Yıllardır ağır bir sömürü, sefalet demek olan asgari ücret, taşeron kölelik sitemi ve devlet terörü uygulamalarıyla bugünlere gelen Türkiye ekonomisi, kaçınılmaz sonu olan büyük bir krizin batağına sürüklenmiş bulunmaktadır.
16 yıldır başını T. Erdoğan’ın çektiği AKP iktidarı, başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde çok uluslu tekellerin çıkarları uğruna sürdürülen vekalet ve talan savaşlarında koçbaşı görevini kusursuzca yerine getirmektedir. İçerde ise ülkenin bütün kaynaklarını özelleştirmeler yoluyla bu tekellere peşkeş çekmiştir. Başta örgütlenme ve grev olmak üzere hak ve özgürlükleri yok ederek, grevleri yasaklayarak işçi ve emekçileri bu haydutlar çetesi karşısında savunmasız yığınlar haline getirmiştir.
Bütün bu hizmetlerinin karşılığını rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç olarak alan ve büyük bir zenginliğe sahip olan bu çürümüş iktidar, ülkemizi çok uluslu ve yerli kapitalist tekeller için bir sömürü cehennemine dönüştürmüş bulunmaktadır.
Bir taraftan içeride krizin faturası emekçilere kesilmek istenirken, öte taraftan ülke ekonomisini felce çevirmiş olan bu krizden kurtulabilmek için, başta T. Erdoğan olmak üzere dinci-faşist iktidarın ön plandaki temsilcileri dünyanın birçok ülkesine seferler düzenlemekte, efendilerine el açmak ve bu zamana kadarki hizmetlerinin karşılığını alabilmek üzere seferber olmuş bulunmaktadırlar.
Dün içeride itibarını güçlendirmek için emperyalist hükümetlere karşı yüksek perdeden diklenen çürümüş iktidarın şefi T. Erdoğan bugün onların kapısını aşındırmakta hiçbir sorun görmemektedir. Bu uşak takımı 27-29 Eylül tarihlerinde Avrupa’nın hegemon gücü olan Almanya’yı ziyaret edeceklerdir.
Her türden soysuzluğu kimlik edinmiş bu çürümüş iktidarın çabalarını ve mantığını anlamak mümkün elbette. Düne kadar “diktatör, despot” vs. ilan edilmiş bir iktidarın başını devlet töreni ile karşılamak isteyen Alman devletinin ikiyüzlülüğünü anlamak ise, bu ziyaretin esas olarak hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini anlamakla mümkün olabilir.
Türkiye, Alman emperyalizminin hiçbir şart altında kaybetmeyi göze alamayacağı kadar büyük ticari ilişkileri olan bir ülkedir. Alman kapitalizminin ihracat yaptığı 250’ye yakın ülke içerisinde Türkiye, yıllık 36,8 milyar avroluk ticari ilişkileri ile 17. sıradaki önemli bir partneridir. Özellikle Alman silah tekelleri NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan Türkiye’ye sadece geçen yıl 84 milyon avroluk silah satışı gerçekleştirmiştir.
Ayağının tozuyla Maliye Bakanı damat B. Albayrak Türkiye’deki tüm demiryolu hatlarının radar sistemleri bakımı ve yenilenmesi için Alman elektronik devi olan Siemens firmasıyla 35 milyar avroluk yeni bir iş anlaşması imzalamıştır. Yanı sıra İstanbul’da birçok işçinin kanı üzerinden yükselen üçüncü hava limanının en büyük yatırımcılarından birisi DHL isimli Alman taşımacılık firmasıdır. Bütün asansörler ve yürüyen merdivenler çelik sanayisinin devi olan Tyhssen-Krupp firması tarafından yapılmaktadır. Bütün elektronik ve radar sistemleri Siemens firması tarafından yapılmaktadır. Zaten bilinmektedir ki bir bütün olarak Alman tekelleri makine ve hammadde satışlarıyla Türkiye ekonomisi içerisinde belirgin bir ağırlığa sahiptir.
Bu gerçekler orta yerde dururken Alman hükümetinin bu zamana kadar ikiyüzlüce yaptığı “insan hakları, düşünce ve basın özgürlüğü, tutuklu Alman vatandaşları, despot, diktatör vb.” demagojik açıklamalar, Alman tekellerinin sınıf çıkarları karşısında hükümsüz kalmaktadır. Kapitalizmde insan hakları, açlık ücretleri karşısında işgücünü satabilme özgürlüğüdür. Basın özgürlüğü sermayenin egemenliğine helal getirmediği sürece kullanılan bir özgürlüktür. Demokrasi, burjuva düzenin izni ve sınırları içinde mümkündür. Tüm bunlardan dolayı sermayenin diktatörü T. Erdoğan da Alman sermaye sınıfının temsilcileri tarafından kendisinden önce birçok diktatörün devlet töreni ile karşılandığı gibi karşılanacaktır. Çok iyi biliyoruz ki bu kirli masalarda işçilere, emekçilere ve dünya halklarına karşı bir kez daha aşağılık kirli planlar yapılacaktır.
Emperyalizmin ve Türk sermaye iktidarının kirli planlarına karşı 29 Eylül Cumartesi günü, saat 10:00’da Köln’de olacağız. Tüm işçi ve emekçileri, “Kapitalist barbarlığa karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarıyla mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz!
İşçilerin Birliği Halkaların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR)