Almanya'da İçişleri Bakanı Horst Seehofer, ülkesinin Akdeniz üzerinden İtalya'ya gelen sığınmacıların dörtte birini alacağını açıkladı. Daha önce sert göçmen karşıtı politikaları ile tanınan Seehofer'in bu kararı Alman medyasında geniş yankı buldu. Volksstimme gazetesi söz konusu kararın, Afrika'daki insanları Akdeniz üzerinden tehlikeli göç yolunu göze almaya teşvik edebileceğini savunuyor:
"Horst Seehofer‘in sığınmacı kotalarına karşı bir zaafı var. 2015 yılındaki sığınmacı krizi sırasında gündeme getirdiği ve Başbakan Angela Merkel'i köşeye sıkıştırdığı üst sınır' tartışmalarını, ülke nefesini tutarak izlemişti. Bu konu, Merkel hükümetinde İçişleri Bakanı sıfatı ile yer alan Seehofer'i meşgul etmeye devam ediyor. Değişen ise botlarla İtalya önlerine gelen sığınmacıların oranı ve yönü. Seehofer, Almanya'nın bu sığınmacıların yüzde 25'ini almasını gündeme getiriyor. Bu fikirle de, şu an yakın ya da uzak gelecekte mi olacağı belirsiz bir Avrupa Birliği düzenlemesini teşvik etmek istiyor. Tasarı birçok açıdan itiraza açık. Diğer Avrupa Birliği ülkeleri kendini tertemiz geri çekerken, neden Almanya böyle bir model sunmak zorunda? Ayrıca bu tarz bir kota uygulaması, Kuzey Afrika'da kabul edilme teminatı olarak anlaşılma ve daha fazla insanı botlara sürükleme tehlikesi taşıyor. Avrupa Birliği'nin hedefi Akdeniz üzerinden kaçış hareketini engellemekti, arka kapıdan onaylamak değil."
Aynı konuyu değerlendiren Neue Osnabrücker Zeitung Seehofer'in tasarısına daha olumlu bakıyor:
"Almanya gelecekte botlarla gelen sığınmacıların dörtte birini alma niyetinde. Bu da göç karşıtlarının tansiyonunu yükseltiyor. Peki itiraz etmekte haklılar mı? Sayılmaz… Seehofer'in tasarı olarak sunduğu şey zaten uygulamada olan bir durum. Rakamlarla açıklamak gerekirse: 2018 yılının Haziran ayından bu yana, Akdeniz'de kurtarılarak İtalya'da karaya çıkan sığınmacılardan sadece 565'i Almanya'ya getirildi. Avrupa Birliği, Akdeniz'deki kurtarma faaliyetlerini ve binlerce insanın bu denizde boğulmasını, hiçbir çözüm sunmadan, sadece izleyerek çok zaman kaybetti. Bu açıdan diğer dört ülke ile birlikte Almanya'nın önerisi için geç bile kalındı. Ancak sığınmacıların bir kısmını denizden kurtararak ülkeler arasında eşit bir biçimde dağıtmak yetmez. Bunun ötesinde insanların yaşadığı yerlerden kaçış nedenleri ile, sorunun olduğu yerde mücadele etmek gerekir, en iyisi hemen."
Südkurier de konuya sayfalarında geniş yer ayıran gazetelerden biri. İlgili yorumda, İçişleri Bakanı Seehofer'in tasarısının iç politika açısından da bir hamle olduğu şu satırlarla öne sürülüyor:
"Horst Seehofer'e neler oluyor? CSU'lu (Hristiyan Sosyal Birlik) isim yaşlandıkça yumuşuyor mu? Son yıllarda sığınmacı sayısına bir üst sınır getirmek için koalisyon hükümetini riske etmekten çekinmeyen kavgacı kişi mi söylüyor bunları? Tam da bu Seehofer İtalya'ya bundan böyle Akdeniz'de kurtarılan sığınmacıların yüzde 25'ini Almanya'nın almasını teklif etti. Pro Asyl'dekilerin şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştır. Genel sığınmacı sayısındaki aşırı düşüşle beraber, bu öneriye rağmen gelecekte üst sınır için bir tehlike oluşmayacak olsa da, bu dikkat çekici bir yön değiştirme. Öyle görünüyor ki Seehofer, sağ popülist bir hava yaratarak CSU'ya seçmen kazandırılmadığını, aksine bu seçmenlerin AfD'nin (sağ populist 'Almanya için Alternatif' partisi) kollarına itildiğini gördü. Benzer bir değişimi bu günlerde, CSU'yu memnun etmeyen Bavyera eyalet seçimlerinden bu yana giderek artan oranda bir çevre ve iklim koruyucusuna doğru mutasyona uğrayan, Seehofer'in parti arkadaşı Markus Söder'de de görüyoruz. CSU siyasi rakibinin kim olduğunu tespit etti: Yeşiller."
Avrupa'ya yönelik sığınmacı akınındaki artış Stuttgarter Zeitung'un gündeme aldığı konulardan biri.
"Sadece haberlerde ve tartışma programlarında iklim değişikliği ile ilgili konular tarafından arka plana atıldığı için, göç konusunun kapandığını düşünmek büyük bir hata olur. Almanların yüzde 56'sı hala, devletin aşırı sığınmacı sayıları ile başa çıkamayacağı görüşüne sahip. Halkın, siyasetçilerin bu konudaki ihmalkarlıklarından kaynaklanacak günahlarına tahammülü yok."
DW Türkçe / 16.09.19