Düsseldorf'ta yayımlanan Handelsblatt gazetesinde, iç savaşın yedinci yılında çatışmaların sürdüğü Suriye'deki durum ele alınıyor. Gazetenin yorumunda, "yaşanan acıların suçunun Batı'ya ait" olduğu savunuluyor:
"Artık Suriye'nin kaderine yalnızca tek bir adam karar veriyor: Vladimir Putin. Kaderi Rusya Devlet Başkanı'nın elinde olan Esad, Rus hava kuvvetleri ve İran tarafından yönetilen Şii milisler olmasa çoktan tahttan düşmüş olurdu. Suriye için barış isteyen, Moskova'yı kazanmak zorunda. Yaşanan bu acıların suçuysa Batı'ya ait: Esad'ın işlediği suçlar ve kararlılığı karşısında Batı'nın derin sessizliği... Her şeyden önce Barack Obama ABD'yi Ortadoğu'dan giderek daha fazla çekmişti. O ve NATO müttefikleri, Esad'ın varil bombası fırlatan hava kuvvetlerini askeri olarak uygulamaya konacak bir uçuş yasağı bölgesi vasıtasıyla durdurmaktan kaçındı. Mağlubiyetine ramak kala da Esad'ın yardımına Putin yetişti."
Berlin'de yayımlanan Tagesspiegel'da da Doğu Guta'da ilan edilen ateşkes mercek altına alınarak Putin'in 18 Mart'taki seçimlerden önce Suriye'de askeri başarılar elde etmek istediğine vurgu yapılıyor:
"Doğu Guta cehennemine günde beş saat sükunet hakim olacak. Bunu Rusya Devlet Başkanı Putin açıkladı ve askerlerine bu ateşkese bağlı kalma talimatı verdi. Putin'in insanlara acıdığı için böyle bir karar aldığı söylenemez. Eğer öyle olsaydı, çoktan Suriye'nin despotu Esad'ı durdurmuş olurdu. Ancak Kremlin lideri bunu yapmadı. Tam tersi. Rus savaş uçaklarının Şam'ın yakınındaki muhalif anklavı (Doğu Guta) üzerinde de uçtuğuna ilişkin güvenilir raporlar var. Putin belli ki 18 Mart'taki seçimlerden önce Suriye'de askeri başarılar elde etmek istiyor. O yüzden bu ateşkes, tiksindirici derecede alaycı bir taktik manevradan fazlası değil. Beş saat şiddet yok ve daha sonra: Ateş serbest."
Die Welt gazetesindeki yorumda Hristiyan Demokrat Birlik partisinin (CDU) Berlin'deki parti kurultayı bağlamında Angela Merkel'in kariyerinin "sonbaharını yaşadığına" değiniliyor:
"Bir sonraki muhtemel federal hükümetin hangi konularla meşgul olacağını CDU'nun parti kurultayında da öğrenemedik. Kürsüye gelen birçok konuşmacı, Almanya'nın bir 'uyanışa' ihtiyacı olduğunu söyledi. Bunu Merkel de dile getirdi. Ancak buna nasıl ulaşmak istediğini tam olarak söylemedi. CDU aslında Merkel'in istediği değil, istemediği şeyle anlatılabilir: Vergi artışı ve yeni borç olmayacak. İşte bu şekilde gün, yeni genel sekreterin günü oldu. Kramp-Karrenbauer, yaptığı tutkulu sunum kapsamındaki etkili konuşmasıyla, bir politika değişimini reddetti. Kramp-Karrenbauer, her kim CDU'yu yeniden sağa çekmek istiyorsa, o kişinin partinin bir halk partisi olarak kalmasını istemediğini söyledi. Peki ya Merkel? Başbakan şu an devrinin sonbaharını yaşıyor olsa da hala CDU'nun kaderini belirliyor."
Kölner Stadt-Anzeiger gazetesinde ise CDU'nun parti kurultayında genel sekreter seçilen Kramp-Karrenbauer'in "hoşnutsuzluğu pozitif enerjiye" çevirdiğine vurgu yapılıyor:
"Bin delegede 27 'Hayır' oyu: Bu bir isyandan başka her şey. Koalisyon anlaşmasına karşı devrim de aynı başbakana karşı devrim gibi olağandışı. Partinin 12 yıllık hükümetin ardından yorgunluğu, kötü seçim sonucunun ardından gelen hayal kırıklığı, yeni bir ivmenin yolunu açtı. Bu ivmeyi yeni koalisyon anlaşması getirmedi, yeni genel sekreter Annegret Kramp-Karrenbauer getirdi. Kramp-Karrenbauer, hoşnutsuzluğu pozitif enerjiye dönüştürmek gerektiğini anladı."
DW Türkçe / 27.02.18