar, akademisyenler, gazeteciler, en korkulan güvenlik birimleri içinde istihbaratçılar, subaylar İran’ın bir gerçeği.
Peki rejimi ayakta tutan kadınlar mevcut uygulamalardan çok mu memnun? Elbette aralarında yolsuzluktan, kötü yönetimden, muhalefetsiz meclisten, kadınlar başta olmak üzere aykırı her sesi şiddetle bastırmaya girişen anlayıştan şikayetçi olanlar vardır. Ancak açıkça tepkisini gösterenlerle “Kötü de olsa devletsiz kalmaktan, dış müdahaleden, Irak gibi olmaktan iyidir” diyenlerin bir ortak nokta bulması gerekiyor ki, somut dönüşüm ilk işaretlerini verebilsin.
İşçilerin, memurların, ev kadınlarının, öğrencilerin, kısmen de olsa dini otoritelerin desteğini almayan bir itirazın biraz heyecan yaratıp sonra yok olması oldukça muhtemel.
Peki çalışanları kitlesel grevlere, halkı boykotlara, üniversiteleri dönüşüm taleplerinin sesi olmaya; akademisyenleri, gazetecileri, uzmanları, sosyologları “Değişim istiyoruz ama yerine ne koyacağız?” tartışmaları yapmaya kim nasıl ikna edecek?
Zaten birçok tartışmanın gelip düğümlendiği yer de burası; değişim ama nasıl? Gitsinler ama yerine kim gelsin? Rejimi istemiyoruz ama yerine ne koyacağız?
Otoriter rejimler kendi bekalarına yönelik en büyük tehdidi en başından ortadan kaldırmak için gücü ele geçirir geçirmez önce bir ülke idaresinin nasıl olabileceğine dair fikirleri ortadan kaldırır. İran’da da aynı sorun var.
ABD başkanı destek açıklamış, Avrupa’nın bilmem hangi ülkesi göstericilere selam çakmış vs. vs… Keşke yapmasalar! Dünya çapında oyuncular, sanatçılar, gazeteciler, kadın örgütleri, sivil toplum kuruluşları elbette böylesi süreçlere destek verebilir, vermeli de ancak işin içine siyasetçiler girince Orta Doğu’da en meşru hareketlerin bile üzerine bir şaibe gölgesi düşüyor. Kaldı ki, dışarıdan zorlayarak, taşıma suyla, hariçten empoze ederek, “Bu yöntem bize çok iyi geldi, sizi de iyileştirir” kafasıyla devrim de olmaz dönüşüm de… Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da gördük!
Devrimin içeriden, halkın kendi dinamiklerini, şartlarını göz önüne alarak ve en önemlisi toplumun ve rejimin bütün kesimlerini kapsayacak şekilde gelişmemesi halinde geriye ya öncekinden daha otoriter yapılar çıkıyor ya da daha da kötüsü, topyekün kaos…
İran’da yıllardır devam eden gösteriler, itirazlar toplumun kendi içindeki tartışması, birbirlerini tanıma ve ikna süreci yani süreklilik gerektiren dönüşüm sürecinin temeli! Bu nedenle çok kıymetli, çok değerli, saygı duyulası!
Evrensel / 30.09.22