Avrupa'nın gündemi: Tuzaktaki Afganistan

Avrupa'nın Gündemi'nde Batı'nın Taliban'a terk ettiği Afganistan'daki son durum, iklim krizi ile ilgili alarm veren IPCC raporu ve Fransa'da sağlıkçıları dahi bölen aşı zorunluluğu tartışması var.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 15 Ağustos 2021
  • 08:45

Taliban Kabil’e doğru ilerliyor. 20 yıllık işgalden sonra ABD Başkanı Biden dalga geçercesine Afganistan’ın kendi kaderini kendisinin belirlemesinden söz ederken, AB ve Almanya’yı tek ilgilendiren daha fazla Afgan mültecinin Avrupa’ya gelme ihtimali. Bu nedenle AB içişleri bakanları önce Afganistan’a sınırdışı etmelerin sürdürülmesi ve bu yolla Avrupa kapısının kapalı tutulmasından yana tavır aldılar. Çarşamba günü ise Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer sınırdışı etmelerin askıya alındığını duyurdu. Junge Welt’ten seçtiğimiz makalede sivil halkın durumuna dikkat çekiliyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) yayımlanan son raporu son senelerde seller, yangınlar ve diğer felaketler gibi etkileri artarak gözlenen ve on yıllardır varlığı bazı çevrelerce reddedilen insan faaliyetinin gezegen üzerindeki etkisini ve durumun aciliyetini ortaya koydu. Guardian’dan zeçtiğimiz makalede hükümetlerin acil durum karşısında kararlılık göstermesi gerektiği vurgulanıyor.

Fransa’da 4. kovid dalgasının başladığı tartışmalarına bağlı olarak hükümetin dayattığı sağlık pasaportu uygulamasına karşı sağlık emekçileri sendikaları tepki gösterdi. 15 Ekim’den itibaren aşı zorunluluğu ve aşısız sağlık çalışanlarına dayatılacak cezalar sağlıkçılar dünyasını ikiye bölüyor. CGT Sağlık (CGT Santé) ve SUD Sağlık (SUD Santé) sendikaları süresiz grev çağrısında bulundu.

Kabil Taliban’ın eline geçiyor*

Jörg KRONAUER
Junge Welt

Afganistan’ın başkenti Kabil, korkulandan çok daha hızlı bir şekilde Taliban’ın eline geçme tehdidi altında. Washington Post’un salı günü bildirdiğine göre ABD gizli servisleri haziran ayında altı ila on iki aylık bir dönemden bahsetmesine rağmen ABD ordusu şimdi şehrin düşüşünün 90 gün içinde gerçekleşeceğinden söz ediyor. Hatta bazıları Kabil’in bir ay içinde fethedileceğinden korkuyor. Değerlendirmelerin revizyonu, çatışmaların en son durumuna göre gerçekleşiyor. Cuma gününden bu yana Taliban, başkentten karayoluyla sadece 200 kilometre uzaklıktaki Pul-i-Humri de dahil olmak üzere 34 eyalet başkentinden toplam dokuzunu ele geçirmeyi başardı.

Taliban, Batı’nın son yıllarda Afgan silahlı kuvvetlerine verdiği silahların giderek artan bir şekilde eline geçmesinden yararlanıyor. Buna ek olarak, şu anda 14 büyük sınır kapısından en az sekizini ve dolayısıyla burada üretilen ve şimdiye kadar Kabil’deki hükümet için en önemli finansman kaynaklarından biri olan gümrük gelirini kontrol ediyor. Görevdeki Maliye Bakanı Khalid Payenda, devletin nakit akışını sürdürme şansı görmediği için çarşamba günü istifa ederek ülkeyi terk etti. Taliban’ın sınırın giderek daha geniş bölümlerini kontrol etmesi, cihatçıların gelecekte şiddeti komşu Orta Asya ülkelerine, İran’a veya Çin’deki Sincan’a taşıyabileceği endişelerini besliyor.

Sivil nüfusun durumu gitgide daha feci hale geliyor. Birleşmiş Milletler geçen ay en az 1000 sivilin öldürüldüğünü bildirdi. Sadece üç gün içinde en az 27 çocuk öldürüldü. Çeyrek milyon insan, çoğu zaman yiyeceğe erişimi olmayan durumda kaçıyor. Hastaneler de dahil olmak üzere altyapı çökmek üzere.

Beyaz Saray, Hindukuş’taki Batılı işgalcilerin yirmi yıldır inşa etmeye çalıştığı tüm yapıların çöküşüne omuz silkerek tepki gösterdi. ABD Başkanı Joseph Biden salı günü yaptığı açıklamada, Afganistan’a “Bir trilyon ABD dolarından fazla harcadıklarını” ve ülkenin silahlı kuvvetlerini 20 yıl boyunca “Eğittiklerini ve donattıklarını” açıkladı. Şimdi “Afganistan’ın liderleri” “birlikte içinde durmak” ve “Kendileri için savaşmak” zorundalar. Biden’ın sözcüsü Jennifer Psaki, Kabil’in şimdi Taliban’a karşı saldırıya geçmek için “siyasi irade” ortaya koyması gerektiğini vurguladı.

AB’de asıl endişe ise, savaşın tırmanmasının daha fazla Afgan’ın Avrupa’ya kaçmaya çalışmasına yol açabileceğiydi. Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer (CSU) ve diğer beş AB ülkesinden meslektaşları salı günü ortak bir mektupta Afgan savaş bölgesine sınırdışı etmelerin devamından yana olduklarını açıkladılar. Bu önemliydi; çünkü aksi takdirde “daha fazla Afgan vatandaşı (...) AB’ye gelmeye kalkışacaktı. Ancak protestolardan sonra Seehofer, en azından şimdilik sınır dışı etmeyi askıya aldı.

Buna karşılık, federal hükümetin, Mezar-ı Şerif’teki karargahta mahsur kalan eski Bundeswehr çalışanları Afganistanlılar için  artık endişelenmesine gerek kalmayacak: Almanya’ya giriş belgelerinin temin edildiği Kabil’e karayoluyla ulaşılan Pul-i-Humri’nin fethiyle bu yol tümüyle bloke edilmiş oldu. Eski “yerel personel”in artık Taliban’ın intikamından kaçma şansı yok.

*Orijinal başlığı: Tuzaktaki Kabil

(Çeviren: Semra Çelik)

IPCC iklim raporu: Şimdinin şiddetli aciliyeti

The Guardian
Başyazı

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) altıncı raporu, devasa orman yangınları Yunanistan ve Kaliforniya’yı kasıp kavururken, fonda parlayan turuncu gökyüzüyle yayımlandı. Batı Almanya’da, temmuz ayındaki yıkıcı sel felaketinin ardından binlerce evde hâlâ su veya elektrik yok. Dünyanın en soğuk kış şehri olan Sibirya’daki Yakutsk’ta, ilkbaharda başlayan sıcak hava dalgalarının ardından orman yangınları havayı zehirli dumanla doldurduğu için sakinler geçen ay içeride kalmaları konusunda uyarıldı.

Dünyanın önde gelen iklim bilimcileri tarafından kaleme alınan ve 195 ulusal hükümet tarafından onaylanan rapor, gözlerimizin önündeki kanıtların anlamını doğruladı: Sanayi Devrimi’nden bu yana insan faaliyetinin kümülatif etkisi “kesin bir şekilde” hızlı ve potansiyel olarak iklimde yıkıcı değişikliklere neden oluyor. IPCC’nin otuz yıl önce ilk raporunu hazırladığında, çevre bilimcilerinin alarmla öngördüğü gelecek geldi.

Önümüzdeki on yıl içinde sera gazlarında hızlandırılmış bir azalma olmadan, 2015 Paris İklim Anlaşmasının küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlama hedefi karşılanamayacak. Başarısızlığın bedeli, küresel ısınmanın geri döndürülemez ve hızla artan etkilerine karşı savunmasız bir dünya olacak: Daha sık daha kötü seller, daha korkunç ve daha sık sıcak hava dalgaları ve yıkıcı ve tekrarlanan kuraklıklar gözlenecek.

Bilimsel gerçek reddedilemez. Siyasi iradenin buna göre hareket etme gücü ise daha az kesin. İnsanlık kendisini bir yol ayrımında bulurken, şimdi bu nesil liderlere müthiş bir sorumluluk yükü düşüyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde atılan ya da vazgeçilen adımlar, gelecek nesiller için mümkün olanın parametrelerini belirleyecek. Bir adım değişikliği gerekiyor, ancak dünya çapında yeşil retorik, ölümcül derecede yavaş olan bir hızda politika üretmeye dönüşmeye devam ediyor. Çin, 2060 yılına kadar net sıfır emisyon hedefini taahhüt etti, ancak hem yurtiçinde hem de yurtdışında kömürle çalışan elektrik santralleri inşa etmeye devam ediyor. Rusya ve Hindistan gibi en çok karbon salan ülkelerle birlikte Amerikan başkanı Joe Biden tarafından düzenlenen nisan zirvesinde 1.5 derece hedefini desteklemeyi reddetti. Biden’ın iklim özel elçisi John Kerry’nin dediği gibi, bu gibi ülkeler önümüzdeki on yılda daha hızlı azaltmalar yapmaya ikna edilemezlerse, hedef ulaşılamaz görünüyor.

Tarihin bu tehlikeli dönüm noktasında İngiltere, Glasgow’daki kritik Cop26 iklim zirvesine ev sahipliği yapmak için hem benzersiz bir konumda hem de hazırlıksız buluyor. Hükümetin iklim şefi ve Cop26 başkanı Alok Sharma, IPCC raporunu zihinleri yoğunlaştırmanın bir aracı olarak kullanmaya çalıştı. Hafta sonu verdiği bir röportajda, dünyanın küresel ısınmayla uğraşırken neredeyse “zamanının kalmadığını” söyledi. Ancak, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana İngiliz topraklarında düzenlenen tartışmasız en önemli zirvenin öncesinde, gecikme ve ikiyüzlülük, hükümetin zamanımızın en büyük zorluğuna belirleyici tepkisi haline geldi. İlkbaharda yapılması planlanan net sıfır stratejisinin yayınlanması, olası maliyete ilişkin korkular nedeniyle sonbahara kadar ertelendi. Bazı Muhafazakarlar, değişimin yükünü orantısız bir şekilde daha yoksul ailelerin taşıyacağı yolundaki yanlış varsayıma dayanarak, daha yavaş bir geçiş için lobi yapmaya başladılar.

Net sıfıra adil bir geçiş gerçekten zorunludur. Doğru müdahale biçimleri ve sübvansiyonlarla, aynı zamanda fazlasıyla ulaşılabilir. Kovid-19 salgını deneyimi bize, en göz korkutucu zorlukların, istisnai zamanların istisnai önlemler gerektirdiğini kabul eden siyasi liderler tarafından üstesinden gelinebileceğini öğretti. Ancak şimdiye kadar, Boris Johnson hükümetinin iklim krizini aynı şekilde ele almaya istekli olduğuna dair çok az işaret var. IPCC çalışmasının kesin sonuçları ve İngiltere’nin Cop26’daki hayati toplayıcı rolü, bu pozisyonu savunulamaz kılıyor. Bilim kesindir. Karar açık. Bu neslin ele almakla yükümlü olduğu bir krizle uğraşırken manevra, gecikme veya ertelemeye artık yer yok.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

Aşı zorunluluğu sağlıkçıları bölüyor

Ismaël BINE
Médiapart

Fransa’da sağlık çalışanları, Anayasa Mahkemesi’nin sağlık krizinin yönetimine ilişkin yasayı onayını endişeyle bekliyorlardı. Korkuları neydi? Yasa metninde yer alan sağlıkçılara zorunlu aşı dayatmasının onaylanması. Bu nedenle, 5 Ağustos Perşembe günü mahkeme üyelerinin “sağlığın korunmasının anayasal değeri hedefiyle” sağlık krizinin yönetimine ilişkin yasayı ve aynı vesileyle sağlık personellerine aşılanma zorunluluğunu onayladığını öğrendiklerinde hayal kırıklığına uğradılar. (…) Paris’te bir hastanede hemşire yardımcısı olan Farid, açıkça ihanetten bahsediyor:

“Bir buçuk yıl önce, sağlık krizinin başlangıcında insanlar her gün saat 20.00’de pencerelerinden sağlık emekçilerini alkışlıyordu. Hükümet bizi kahraman ilan etti. Bugün bizi hor görüyor ve özgür irademizi reddediyor. Bize ihanet ettiler.” 

Aşıya güvensizlik, hükümetin tutarsız söylemleri, devlete güvensizlik vb. Fransız nüfusunun geri kalanında görüldüğü gibi sağlıkçıların içinde de aşılanmayanların nedenleri çeşitli. Ama her şeyden önce rahatsız edici olan ve sendikal dünyayı da bölen bu zorunluluğun dayatılmasıdır.

Sağlık çalışanları CGT tarafından, 9 Ağustos Pazartesi gününden itibaren greve çağrıldı. Federasyon, “Tüm sendikaları mümkün olan en geniş birliğe” davet eden bir bildiride, “Süresiz bir grev çağrısı yapıyoruz (…) ve CGT sendikalarını kendi bölgelerinde örgütlenmeye ve harekete geçmeye çağırıyoruz” dedi. 11 Ağustos Çarşamba günü Sud sendikası da çağrıya katıldı. Her ikisi de aşı zorunluluğunun, sağlık kuruluşlarında sağlık pasaportunun kaldırılmasını ve yanı sıra hastaneler için daha fazla kaynak sağlanmasını talep ediyor.

Fransa Sağlık Bakanı Olivier Véran’ın sağlık çalışanlarının bu ulusal grev çağrısına tepki göstermesiyle hoşnutsuzluk daha da arttı. Gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bir zaman gelecek bu insanların grev yapmaya boş zamanları olmayacak, zira tanım gereği aşı zorunluluğu yürürlüğe girecek” dedi.

Bu yorumları “grev hakkının engellenmesi” olarak gören CGT, FO ve Sud sendikaları kınadı. Virüse karşı 18 aylık amansız mücadelenin ardından sağlık çalışanların yorgunluğu bu kelimeleri daha az kabul edici tutuyor. (…) 15 Eylül’e kadar, eksik bir aşılanma şemasına sahip sağlık profesyonelleri, iyileşme sertifikası, negatif test veya tıbbi rapor sunma seçeneğine sahip olacaklar. 15 Eylül’den 15 Ekim’e kadar, aşının en az bir dozunun uygulandığına dair kanıt göstermeleri ve negatif bir test sonucu sunmaları gerekecek. 15 Ekim’den sonra aşıları tam olmak zorunda. Söz konusu kişiler sağlıkçı veya sağlıkçı olmayan personeller yani hastanelerde, kliniklerde, huzurevlerinde, meslek veya okul sağlık hizmetlerinde çalışan, ambulans şoförleri, itfaiyecilerdir... Polis ise aynı kısıtlamalara tabi tutulmuyor.

CGT sağlık ve sosyal hizmet federasyonunun kamu hizmeti sorumlusu Philippe Crépel, “Aşıdan yanayız çünkü salgınla mücadele araçlarından biri” diye açıklıyor. Ancak sorun, finansal baskıyı kullanarak bunu zorunlu kılmaktır.”

Sağlık çalışanları aşı (veya sağlık pasaportu) yükümlülüklerine uymazlarsa, artık faaliyetlerini fiilen gerçekleştiremeyecekler. Aşısız veya geçerli bir sağlık karnesi ibraz edemeyecek durumda olsalar dahi işverenleriyle anlaşarak ücretli izin istemelerine izin verilmesi planlanmaktadır. İzin alamazlarsa maaşları da dahil olmak üzere iş sözleşmeleri (süreli veya süresiz...) derhal askıya alınacak.

(Çeviren: Diyar Çomak)

Evrensel / 15.08.21