Kardeşi "gerillada şehit" düşmüş; oğlu da öyle. Şimdi bir oğluyla iki kızı da "dağda gerilla"ymış.
"Bir oğlum da sırf Azadiya Welat gazetesi dağıttığı için 15 yıl hapse çarptırıldı. Şimdi cezaevinde.*
Savur Eş Belediye Başkanı'ydı Gurbet Tekin. Beş gündür sokağa çıkma yasağı uygulanan, asker, polis ve özel harekat timleri tarafından ablukaya alınmış Nusaybin halkıyla dayanışmak için kentin girişindeki benzin istasyonunda bekliyordu.
Sadece Gurbet Tekin değil, Mithat Sancar, Ayla Akat Ata gibi eski ve yeni milletvekilleri, çevre ilçelerin eş belediye başkanları, Nusaybin'e yakın yerleşimlerde yaşayanlar, Mardinliler, Kızıltepeliler toplanmıştı Nusaybin girişinde. Önlerinde bir polis barikatı vardı tomalarla, panzerlerle, akreplerle, zırhlı araçlarla kurulmuş.
Günlerdir giriş-çıkışların yasak olduğu Nusaybin girişindeki bariyerlere ulaşması çok kolay olmamıştı Almanya'dan, Hollanda'dan, Avusturya'dan gelen parlamenterlerin, sivil toplum örgütü temsilcilerinin ve gazetecilerin.
Heyet, Barış Bloku'nun çağrısı üzerine oluşup önce İstanbul'a, oradan da Mardin'e geçmişti.
Heyette, Nükleer Savaşların Önlenmesine Karşı Doktorlar Birliği Avrupa Başkanı Dr. Angelika Claußen, Almanya Barış Örgütü'nden Prof. Dr. Ursula Schumm-Garling, Sol Parti Federal Milletvekili Inge Höger, Avusturya Yeşiller Partisi Milletvekili Berivan Aslan, Hollanda Sosyalist Parti Milletvekili Saadet Karabulut ile Avrupa'dan çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, Avrupalı gazeteciler vardı.
Nusaybin'e doğru yola çıktığımızda ilçe girişinde bekleyenler uyarmıştı:
"Dara'ya gelince köy yoluna girin, başka türlü barikatı aşamazsınız."
Sonra anlayacaktık ki tarihi İpek Yolu hem Mardin hem de Cizre çıkışından Nusaybin'e onlarca kilometre kala kesilmişti.
Antik Dara kentinin bulunduğu köy yolundan geçip, asker barikatını aştığımızı sandığımız noktadan tekrar İpek Yolu'na inip Nusaybin'e yöneldik. Ancak "barikatı atlattık" sevincimiz uzun sürmedi. Bu kez Ape Musa'nın memleketi Akarsu yol ayrımında, tam Durakbaşı köyünün önünde yolumuz kesildi. Nusaybin'e 14 kilometre yolumuz kalmıştı.
Bu alelacele yol kesmenin sırf heyeti geçirmemek için olduğu o kadar belliydi ki, askerler çelik bariyerleri üst üste daha yeni koyuyorlardı telaşla.
HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel askerlerin başındaki komutanla görüşürken zaten alacağı yanıtın olumsuz olacağını baştan biliyordu. Bunun üzerine Mardin Valisi Ömer Faruk Koçak'ı aradı Tüzel. Vali Koçak'ın da yanıtı belliydi:
"Nusaybin'de sokağa çıkma yasağı olduğu için yolu açmamız mümkün değil."
Anlaşılan oydu ki, Nusaybin'de ilan edilen sokağa çıkma yasağının bir ucu Mardin'e, diğer ucu Şırnak'a dayanıyordu.
Durum Nusaybin girişinde bekleyen HDP Mardin Milletvekilleri Mithat Sancar ve Ali Atalan'a iletildi. Atlayıp hemen heyetin durdurulduğu noktaya geldiler. Bariyerlerin arasından geçip buluştu iki grup. Sanki Suriyelilerle Türkiyelilerin sınırda "bayram buluşması" vardı.
Nusaybin girişine kadar gitmek gerekiyordu en azından. Onun da yolu bulundu. Heyeti taşıyan Mardin Büyükşehir Belediyesi'ne ait midibüs geri dönüp köy yollarına daldı. Bu barikatı da çevreden dolaşıp aşacaktık. Nitekim öyle de oldu. Günebakan köyü üzerinden tam Nusaybin'in girişine indik.
Bekleyenler gelen heyeti alkışlarla, zılgıtlarla, sloganlarla karşıladı:
"Nusaybin halkı yalnız değildir!"
"Yaşasın halkların kardeşliği!"
"Katil Erdoğan!"
Hep birlikte polislerin beklediği barikata doğru yürünmeye başlandı. Barikatın arkasında yolu kesen TOMA'ların, Akreplerin, Panzerlerin motorları çalışmaya başladı hemen. Polisler gaz maskelerini takıyorlardı.
Güvenlik güçleriyle "faça façaya gelmeden" durdu herkes. Avrupa'dan gelen parlamenterler, sivil toplum örgütü temsilcileri halka mesajlarını iletiyordu birer birer. En çok endişe ettikleri de bu tüm kapıları kilitlenmiş Nusaybin'de yaşanması muhtemel bir katliamdı.
Ayla Akat Ata, "Zulüm varsa direniş kaçınılmazdır. Bizim en iyi bildiğimiz şey de direnmektir" diyordu.
Mardin Milletvekili Mithat Sirmen Türkiye'nin çeşitli ilçelerinde parlamentonun devre dışı bırakılarak hukuksuz bir savaşın sürdürüldüğünü anlatıyordu:
"Fiili bir savaş yürütüyorlar. Savaş hukukunu bile yerine getirmiyorlar. Savaş bölgesinde bile sivillerin korunması mutlaktır. Savaş halinde bile parlamenterlerin, sivil heyetlerin girip gözlem yapmasına izin verilir. Ama burada o izin bile verilmiyor. Cizre'de gördüğümüz gibi burada da katliam yapılabilir."
Nusaybin'deki ablukayı,sokağa çıkma yasağını protesto etmek için çevre il ve ilçelerden gelenler, birkaç kilometre ileride bulunan Ezidilere ait kampa asker ve özel harekat birliklerinin konuşlandırıldığını, durumu Birleşmiş Milletlere bildirdiklerini anlatıyorlar.
Heyetin hedefinde Cizre var. Dört bir yanı kapalı Nusaybin'i geride bırakıp Cizre'ye doğru yola çıkıyoruz önümüzde, arkamızda zırhlı özel hareket timi araçlarıyla.
Özellikle yurtdışından gelenler 160 bin nüfuslu bir ilçede beş gündür kesintisiz süren sokağa çıkma yasağının doğurduğu gıda, su, çocuk maması, sağlık hizmeti gibi sorunların nasıl giderildiğini anlamaya çalışıyorlar.
Nusaybin'e paralel uzanan İpek Yolu boyunca bomboş kent sokaklarını, her sokağın başındaki zırhlı özel harekat araçlarını, yurttaşların keskin nişancılardan korunmak için gerdikleri mavi brandaları izleye izleye Cizre'ye doğru yol alıyoruz.
Barış heyetini Cizre'de bekleyen görüntü dehşet vericiydi. Bombalanmış, yanmış binalar, duvarları delik deşik olmuş apartmanlarla bir zamanların Beyrut'una, bugünün Kobane'sine benziyordu aynen. Yaşanılan zulüm anlatmakla bitmiyordu.
Barış heyetini HDP Cizre İlçe Örgütünde karşılayanlardan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız görünenin arkasındakini anlatıyordu:
"Nusaybin bizim 15-20 gün önce yaşadığımız süreci yaşıyor şu anda."
Türkiye'yi AB'ye sokmayan Avrupalıları T.C. de Nusaybin'e sokmayarak intikamını almıştı ama, Cizre'ye girince karşılaşılan görüntü Nusaybin'in de geleceğini gösteriyordu.
Herkesin ortak endişesiydi; Nusaybin, yeni bir Cizre olmasın!
T24 / 06.10.15